Liste

Bilim Kurgu Film Önerileri

Bilim kurgu film önerileri üzerine derlediğimiz listemiz sizlerle…

Bilim kurgu filmleri pek çoğunun ne olursa olsun kayıtsız kalamayıp muhakkak bir göz attığı temalardan. İzlerken kafa açacak yeri geldiğinde mükemmel görsel efektlerle sizleri şaşırtacak şahane bir listeyle karşınızdayız.

Bazı insanlar bilim kurgu işlerine burun kıvırırlar. Bunun anlattığı hikâyelerin çok çetrefilli olmasından kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Ne ki, yine aynı insanların bazılarına en sevdiği film sorulduğunda; Interstellar gibi kült bir işi söylediğine çokça tanıklık ettim.

Anladığım kadarıyla bu durum fazla bilim kurgu kitabı okumamakla alakalı. Ben ve benim gibi pek çok bilim kurgu seven eminim ki Interstellar‘ı da beğeniyordur. Nitekim sonunda kara deliklerin gizeminin aşk ve sevgiyle çözüldüğü eleştirisini getirmeden geçemeyeceğim.

Ursula le guin, Wells, Frank Harbert çok sevdiğim bilim kurgu yazarlarından bazıları. Yine manga dünyalarında da bilim kurguyu sıklıkla işleyen edebiyatçılar mevcut. Bilim kurguya dair çok fazla dizi ve film aslında bu yazarların yazdıklarından esinlenerek ortaya çıkıyor.

Gel gör ki, çok azımızı bu şahane isimlerin kitaplarını alır okur. Bence bir kitapçıya gittiğinizde pek çok kült filme ilham olmuş bu isimlerin kitaplarına denk geldiğinizde (özellikle ithaki yayınlarının bilim kurgu klasikleri serisi ve yazarları); bir göz atmanızı listemize geçmeden önce belirtmek isterim.

Bilim kurgu film önerileri listesini hazırlarken biraz zorlandığımı dile getireyim. Çünkü çok fazla bu türde sevdiğim iş var. Bunların arasından çok fazla bilinen Arrival, Dune veya Interstellar gibi filmleri önermek istemedim. Ayrıca bilim kurgu teması altında olan ama çok eski olduğu için listeye almadığım yapımlar da mevcut, mesela 1986 yapımı The Fly gibi.

Eğer hazırsanız bilim kurgu film önerileri listemize geçelim. Yine beni bu filmler arasında en çok etkileyen işi sona sakladığımı dile getireyim…

Life – Hayat (2017)

Life Fragmanı

Bilim kurgu film önerileri listemizin başında yer alan yapım Life

Daniel Espinosa tarafından yönetilen Life filminin başrollerinde Jake Gyllenhaal, Ryan Reynolds ve Rebecca Ferguson’u görüyoruz. Filmi izlerken bir süre kimin baş rol olduğunu anlamanız zor. Özellikle ilk yarım saatten sonra açılıyor. Senaryo’nun ise Rhett Reese ve Paul Wernick tarafından yazıldığını söyleyelim.

Filmin genel hikayesi, bir uzay aracı çalışan ekip tarafından Mars’tan getirilen bir canlı formun incelemesi üzerine kurulu. Bu canlı form, hayatın Mars’ta var olduğuna işaret ediyor. Ekip, formun özelliklerini ve hayatta kalma stratejilerini incelemeye başlıyor. Fakat, canlı form hızla büyüyüp tehlikeli hale gelince filmdeki heyecan dozu da artıyor diyebiliriz.

Klostrofobi yayan atmosfer, zekanın zorluklar karşısında daha etkin kullanılması, kaliteli görsel efektler filmi cezbedici kılan etkenlerden bazıları. Elbette tek başına oyuncu kadrosu bile filme bir şans vermeye yeter.

Ekibin canlı form tehlikeli hale geldikten sonra yaşadıkları maceraları ve hayatta kalmak için verdikleri mücadeleyi izlemek oldukça ketifli. Asıl kafa açan noktasıysa hayatın varlığının ve hayatta kalmak için gerekli olan stratejilerin öneminin vurgusu diyebilirim.

Eleştirel bir nokta getirecek olursak, filmin Alien’dan çok fazla ilham aldığı ortada ve izlerken Alien’daki bazı sahneleri anımsayabilirsiniz. Yine de Alien’a nazaran çok daha fazla bilimsel detay var. Aslında bu son senelerde çıkan pek çok bilim kurgu senaryosunda dikkat edilen bir etken diyebiliriz.

The Cloverfield Paradox – Tanrı Parçacığı (2018)

The Cloverfield Paradox Fragmanı

Bilim kurgu film önerileri listemizde ikinci sırada The Cloverfield Paradox yer alıyor.  Bu film “Cloverfield (2008)” ve “10 Cloverfield Lane (2016)” filmleriyle benzer hikâye ve konu üzerine kurulmuş durumda. Bu filmler arasında birçok benzerlik var.

Nitekim genel hatlarıyla her birinin bilim-kurgu ve gerilim türlerine odaklandığını dile getirelim. Julius Onah tarafından yönetilen ve baş rollerinde Gugu Mbatha-Raw, Daniel Brühl, Elizabeth Debicki ve Chris O’Dowd’ gibi önemli isimlerin yer aldığı filmin; senaryosunu ise Oren Uziel üstleniyor.

Filmin hikayesi, bir grup uzay araştırmacısının, bir enerji krizini çözmek için parçacık hızlandırıcı kullanmaya çalışması üzerine kurulu. Fakat, parçacık hızlandırıcı çalıştırıldıktan sonra, ekip üyeleri kendilerini farklı bir evrende ve zamanda bulurlar. Geri dönmek için çaba sarf etmeye başlarlar. Bu anları izlemek de sehirciyi ayakta tutan yegane etken aslında.

Benim kafamı açan yegane şey ise evrenin gizemli yönleri ve insanların bunları anlamaya çalışması üzerine odaklanan filmde, aniden dünyadaki hayatının önemini fark edecek etkenlerle karşılaşan insanlar izlemek oldu. J.J. Abrams abimizden pek haz etmesem de bu filmde iyi yapımcı olarak iyi iş çıkarmış diyebilirim. Ne ki, birkaç kere farklı yıllarda işlenmiş bu yapımın sonu hiç tatmin edici gelmedi bana. Pek çok şey on saniyede çözülüyor diyebilirim.

Gravity – Yer Çekimi (2013)

Gravity Fragmanı

Şu film çıkalı on sene olduğuna hala inanmıyorum. İlk defa sinemada izlediğim anı hatırlıyorum. Çok fazla etkilenmiştim. Şimdi bu filmin üzerinden koca on sene geçmiş. Resmen yaşlandığımı hissettim, neyse biz filme dönelim.

Gravity, Alfonso Cuarón tarafından yönetilen ve yazılan; filmin başrollerinde Sandra Bullock ve George Clooney’in yer aldığı, çok övgü almış biim kurgu yapımlarından biri.

Filmin genel hatlarıyla bir uzay gemisi kazası sonrası uzayda kalan iki astronautun hayatta kalmak için verdikleri mücadeleyi ele alıyor. Ryan Stone (Sandra Bullock) ve Matt Kowalski (George Clooney) adlı astronautlar; uzay gemilerinin parçalanması sonucu kurtarılamaz bir noktaya gelirler.

Hayatta kalmak için olağanüstü bir çaba sarf etmeye başlarlar. Sandra Bullock’un oyunculuk dersi verdiği filmin uzun süre etkisinden çıkılmayacak şekilde role bağlılığını izlemek, ilham verici bir nokta.

Filmin bende etki bırakan yegane yönüyse; hayatta kalmak için bir insanın nasıl direnç göretebileceği ve bu mücadelenin getirdiği psikolojik yönleri izlemek oldu.

Ayrıca filmin 2013 yılına göre üstün görsel efektleri; gerilim dolu hikayesi, atmosferi ve oyunculuk performanslarıyla oldukça iyi iş çıkardığını söyleyebilirim. Yönetmenin uzayda geçen olayları nasıl yansıttığı konusuna da ayrı bir parantez açmak lazım. Uzayın sessizliği içinde kaosun bu kadar ön plana çıkarılması adeta bir yönetmelik başarısı.

The Martian – Marslı (2015)

The Martian Fragmanı

Bilim kurgu film önerileri listemizde sona yaklaşırken, belki çoğunuzun izlediği “Marslı” filmini önermek istiyorum.

Ridley Scott gibi önemli bir yönetmenin elinden çıkmış, filmin başrol oyuncusu Matt Damon‘ın tek başına döktürdüğü bir film. Senaryo ise Drew Goddard tarafından kale alınmış.

Film, bir uzay görevinde astronotun, Mars’ta kalıp hayata tutunmak için verdiği mücadelesini anlatıyor. Mark Watney (Matt Damon) adlı astronot, görev sırasında bir kaza sonucu ekip üyelerinin öldü sanmasına rağmen hayatta kalır ve Mars’ta bir şekilde yaşamaya çalışır. Aynı zamanda, NASA ve diğer ülkelerin Mark’ın kurtarılması için verdikleri mücadeleleri de izliyoruz.

Beni en çok etkileyen şeyse yalnızlık vurgusu oldu. Bir kişinin yalnız kaldığındaki psikolojyi, unutulmanın getirebileceği bilinmezliği izlemek çok kafa açtı. Ayrıca filmin bilim ve teknolojinin gücüne odaklanması da oldukça keyifli.

The Contact – Mesaj (1997)

The Contact Fragmanı

Biraz iddialı bir söylemle ve bu listeyi hazırlamamda bana ilham olan yegane filmle noktayı koyuyorum. Alanında bir benzerine rastlamadığım The Contact… Neden benzersiz? Çünkü okuduğum bilim kurgu kitaplarına çok yakışan ve benzeyen bir iş kendisi.

Karanlık ve aydınlık taraflar bir araya gelip dengeli bir şekilde hazırlanmış; içerisinde çok anlamlı söylemlerin olduğu, bazı sahne çekimlerinin halen konuşulduğu, oyunculukların döktürüldüğü bir efsane… Hala yanına yaklaşan bir film daha olduğunu düşünmüyorum. Belki kıyısından geçebilecek ama sadece iletişim odaklı kaldığı için yine altında olduğunu düşündüğüm Arrival’ı örnek verebilirim.

Bu filmi etkin kılansa büyük bilim adamı olan Carl Sagan’ın elinden çıkıyor olması. Kendisini The Contact ile sadece bir bilim adamı değil muazzam bir hikaye anlatıcısı olduğunu kanıtlar. Carl Sagan’ın anlatısında, uzay, gelecek ve geleceğin bize sunacağı imkanları 1997 senesinden ön gördüğünü görebiliriz. Şimdilerde filmi izlediğinde ne kadar ileri görüşlü anlatıları içinde barındırdığını fark ediyorsunuz.

Filmin en doğru yaptığı şeylerden biri de dengeyi korumuş olması. Genelde bilim kurgu işlerinde inanç kavramı, karanlık bir tonda ortaya çıkar. Bilim ön plandadır. Bu filmin her noktasında da sert bilim kurgu ögelerini alıyorsunuz. Mesaj gelmesi, sinyaller, problemler, denklemler, üçüncü boyut derken izlerken beyniniz allak bullak oluyor. Fakat inanç kavramı da oldukça yoğun işleniyor.

Bu filmde ise Matthew McConaughey’ın ve Jodie Foster‘ın oynadığı karakterler zıtlığı birbirine çekiyor. Eleanor bilimsel boyutlara, matematik, fizik gibi konulara tamamen kafayı takmış birisi. Film boyunca anlatının, bilimsel gerçeklik üzerinde duruyorken filmin son kısmında geldiği nokta farklı. Burada işin inanç kısmına dayanması bu dengeyi sağlıyor. Carl Sagan’ın yazdıklarında işlenen temaysa insanın bilimin yanı sıra inançla da bilim kurguyu ilişkilendirebilmesi.

Ben bu filmi öve öve bitiremem. Kısaca hikâyesiyse şu; uzaydan bir sinyal gelir ve olaylar gelişir. Muhakkak şans verin izlemediyseniz, çekimleriyle de kafa açmış bir iş kendisi.

Son Olarak

Bilim kurgu film önerileri listemize inançla bilimi bağdaştıran Carl Sagan’ın şu muazzam anlatısıyla veda edeyim:

Eğer tüm evrende yaşam sadece Dünya’da varsa, bu çok büyük bir yer israfı olurdu.

Emre Turan

Merhaba! Az yiyen, çok okuyan ve yazmaya iştahı tükenmeyen bir gastronomi uzmanıyım. 1998 doğumluyum. Gastronomi üzerine lisans eğitimimi 2020 yılında tamamladım. 2022 yılında ise yüksek lisans eğitimime başladım. Yıllarca Türkiye'nin önde gelen tarif/içerik sitelerinden birinde food editorlük başta olmak üzere; yemek stilistliği, yemek fotoğrafçılığı, şef asistanlığı gibi farklı işlerle uğraşıp ekibe destek verdim. Ayrıca son yıllarda gastronomiye dair iki romanla uğraşıyorum. Tabaklarda ve yemeklerde süs sevmediğim gibi cümlelerimi de süsten uzak, dengeli bir şekilde kullanmayı tercih ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir