Edebiyat

Küçük Yuvarlak Taşlar: İhtimaller Denizi

Küçük Yuvarlak Taşlar üzerine konuştuğumuz yazımız sizlerle… Ödüllü yazar Melisa Kesmez ‘in dördüncü ve son eserini inceliyoruz bu yazıda.

Küçük Yuvarlak Taşlar içinde üç adet öykü olan bir novella. Bu türün seyri ülkemizde yeni sayılır ama müdavimleri çok. Ne roman ne de öykü olan bu türde derinleşmek, emek isteyen yaratıcı bir süreç. Neyse ki nitelikli kalemler çoğaldıkça edebiyata kaliteli katkılar da artıyor.

Novella konusu bir yana bu eser, yazarı bilenler için hevesle bekleniyordu. Yeni dönem takip edilen yazarlar içinde Melisa Kesmez ‘in de yeri olduğunu rahatça söyleyebiliriz ki artık Melisa Kesmez okuyucuları sadece benim çevremde bile iki-üç kat artmış durumda.

İncelememizde ilk önce yazarı kısadan tanıyalım. Sonrasında eserdeki küçük yuvarlak taşların peşine düşelim.

Yazar Hakkında

Melisa Kesmez, 1980 senesinde İstanbul’da doğdu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinde Sosyoloji okudu Yurtiçi ve yurtdışında aldığı yaratıcı yazarlık, fotoğrafçılık ve gazetecilik gibi eğitimlerden sonra çeşitli gazete ve dergilerde yazdı. Dramaturji, oyun ve hikaye çevirilerinin yanı sıra yazdığı kitaplar şu şekilde:

  • Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz, 2013, Sel Yayıncılık
  • Bazen Bahar, 2015, Sel Yayıncılık (Notre Dame de Sion Edebiyat Ödülü- mansiyon)
  • Nohut Oda, 2018, Sel Yayıncılık (Sait Faik Öykü Armağanı)
  • Küçük Yuvarlak Taşlar, 2022, İletişim Yayıncılık

Taşlar Meselesi

Küçük Yuvarlak Taşlar deyince aklınıza neler geliyor? Benim aklıma düşen görüntü, denizde ve ya gölün zemininde yılların yonttuğu ve yuvarlaklaştırdığı o taşların kıyıya varma çabasıyla yıllarca aheste hareketleri.

O yuvarlak, küçük ve kaygan taşları görenler, dayanamaz, gerisingeri geldikleri yere geri gönderirdi belki de onları. Böylece o kadar çaba ve zaman da boşa giderdi. Boşa mı giderdi yoksa gider bir balığa yuva mı olurdu o taşlar, bilinmez, ama o taşların da muhakkak bir hikâyesi vardı, diye düşündürürdü beni.

Bizim asla göremeyeceğimiz kadar yakından tanık olurlar balıkların hayatlarına belki. Belki de yuvarlana yuvarlana yorulmuş taşlar gediğine oturmuş, heyecan bitmiş ve sakin ve olgun, dünyaya dahil olmuşlardır, kim bilir…

Bu süt liman sakinliğe dek onları kıyıda bulup gerisingeri suya gönderenlerle taşların battıkları yerde çoğalan halkalara baksak birlikte. Sonra o küçük taşların sayısını formüle koysam mesela. Ardından kaç değişik olasılıkla hangi sırayla ve ya nerede batacaklarına kafa yorsam.

Bundan sonra o taşlar bana yuvayı, emeği ve ya sakinliği düşündürmezler. Bana ihtimalleri düşündürürler. Çoğalan ve sonra biten halkalar o sonsuza uzanan ihtimaller denizini çoğaltır ve sonra belirsizlikler artar. Ben de hangi halka nerede biter, hangi taş nereye batar derdine düşerim.

İşte kitaptaki hikayelerin hepsi birer ihtimaller hikâyesi bu açıdan. “Öyle olmasa böyle olur muydu?” diye sorduran hikâyeler var kitapta. Ama ihtimaller denizinde bizi oradan oraya savuran, histerik hikâyeler değil hiçbiri.

Ayakları yere basan, umutlu ve sakin hikâyeler çekmecesi gibi kitap. Her hikâyede bir avuç küçük yuvarlak taş alıp teker teker atsanız denize, “şıp” diye suya düşen taşların hangi ihtimallere gebe olduğunu düşünmekle başlayan süreçler silsilesidir adeta.

İhtimaller Denizi

İşte Küçük Yuvarlak Taşlar hikâyeleri, suya ağır ağır batan taşların yarattığı ihtimaller denizini düşündürüyor okuyucuya. Sakince siz de batıyorsunuz o taşlarla birlikte dibe. Karakterlerin gerçeklerini okumak için kitabın içine gömülüyoruz keyifle. Derin suyun bedeniniz kuşatması gibi alıveriyor sizi içine kitap. Üzmüyor kitap.

Yazar kıymet veriyor dengenize ve dinginlik vaat ediyor. Çok depresif olabilecek kişileri belli bir düzlüğe koyuyor mesela. Örneğin hepsini sahile götürüyor, nefes alsınlar, hayatlarında ayrık otlarını ayıklasınlar diye. Kararlara varsınlar ve ya seçimlerini fark etsinler.

Yazar istiyor ki yaşasın karakterler. Onları yaşatırken okuyucuya da çiçek bahçesi vaat etmiyor belki ama huzuru, manaları teslim ediyor. Kalbi kırık insanlar yormuyor okuyanı. Dertlerine ortak olmak keyif bile veriyor. Yaptıklarının bedellerini öderlerken elini omuzlarına koyup “Anlıyorum seni.” diyesi geliyor okuyucunun.

Melisa Kesmez’in huzurlu, manalı ve olasılıklar zengini hikâyelerinin konularına bakalım. Karakterlerle empati yapalım. Onları anlamaya çalışırken kendimize dönüp yolumuzu anlamaya çalışalım.

Hikayeler Hakkında

KÜÇÜK YUVARLAK TAŞLAR

Kitap üç hikâyeden oluşuyor:

  • Nergis’in Hikâyesi
  • Elif’in Hikâyesi
  • Mehmet’in Hikâyesi

Dağılan bir ailenin üyelerini konu alan hikayeler birbirlerine tabii ki sımsıkı bağlı. Her bir hikâye, birbiri içinde eriyor. Böylece bir o taraftan, bir diğer taraftan bakıyoruz aynı yaşantıya. Bu hikâyeyi güçlendirirken; farklı anlatılar konuyu zenginleştiriyor. Şimdi bu hikâyelere daha yakından bakalım:

Nergis’in Hikâyesi

Evin annesi Nergis bizi, dağıtmış ve biraz da kaybolmuşluğu ile karşılıyor hikâyesinde. Anne olmayı becerememiş ama anneanne olacağı için mutlu bir kadın Nergis. Oysa kızının hamile olduğunu bilmeden geçirdiği zamana bile yabancı bir anne.

Dikenli biriyim ben. Sevmelere , sevilmelere onun kadar hazır ve razı değilim.

Sf: 27

Anne olmaya alışamamış, bir bebeğin sorumluluğunu almak hiç istememiş. Hatta bu sorumluluğu bir yerde korkutucu buluyor. Ama annelikten kaçma diye bir şey yok. Doğum sonrası depresyonu şu şekilde anlatıyor:

…depresyon kara bir köpek gibi mobilyaların arasında dolaşıyor, çekmecelerin içine, Elif’in minicik çoraplarının arasına saklanıyor, saklandığı yerlerden birden fırlıyor, üstüme atlıyor, paçama yapışıyor, beni karanlık köşesine çekip duruyordu. O karanlık yerde kimse yoktu. Ne Elif ne Mehmet. Sadece ben ve kara köpek vardık.

Sf: 24

En yakın arkadaşı Gülsüm’ün dostluğuna sığınmış, birlikte tatil planları yapıyorlar hevesle. Gülsüm de yarım kalmış aşkın kalıntılarıyla yaşayıp gidiyor. Bu tatile ikisinin de ihtiyacı var. Bu planlar içinde Gülsüm ve Nergis’in kalp yaralarını, alamadıkları yolları okuyoruz. Bölüm sonunda minik bir taş suya kavuşuyor. Durup düşünüyoruz.

Elif’in Hikâyesi

Anne olacağını eşiyle ayrılmaya karar verdiği bir zamanda öğreniyor Elif. Bir sahil kasabasında kafayı dinlemeye gelmiş ama dinlenmiyor o kafa kolay. Uyuyor, kalkıyor, acıkıyor ve kendini sokağa atıyor. İyi insanlarla karşılaşıyor, yemeklerini paylaşıyor. Eski sevgilisiyle karşılaşıyor, geçmişle hemhal oluyor.

Korkuyordum. Orası kesin. Ama havai fişekli bir korkuydu bu. Bedenimde olası bir çocuk taşıdığımı düşündükçe elim ayağım birbirine dolanıyor, bir kaygı seline kapılmış suyun üzerinde kalmaya çalışırken, pat diye bir ışık yanıyor, panik duygusu yerini tarif edemediğim bir neşeye bırakıyor, kendimi birden gülümserken buluyorum…

Sf:47

Onun canının sıkkın olduğunu telefonda öğrenen babası atlayıp geliyor sabahına, kızını görmeye. Annesi Nergis, bu kadar beceriksizken anneliğe; babasının sahip olunabilecek en iyi baba olması onun en büyük şansı. Çünkü mutlu bir çocukluk geçiren, mutlu bir annenin çocuğu ve şimdi baba, şükretmeyi de biliyor, sahiplenmeyi de, sevmeyi de.

Bildiği her şeyi kızı Elif’le de bonkörce paylaşıyor. Elif iyi insanların yarattığı güzellikleri görebiliyor böylece. Ebeveynlerin mutlu çocuklukları dalgalar halinde güzellikler getiriyor demek ki, diye düşünüyoruz. Bölüm, içleri ısıtan bir sahne ile bitiyor. Saklı koylarında denize giren baba ile kızın yan yana atan kalpleri bu güzelliklere inanmak için sebepler veriyor bize. Yüreğimize su serpiyor.

Mehmet’in Hikâyesi

Geride kalan iki kadının hikâyesine oranla, daha az hacimli bir hikaye okuyoruz. Bu bana erkeklerin daha az kelime ile hayatlarını idame ettirmesinin yanında mantıklı geldi.

Mehmet hikâyede içi sevgiyle dolu bir karakter. Şükreden, niyet eden ve duygusal bir adam. Nergisle güzel başlayan ilişkisiyle hayatından memnunken kızı Elif daha küçücükken bitiyor evlilikleri. Bu olayın altında kalıyor Mehmet. Hazmedemiyor bir süre:

Üç kişilik düzenlenmiş ancak bir gün aniden tek kişinin yaşamını sürdürdüğü bir yere dönüşen bir evde düşünecek çok fırsatı oluyordu insanın. Gidenden açılan boşlukları ekseriyetle tekinsiz düşünceler dolduruyor, nasıl bir boşluksa artık mübarek dipsiz kuyu, düşün düşün, şu kadarcık olsun dolmuyordu.

Sf: 73

Ama sonrasında Elif ile bağını hayatı boyunca koruyabileceğini fark ediyor. Hayatla kurduğu bağ annesinin yüzünü geleceğe dönüp geçmişle kavga etmemesi meselesine denk düşüyor. Böyle bir annenin, problemlerini ayağına dolayıp kendini ziyan etmeyecek bir erkek çocuğu yetiştirmesi yerinde bir kurgu oluşturuyor.

Dağa, taşa, kuşa şükreden bu adam, kızı Elif’e eksiksiz bir baba oluyor ve hikayenin çiçekler açmasına sebep iç dünyası ile yüzümüzü güldürüyor. Lakin kitabın son sayfasını ne zaman açıp okusam, bana hala bir ağlama geliyor.

Son Söz

Küçük Yuvarlak Taşlar kitabındaki tadına doyulmaz duygu tasvirleri, yormayan dram ve gerçekçi kurgu, eseri kalifiye bir iş yapıyor. Savrulan karakterler akışla uyumlu, hiç bir taşkınlık ve dengesizlik olmadan, tabir yerindeyse gül yaprağı gibi kabını taşırmadan ahenkli bir anlatımla var oluyorlar. Bu da eseri okumayı, anlamayı ve hatta eserle bağ kurmayı mümkün kılıyor.

Melisa Kesmez’in bu novellasında kadınların sesi yüksek çıkıyor. İçlerini döken, üzülen, sinirlenen ama umut dolu kadınlar bunlar. Kendilerini bulma yolunda, taşlarını eleyen kenara koyan insanların hikayesi. Sabır ve sakinlikle bir yerlerde bir araya gelen, sonra yeniden ayrılan bu taşlar, hayatın gelgitini, değişken akışlı yataklarını, hayattaki olasılıkları göz önüne alıp değerlendirme şansı veriyor.

Bir sanat dalı olarak edebiyatın dönüştürücü etkisini yanımıza alırsak, eserle birlikte kendi hikâyemize daha sakin ve salim tarafından bakmayı, iyi yanlarını göre hissede yol almayı deneyebiliriz. Bu gibi her kaliteli eser, suya atmamız için elimize taşlar tutuşturabilir. Bize kalan ise o küçük yuvarlak taşları dilediğimiz gibi sonsuz ihtimallere doğru savurmak olur.

E. Nihan Acar

Multi-disiplinli bir alanda akademik arayışını sürdüren bir fenci- sosyolog olarak, peri masallarına ve bilime aynı anda inanan bir edebiyat hayranıyım. Fantastik ve bilim kurguya bayılırım. Üretkenliğimi sınadığım görsel tasarım, müzik ve sahne sanatlarından sonra edebiyat kıtasında arayışıma devam ediyorum. Kendimi bildim bileli okuyor ve yazıyorum. Online ve yazılı edebiyat platformlarında yayınlanmış kitap analizleri, inceleme ve öykülerim mevcut.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir