Psikoloji

Psikopatolojinin Resme Etkisi-II

Psikopatolojinin resme etkisi, ünlü ressamların hayatları ve eserlerinin incelenmesi ile birçok araştırmaya konu olmuştur. Biz insanlar, yaşadıklarımız karşısında farklı düşünceler ve hisler biriktiririz. Bu birikimi bazen konuşarak bazense yazıp çizerek anlatırız.

Zihnindekileri resimlere döken ünlü ressamların hayatları, psikolojik sorunları ve eserlerini inceleyeceğim yazımın ikinci bölümü sizlerle. (Yazının birinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.)

Michelangelo (Michelangelo di Lodovico Buonarroti Simoni)

psikopatolojinin resme etkisi

Michelangelo, tabloları ve heykelleri ile dünyaca tanınan ve sanat tarihinin en önde gelen yetenekli isimlerinden biri. 16. yüzyıl Floransa’sından Batı kültürünü zenginleştiren sanatçılardan biriydi.

6 Mart 1475 yılında Toskana’daki Caprese adlı bir kasabada dünyaya geldi. Ailenin ikinci çocuğu olan Michelangelo, çocukluğu ve sonraki yaşamında acı ve kederle yüzleşmek zorunda kalmıştır.

İlk travmatik deneyimi anne karnında yaşadı. Annesi Francesca del Sera, hamileyken, bindiği atta ayakları üzengiye takılı şekilde sürüklenmiş ve erken doğum gerçekleşmiştir. Daha sonra, ünlü ressam ve heykeltıraş, 5 yaşındayken annesini kaybetti ve onu bir sütanne tarafından büyütüldü.

Okula başladığı senelerde resim yeteneği, öğretmeni Francesco da Urbino tarafından keşfedildi. Fakat ailesi resim yapmasına karşıydı. Bırakmasını isteseler de, bırakmadı sanatı Michelangelo.

Daha sonra ise Lorenzo de’ Medici ile tanışır. Yanında eğitim gördüğü, çalıştığı ve kendisinden oldukça destek gördüğü Medici’nin ölümü Michelangelo’nun hayatında bir dönüm noktası olmuştur.

Hayatının sonuna kadar sanattan vazgeçmeyen ve sürekli üreten biriydi. Fiziksel güzelliğe önem veren yaratıcı ve mükemmelliyetçi bir kişiliği vardı. Zor bir insan olarak tanımlanırdı. Her zaman tek başına çalışır, eserlerini imzalamazdı.

Çalışmak ve üretmek için günlerce kendini dünyaya kapatan, yemek yemeyi veya kıyafet değiştirmeyi unutan biriydi. Bu gibi durumlar, depresyon ve kaygı belirtilerini göstermekte.

Rönesans döneminin en önemli sanatçılarından biri olan Michelangelo’nun birçok yapıtında psikolojik durumuyla ilgili yansımalar olduğu söylenmekte. California Üniversitesi’nde eğitim veren Dr. Paul Wolf, bazı eserlerinde melankolinin altında yatan depresif bir eğilim ve bipolar bozukluğun belirtilerinin görüldüğünden bahseder.

Babasına yazdığı bir mektupta hayatını şöyle anlatıyor ünlü sanatçı:

Sefil bir yaşam sürüyorum ve bu dünyaya ait ne yaşamı ne de onuru umursuyorum; Muazzam işlerden yorulmuş ve binlerce endişeyle kuşatılmış olarak yaşıyorum. Ve böylece yaklaşık on beş yıldır yaşıyorum ve bir saatlik mutluluğum hiç olmadı.

Michelangelo Eserleri

Onlarca estetik ve yaratıcı eseri, geçmişten günümüze ulaştı Michelangelo’nun. O eşsiz eserleri birçoğumuzun dakikalarca baktığı ve düşündüğü eserler.

Yapıtlarında fiziki güzelliğin yanı sıra, canlılık ve biçim oldukça önem taşımakta. Huzur ve sakinliğin aksine; huzursuzluk ve güç ön planda.

Michelangelo’nun iç dünyasına ait izler barındıran eserleri, soyut bir anlatımın temellerini atmıştır. Sahip olduğu karmaşık ruhsal durum, duygu ve düşünceler söz konusudur. Diğer bir deyişle, psikopatolojinin resme etkisi, Michelangelo’nun yapıtlarında görünür bir biçimdedir.

Bazı araştırmacılar, eserlerindeki titizliği ve mükemmelliyetçiliği nedeniyle obsesif-kompulsif bozukluğu belirtilerine sahip olduğunu da düşünmekte.

Sistina Şapeli Tavanındaki Resimleri

psikopatolojinin resme etkisi

Michelangelo’nun büyük bir ustalıkla duvar ve tavanını ilahi tasvirlerle süslediği Sistina Şapeli… En büyük mirası olabilecek Sistina Şapeli’nin tavanındaki eserleri, Michelangelo’nun ciddi psikolojik sıkıntılarının belirtilerini yansıttığı düşünülmekte.

Büyük bir titizlikle ayrıntılı bir şekilde resmetmiş ünlü sanatçı ilahi tasvirlerin olduğu sahneleri. İnsan anatomisi hakkındaki bilgisini ustaca kullanmış ve ideal insan formunu çizmiştir. Çizimlerinin mükemmel olabilmesi için büyük bir özveriyle çalıştı.

Bu mükemmeliyetçilik, birçok araştırmacı tarafından obsesif bir bozukluğun belirtisi olarak tanımlandı. Aynı zamanda Michelangelo, bu tasvirleri çizerken tamamen yalnız olmak istemiş ve yalnız çalışmış. Bu durum onun içekapanık bir tutum sergilediğini göstermekte.

Tavandaki resimdeki figürlerin neredeyse hepsinde şaşkın bakışlar bulunur. Figürlerin yüzlerinde pişmanlık ve korku, ölüm kalım mücadelesi, acizlikleri net bir şekilde okunmakta. Bu gibi özellikleriyle resimler, Michelangelo’nun hayata, varoluşa bakışı ve yaşadığı melankoliyi yansıtmakta.

Başka bir deyişle, psikopatolojinin resme etkisi, Michelangelo’nun Sistina Şapeli’nin tavanına özenle çizdiği resimlere ve bu resimlerin çizilişine baktığımızda anlam kazanmakta.

Francisco Goya (Francisco José de Goya Lucientes)

psikopatolojinin resme etkisi

1746 senesinde doğan Francisco Goya, İspanyol saltanatının saray ressamı olarak çalışan ünlü İspanyol ressam. Resim yapmaya doğduğu topraklarda Zaragoza’da başladı. 13 yaşındayken ise bir ressamın yanında çırak olarak çalıştı. İlerleyen yaşlarında İtalya, Roma ve Milano’ya giden Goya, ressam arkadaşının kız kardeşi Josefa Bayeu ile evlendi.

Eserlerini görüp beğenen soyluların portrelerini yapmaya başladı. Böylece sarayda çalışan bir ressam oldu. Bu sıralarda, kendisini İspanya’da çıkan iç savaşın ve ölümlerin ortasında buldu. İşgal edilen Madrid’de yaşayan Goya, eserleri ile o dönemin toplumsal olaylarına tepki gösterdi.

Bir süre sonra Francisco Goya, ciddi şekilde hastalandı. Baş ağrısı, baş dönmesi, kulak çınlaması, işitme kaybı, görme sorunları ve sağ kolda parezi gibi şikayetleri vardı. Bu şikayetleri halüsinasyonlar ve kademeli kilo kaybı ile birlikte bir depresyon durumu izledi. Hastalığının nedeni bulunamadı ve ilerleyen dönemlerde işitme yetisini tamamen kaybetti.

Goya yavaş yavaş depresyon gibi psikolojik bozukluklarla kendini gösterdi ve hastalığının etkisiyle çekingen bir hale geldi. Francisco Goya, 1828 senesinde Fransa’da 82 yaşında hayatını kaybetti. Geride beş yüze yakın yağlı boya tablo ve yüzlerce çizim bırakmıştır.

Francisco Goya Eserleri

Francisco Goya, hayatı boyunca çağının yansımalarını taşıyan yüzlerce eser üreten ünlü bir sanatçı.

Araştırmacılar sanatçının resimlerini hastalığı öncesi ve sonrası olarak iki döneme ayırırlar. Hastalığından önceki dönem neşe ve ışıkla; sonraki dönem ise korku ve hayaletler ile karakterize edilmekte.

İlk zamanlarda ışık ve canlı renklerin hakim olduğu resimleri, sonrasında karanlık ve koyu renkler barındırmakta. Hastalığından sonra iç dünyasında yaşadıklarını, hislerini ve düşüncelerini böyle aktardı tuvallere.

Bu nedenlerle psikopatolojinin resme etkisi de en net görülen sanatçılardan biri Francisco Goya.

Kara Resimler

psikopatoloji

Kara Resimler, Francisco Goya’nın evinin iki katında duvarlara yağlı boya ile çizdiği 14 tablodan oluşan bir resim serisi.

Ünlü ressam bu resimlerinde hayaletlere, cadılara, iblislere ve yaratıklara yer vermiştir. Bu rahatsız edici imgelere yer vermesi, onun psikolojik bunalımının ve korkusunun bir yansıması.

Ürkütücü resimlerde özellikle koyu ve kasvetli renkler, korkan insan figürleri yer almakta. Koyu renklerin hakimiyeti, Goya’nın ışığının söndüğü ve umutsuzluğa kapıldığını göstermekte.

Yalnızlık, korku, ıstırap, kaygı, hüzün ve umutsuzluğunu bu karanlık tema ile evinin duvarlarına haykırdı adeta. Psikopatolojinin resme etkisi, evinin duvarlarındaki bu resimlerin her bir köşesinde hissedilmekte.

Frida Kahlo

psikopatoloji

1907’de Meksika’da doğan Frida Kahlo, 1954 senesinde hayatını kaybedene kadar şanssızlık ve acı dolu bir hayat hikâyesi olan ünlü feminist, politik aktivist ve ressam.

Hayatının başlarında, henüz 6 yaşındayken çocuk felcine yakalanan ve bundan dolayı sağ bacağında derin izler kalan Frida Kahlo, on sekiz yaşında ölümcül bir tramvay kazası geçirdi.

Kazada rahmini delen demir çubuk, çocuk doğurma yeteneğini elinden alarak, onu duygusal ve zihinsel olarak derinden etkiledi. Aynı zamanda kaza nedeniyle onlarca ameliyat geçirmesine sebep olan omurgasında ciddi zedelenmeler meydana geldi.

Talihsizlikler ve acıların yanında, bir darbe de eşi Diego Rivera’nın kız kardeşiyle ilişkisi nedeniyle yaşadı.  Evlilikleri hep kötü giden eşiyle olan ilişkisini şöyle anlattı ünlü sanatçı:

Hayatımda iki büyük kaza oldu. Biri tramvay, diğeri Diego’ydu. Diego açık ara en kötüsüydü.

Tüm bu travmatik deneyimler ve artan kronik ağrılar, onun depresyon, anksiyete, alkol ve ilaç bağımlılığı ve kimlik sorunları yaşamasına sebep oldu. Belirli dönemlerde intihar girişimleri de oldu.

Bunlara ek olarak Frida Kahlo, travma sonrası stres bozukluğu, bipolar bozukluk ve dissosiyatif kimlik bozukluğu belirtileri de göstermekteydi.

Frida Kahlo Eserleri

Yaşamı boyunca çektiği acı ve bunalımı eserlerinde görmek mümkün Frida Kahlo’nun. Fiziksel, duygusal ve psikolojik travmaların sanatıyla üstesinden gelmeye çalıştı. Kahlo’nun günlük ve mektuplarının yanında resimlerinde de zorlu tıbbi geçmişinin izlerini ve ona hissettirdiklerini görebiliyoruz.

Sanatında acıyı resmeden sanatçının şu sözleri bu kanıyı doğrulamakta:

Resmim acı mesajını da beraberinde getiriyor.

Otoportreleri

psikopatoloji

Frida Kahlo’yu özellikle otoportreleri ile tanıyoruz. Atlattığı büyük ve ölümcül kaza sonrasında çizdiği otoportrelerinde çektiği fiziksel ve psikolojik acı güçlü bir şekilde görünmekte.

Ayrıca bazı araştırmalara göre, bu otoportreler dissosiyatif bozukluğun bir dışa vurumu olabilmekte. Disosiyasyon, genellikle travmatik bir olayın ardından oluşan, gerçeklikten zihinsel bir kopuşu temsil eder.

Travmatik deneyimlerinden sonra o stresli gerçeklikten uzaklaşmaya çalışarak kendisini farklı bir şekilde çizmeyi amaçlamış olabilir Frida Kahlo. Diğer bir ifadeyle, geçmiş ve şimdiki travmatik deneyimlerin temsillerini oluşturmaya odaklanmak, stres ve psikolojik acıdan ayrılmak için bir araç olarak kullandı.

Bunu en net şu sözünden anlıyoruz ünlü sanatçının:

Kendimi çiziyorum çünkü çok sık yalnızım ve en iyi bildiğim konu benim.

Belki de en ilginç otoportrelerinden biri Kırık Sütun adlı eseri. Bu eserinde sanki vücudunu bir arada tutan tek şey bir korseymiş gibi çizmiş kendisini. Bedeninin içi paramparça, birçok sivri maddeyse vücudunu deliyor. Yüzünde üzgün ve gözyaşlarıyla dolu bir ifade…

Dolayısıyla psikopatolojinin resme etkisi, Frida Kahlo’nun otoportrelerinde güçlü bir şekilde görünmekte.

Yaşananların Dışa Vurumu

İnsanların yaşadığı fiziksel, duygusal ve psikolojik sorunlarını anlatma yolları değişiklik gösterir. Hayatlarına değindiğim Michelangelo, Francisco Goya ve Frida Kahlo gibi ünlü ressamların deneyimledikleri hastalık, kaza ve ölüm gibi travmatik olayların dışa vurumunu ise eserlerinde görüyoruz.

Onlarca yıl geçmesine rağmen resimlerinden, mektup veya güncelerinden onların hayatlarını ve psikolojik durumlarını anlayabiliyoruz. Psikopatolojinin resme etkisi, bu anlamda açıklığa kavuşan bir konu.

Kaynakça

Kromm, J. (1980). Psychological states and the artist: The problem of Michelangelo. Studies in Visual Communication, 6(1), 69-76.

Salderay, B. (2014). Psikolojik temelli zihinsel rahatsızlık, sanat ve yaratıcılık. International Refereed Journal Of Design And Architecture, 1(2), 10-26.

Felisati, D., & Sperati, G. (2010). Francisco Goya and his illness. Acta Otorhinolaryngologica Italica, 30(5), 264.

Courtney, C. A., O’Hearn, M. A., & Franck, C. C. (2017). Frida Kahlo: portrait of chronic pain. Physical therapy, 97(1), 90-96.

DiGiovanni, J. F., & Lee, R. R. The art and sufferıng of Frida Kahlo 1907-1954.

Psk. Arzu Nur Özkan

27 Mart 1998 tarihinde İstanbul’da doğdum ve doğduğum günden beri hayatın akışında kendi yolumu bulmaya çalışıyorum. Yeditepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve çift anadal programı ile Psikoloji bölümlerinden derece ile mezun oldum. Yazı yazmak her zaman sevdiğim bir hobim oldu. Psikoloji gibi alanları seven hepimizi bir araya getiren Kazan’da yazılarım sizlerle buluşacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir