Liste

Hayao Miyazaki Dünyası III- Doğa ve Güçler

Hayao Miyazaki Dünyası serisi kaldığı yerden devam ediyor…Hayao Miyazaki’nin animelerini daha iyi anlamak için ortaya koyduğumuz konseptlerin sonuncuna, doğa ve güçler konusuna geldik.

Öncesinde kadın ve kökler ile sihir ve anlam konseptlerini masaya yatırdıktan sonra sırada Hayao Miyazaki doğa konusunu hissettirdiği animelerinin derine inmeye geldi. Bu yazımızda Rüzgarlı Vadi, Prenses Mononoke, Deniz Kızı Ponyo ve Komşum Totoro animelerini doğa ve güçler açısından inceleyeceğiz.

Bu konseptlerle şimdilik Miyazaki dünyasının sınırlarını belirli konseptlerle yeniden ve son kez gözden geçirmiş olacağız. Hızlı esen rüzgarların, yanan ormanların ve orman ruhlarının yaşadığı doğaya hoş geldiniz.

Doğa ve Güçler Derken

Hayao Miyazaki

Hayao Miyazaki ve doğa birlikte düşününce, animelerinin altı oldukça doludur. Salt seyirlik değil aynı zamanda derin okuma yapabileceği kadar malzeme sunar izleyiciye. Ama bu okuma için Miyazaki’nin çocukluğuna bakmak, Japon kültürüne aşina olmak ve o topraklardaki dinleri az da olsa bilmek gerekir.

Miyazaki’nin animelerini özgün yapan etmenler bunlardır. Bu etmenleri bilmeden animeleri tam olarak anlamak mümkün değildir.

Peki, niye animeleri anlayarak izlemeliyiz? İzleyici pratiklerinde izlenenden alınan haz, filme verilen zamanı karşılamalıdır gibi popüler kültür izleyicisine ait bir argüman vardır. Hoş vakit geçirmek, öncül hazdır. Peki ya entelektüel haz?

Yeni dönem izleyiciyi yakalamak artık eskisine oranla daha zordur. Çünkü yapımlar çoğalmış, rekabet artmış ve ekran alışkanlıkları değişmiştir. Dijital platformların şaha kalkması ile ekrandaki malzemeyi hızlı tüketmeye yönelik kapitalist erklere yatırım yapmaya devam eden izleyicinin bundan kazancı nedir? Başta dediğimiz gibi: Haz.

Hayao Miyazaki’nin yıllara meydan okuyan animelerinin en büyük ortak özelliği izleyiciye entelektüel haz vermesidir. Animelerdeki kod ve konseptler için bile ayrı araştırma yapmak gerekir. Bu yazı dizisi de izleyici ve okuyucuya bir bakış vermek için konseptler ileri sürer, kodları açıklar. Gelelim, doğa üzerine ele alınan animelere…

Rüzgarlı Vadi

Hayao Miyazaki

Yapım, dönem olarak sanayi devrimin çöküşü sonrası dünyayı resmeder. Etraftaki zehirli gazlar havayı solumayı güçleştirmekte, bitki örtüsü değişmekte ve canlılar ölmektedir. Doğadaki baskın tür, dev antik böcekler ve devleşen bitkilerdir.

Sanayi devriminin yıkıcılığını tasvir eden tüm sahneler taş gibi oturur izleyenin göğsüne. Bile isteye dünyayı çektiğimiz bu kuyuya atmamızı hüzünle izler dururuz. Tüm bu yıkımın arasında dev böcekleri gördüğü için sevinen bir kız çocuğu vardır.

Gene bir kız çocuğu doğayla bağ kuracak ve bu yıkımı engellemek için canla başla çalışacaktır. Çünkü Miyazaki kadınların doğa savaşındaki yerini pek çok animesinde çoktan açık etmiştir: Şiddetsiz iletişim. Kahraman kız figürü dev böcekleri sakinleştirir, savaşı önlemeye çalışır.

Doğaya verdiği zarara rağmen doğa ile savaşı bitmeyen insanoğlunu anlatır yapım. Tüm bu kaosun arasında ormanı ve böcekleri seven kız çocuğu kahraman olabilecek midir? Doğayı ötekileştirmede oldukça başarılı olan insanların karşısında değişerek farklılaşan baskın türler vardır.

Bu baskın türler yapımda tehdit unsurudur. Tek seferliğine ötekileşen ve doğanın dışlamaya çalıştığı tür artık insanlardır. Doğa insanlara bir şeyler anlatmaya çalışır. Çünkü doğa iletişim kurar. Boyun eğdirilen bu sefer insanlardır. İnsanlar dünyada yaşamaya çalışırken savaşını sürdürür. Belli ki insan artık ekosistemin bir parçası olduğunu çok önceden beri unuttuğu için filmin dışına itilen tür olmuştur. Bu anlamda doğa, direnen ve sorgulayan taraftadır.

Hayao Miyazaki ve doğa ile ilgili bu yapımda iletişim ve kabullenişle doğa ile arayı yeniden düzeltebileceğimiz umudu işlenir. Bunu yapanlar karşı arketiplerdeki dişi karakterlerdir. Bir yanda doğa ile iletişimde olan Nausicaa, diğer yanda ise Kushana bulunur. Savaşı temsil eden Kushana doğaya hakim olmak ister. Sonrasında bu distopik bilim kurgu hikâyesinin yazgısı Nausicaa ile tersine dönecektir.

Prenses Mononoke

Hayao Miyazaki

Zaman olarak orta çağda geçen yapım konusu itibariyle dual bir kadın arketipi sunar: Savaşçı dişil tanrıça arketipi ile aile birlik dişil tanrıça arketipi. Prenses Mononoke savaşçı olanı temsil ederken Eboshi ise aile birlik tarafı temsil eder. Bu iki karakter de aslında dayanışıklı dövüş halindedirler. İkisi için de aile ve birlik olmak çok önemli ve değerlidir. Fakat ikisini de bu birlik için yakıp yıkma eğilimi vardır. Prenses Mononoke bunu doğa ve ormandaki dostları için yapar. Eboshi ise halkı için, yönetmek için tetiktedir.

Hayao Miyazaki ve doğa deyince ilgili yıkım her zaman çok canlı bir şekilde işlenmiştir. Nitekim ormanın ruhları vardır. Sonuçta onun da muhafızları bulunur. Karşı cephede yıkım için gelen Eboshi vardır. Sonuçta bir savaş başlar. İnsanlarla tanrıların aynı dönemde yaşadığı bu hikâyede orta çağın sonunu, sanayi devrimini düşünmeliyiz.

Silahlara ve aşırı tüketime vurgu yapan yapım, tanrılarla bağın azaldığı daha beşeri bir yapının geldiği toplumu izletiyor. Ormanın ruhlarının bu yeni akımla birer birer zehirlenip öldüğü hikâyenin dram yükü ağırdır. Demir cevherinin peşindeki Eboshi yeni dünyanın çevrecileriyle değil ormanın ruhlarıyla ve eski tanrılarıyla savaşır.

Eskiden, insanların işgalinden önceki bakir Japon ormanlarına gönderme vardır. En eski Japon dinlerinde Şinto’da Tanrılar Çağı geleneği vardır. Bu geleneğe göre tanrılar tepelerde ve ağaçlarda yaşar. İşte animede bu tanrıların gidişine tanık olurken Japon kültürü hakkındaki bilgimizi genişletme imkanı buluruz.

İnsanın açgözlü bir şekilde doğaya göz dikmesini izleriz. Sonuçta doğayla uyum içinde yaşamak yerine doğayı yok etmeye yöneldiğimizi görürüz. Demir mermi ile iblise dönüşen orman tanrılarının köye gelmesi sanayileşmenin köylere sıçrayacağının bir göstergesidir.

Küçük Deniz Kızı Ponyo

Küçük Deniz Ponyo Miyazaki’nin doğa hakkında ele aldığı en öğretici ve sevimli animelerden biridir. Ponyo bir deniz kızıdır. Bir gün bir kavanoza sıkışır ve onu bir erkek çocuğu kurtarır. Ponyo yanlışlıkla insan kanı içmesiyle sözde lanetlenir ve bir insana dönüşmeye başlar. Annesi bir tanrıça ve babası insanlardan uzak yaşayan bir karakter olmasıyla Ponyo doğa üstü bir varlıktır. Neticede insan olması mümkün değildir. Çünkü bu doğadaki dengeleri bozacaktır.

Hikâyede kadın merkezli bir anlatım vardır ki bu konuyu bu serinin ilkinde uzun uzun konuştuk. Pasif ve çocuklarına bakan bir baba ve denizler boyunca yüzerek görkemini gösteren bir tanrıça anne anlatımında dişil bir vurgu vardır.

Öbür yandan insanlar zaten doğanın dengesini bozmuştur. Her yerde çöpler ve denizlerde kirlilik hakimdir. Ama Ponyo’nun cisim değiştirme isteği asıl dengeleri zorlayan durumdur. “Doğanın dengesini bırak doğa üstü canlılar zorlasın, insanlar zaten hep doğaya karşı!” desek de günün sonunda Ponyo’yu olduğu gibi kabul eden bir erkek ve değişime açık anneler figürleri de hikâyeye ayrı bir dinamik getirir. Dengesi bozulan doğa değil, insanlardır artık.

Komşum Totoro

Hayao Miyazaki

Bu Miyazaki animesinde ormanın sevimli ve fantastik karakteri Totoro ile tanışırız. Dünya çapında en sevilen animelerden olan Totoro, iki kızkardeşin yardım isteklerini geri çevirmeyecek ve günün sonunda onların yanında olacaktır.

Bu animede uzayıp giden yeşil alanlara, ekili dikili tarlalara ve ormanlara bakarız. Doğaya farkındalık yaratmak için kurgulanan yapımda, ormanda yaşayan Totoro, toz fareleri ve kedi otobüsü gibi fantastik karakterler yer alır ve izleyiciye derse vermeye durur.

Bu karakterleri görebilmek için çocuk olmak gerekir öncelikle. Doğaya en yakın duranların çocuklar olduğu anlatır film. Saflık ve çocukluğun doğa ile bağını gösterir. Bu anlamda doğa ile içiçe geçen ve bir dönem annesinin hastalanması ile Miyazaki’nin çocukluğundan izler taşır film.

Totoro iri ama yardımsever bir karakterdir. Konuşmaz ama anlar, iletişim kurar. İnsansı özellikler taşımaz. Doğa merkezli dinlerinde olduğu gibi insansı etkenler azaltılmış, doğaüstü özellikler işlenmiştir. İki kız çocuğun doğaya gösterdikleri nezakete doğanın karşılık verdiği bir hikâye sonrası doğa ile bağımızı sorgularız ister istemez.

Sona Doğru

Miyazaki’nin doğa ile bağını temsil eden bu yapımlarda öne çıkan konu, insanlığın doğadan uzaklaşmasıdır. Oysa Japonların doğa merkezli dinlerinde bu kopuş çok önceden hissedilir. Bu anlamda Hayao Miyazaki yapımları, neyin yitirildiğini gösterme çabası gösterir.

Sanatçının 1984 senesinden beri yarattığı evrende, görünen dünya kadar görünmeyen dünyayı ele alan bir bakış vardır. Bunu görmezden gelmenin imkansızlığı, filmlerin ortak alt metnini oluşturur. Batılı insanları kuşatan ve derin düşünmeye sevk eden ortak tema nitekim budur.

Tüm dünya insanlarını doğa ile savaşırken izleyen yeni nesil bunun doğal olduğunu sanabilir ama doğanın insandan daha güçlü bir dönem elbette vardı. Bu çok uzun yıllar önceydi ve insanlar savaşmadan çok önce doğadan çok korkarlardı. İşte fantastiği doğuran sebep de buydu.

Fantastik metinlerde korku ve endişelerini çağlara duyuran mitolojik anlatımından bu yana doğa ile yaptığı anlamsız savaşı kazanan insanoğlunun hala anlamadığı bir şeyler olduğu kesin. Nitekim Miyazaki bu ince noktanın farkındadır ve tam oradan insanlara seslenir:

 “Ormanların insanlardan daha güçlü olduğu bir dönem hatırlamıyorum. Doğaya karşı olan davranışlarımızda hep bir eksiklik var.

E. Nihan Acar

Multi-disiplinli bir alanda akademik arayışını sürdüren bir fenci- sosyolog olarak, peri masallarına ve bilime aynı anda inanan bir edebiyat hayranıyım. Fantastik ve bilim kurguya bayılırım. Üretkenliğimi sınadığım görsel tasarım, müzik ve sahne sanatlarından sonra edebiyat kıtasında arayışıma devam ediyorum. Kendimi bildim bileli okuyor ve yazıyorum. Online ve yazılı edebiyat platformlarında yayınlanmış kitap analizleri, inceleme ve öykülerim mevcut.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir