Kadın

Türkan Saylan: Pervasız Bir Kadın

Türkan Saylan ile kadın köşemiz kaldığı yerden devam ediyor…

Erkeklerin hüküm sürdüğü bu dünyaya kadın cinsiyetinde gelmiş olmak neredeyse yaşama 1-0 başlamış olmak demekken, malumunuz bir de “Türkiye’de kadın olmak” diye daha ciddi bir problemimiz söz konusu. Sanırım kimse bunu reddetmeyecektir. Reddedecek olan varsa da bunların kim olabileceğini belirtmeme gerek olmadığını düşünüyorum.

Daha da ilginci, eğer ki bir kadını “namus” adı altında lekeleyemezseniz, üstelik bu kadın başarılı işlere imza atan ve yaptığı işlerle dünya çapında adından söz ettiren biriyse, alternatifler bulmak hiç de zor değildir. Muhtemelen, siyaset bu alternatifler arasında en etkili olanıdır.

Ölümünden hemen önce, birtakım siyasi nedenlerle gündeme gelen Türkan Saylan bunun örneklerinden biri. Oysa ki hepimizin bildiği gibi, kendisi bütün bir yaşamını bu ülkenin insanlarına ve özellikle de kız çocuklarına adamış olan bir kadın.

Ona yakıştırılan nitelendirmeler saymakla bitmez! İster tıp doktoru deyin, ister akademisyen, isterseniz yazar, dilerseniz eğitimci…

İşte, tam olarak bu nedenlerle ölümünün üstünden 14 yıl geçmesine rağmen, ara sıra muhakkak hatırlayıp anmamız gereken önemli isimlerden biri olduğunu düşünüyorum.

Onu hep beraber analım ki hikâyesinden ve başarılarından ilham alalım… Hatırlayalım ki bir kadının bu dünyadaki amacının bizlere öğretilenlerin aksine, çok ama çok daha fazlası olduğunu görelim…

O halde başlayalım!

Hikâyenin Başı…

Aralık 1935’te İstanbul’da dünyaya gelir Türkan Saylan. Babası Cumhuriyet Döneminin ilk müteahhitlerinden Fasih Galip Bey, annesi İsveç kökenli ve sonrasında adını Leyla olarak değiştiren Lilimina Hanım. 5 çocuktan en büyüğü Türkan Saylan.

Arşivlerde yer alan röportajlarda babası ile mesafeli bir ilişkisi olduğundan, annesiyle ise birbirilerine zıt karakterlerde olduğundan söz ediyor. Annesi Leyla Hanım dış görünüşüne oldukça önem veren, bakımlı ve bir o kadar da entelektüel bir kadınmış. Fakat annesiyle hayata bakış açılarının oldukça farklı olduğunun altını çiziyor Saylan.

Babası İngiliz filoloji okumasını istemiş, demesine göre annesi ise süslenip püslenmesini. “Anca öyle zengin ve rahat edeceğim bir koca bulabileceğime inanırlardı” diye de ekliyor. Fakat o henüz 12 yaşındayken karar vermiş ülkesi ve insanlar için faydalı bir iş yapmaya.

Kendim olmak istedim. Özgürlüğüme düşkündüm. Kimse bana karışmasın istedim. Destek falan da olmasınlar. Düşe kalka kendi yolumu kendim bulayım.

Bu nedenle, önce Kandilli ilkokulu ve kız lisesini tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yolunu tutar. 1963 yılında mezun olur. Bir yılın ardından Deri ve Zührevi Hastalıklar alanında uzmanlığını alır. Bu kadarla kalmaz tabii. İngiltere’den aldığı Kültür Heyeti bursuyla ileri eğitimini tamamlar, bir süre İngiltere ve Fransa’da çalışmalar yürütür.

Neden Deri ve Zührevi Hastalıkları?

Türkan Saylan

Tahmin edeceğiniz üzere, 60’lı yıllarda Türkiye’de genel itibariyle sağlık hizmetleri yetersizdi. Özellikle alan çalışmaları, sağlık imkânlarına erişim oldukça kısıtlıydı, tabii yeteri kadar sağlık çalışanı da yoktu. Özellikle Deri ve Zührevi Hastalıklar dönemin hem en ihtiyaç duyulan hem de yetersiz kalınan alanlarından biriydi. Bu alanda dönem itibariyle öne çıkan hastalık cüzzamdı (lepra).

Türkan Saylan bu durumun çok iyi farkındaydı. Öğrencilik yıllarında tanışmıştı ilk olarak bu hastalıkla. Ardından direkt cüzzamlı hastalarla tanıştığı ve onu çok etkileyen bir deneyim yaşamıştı:

Cüzzamlıları ilk gördüğümde hamileydim. ‘Bunlar çok tehlikeli” diye gösterildiler, iğrenerek. Yemek veren bakıcı bile suratlarına bakmıyordu, parmaklıklar arasına sıkışmış bir sürü cüzzamlı. O kadar üzüldüm ki anlatamam. Cüzzamı araştırmaya başladım. Ve bize anlatılan bir şey olmadığını anladım. Sonra da bu konuda ilerledim. Anadolu’da köy köy dolaştım, ekipler kurdum, neredeyse bütün cüzzamlıların evlerine kadar ulaştım. Köylüyü tanıdım, sefaleti tanıdım, insanı tanıdım.

Tıpkı cüzzam konusunda titiz davrandığı gibi, diğer bir yandan da kadın sağlığına yöneliyor kendisi. Bu alanda da araştırmalar yapıp çalışmalar yürütüyor. Anadolu’da köyleri dolaştıktan sonra, ülkedeki asıl problemin hastalıktan ziyade bir eğitim sıkıntısı olduğunu fark ediyor.

Anlayacağınız halk sağlığı ve eğitimin arasındaki paralel ilişki gözünden kaçmıyor. Bu nedenlerle toplumun bir an evvel bilinçlendirilmesi gerektiği yönünde adımlar atmaya başlıyor.

Başarılarla Dolu Bir Yaşam Onunki

türkan saylan

Ülkenin acı gerçekleriyle yüz yüze kalan Saylan, hemen harekete geçer. Aynı zamanda asistanlığını yaptığı Cihat Yemni’nin vasiyetini yerine getirerek Cüzzamla Savaş Derneği’ni kurar. 81’den 2001 yılına kadar Lepra Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin müdürlüğünü yapan Saylan, hastalarıyla temas eder.

Bir doktorun hastalarına dokunmadan onları şifalandırabileceğine inanmaz. Cüzzamın bulaşabilir bir hastalık olduğu kanısının yanlışlığını gösterir herkese ve bizzat hastalarına dokunur, onların toplum tarafından ötekileştirmelerinin önüne geçer böylelikle.

Hayali akademisyen olmak olmadığı halde, sırf yetişmiş uzman açığının farkında olması bakımından üniversite içinde olmayı kabul eder. Hedefi bu alanda sayısız uzman yetiştirmek olup nitekim de öyle olmuştur.

Alanda verdiği çalışmalar ve başarıları neticesinde sayısız ödülün sahibi olur. 1986’da layık görüldüğü “Uluslararası Gandhi Ödülü” bunlardan yalnızca bir tanesi. Dünya Sağlık Örgütü’ne de cüzzam hakkında uzun yıllar danışmanlık yapar.

Tüm bunların yanında, ülkedeki kadın sorunlarının farkında olmuştur Türkan Saylan. 1990 yılında İstanbul Üniversitesi bünyesinde kurulan Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin kurucuları arasında yerini alır. Tabii aynı zamanda “Türkan Saylan” denilince akla gelen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin de kurucularından kendisi.

ÇYDD Yolculuğu

Türkan Saylan

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin kurucusu olmasının yanı sıra, uzun bir süre boyunca Genel Başkanlığını da yürütür Türkan Saylan. Evet, ben anlatırken muhtemelen de sizler okurken yoruldunuz. Gerçekten, inanılmaz derecede aktif bir kadın kendisi. Tamamen yaşamını halkın yararına adayarak küçükken hedeflediği “ülkem için, etrafımdaki insanlara faydalı olmak için iyi eğitim görmeliyim” idealini gerçekleştirmiş.

Peki, neden ÇYDD?

Başta belirttiğim üzere, ülkeyi karış karış gezen Türkan tıpkı bugünde problemlerimizin başında gelen eğitim sorunun farkında. Üstüne dönemin siyasi havasında yaşanan tatsızlıklar da eklenince hemen harekete geçiyor arkadaşlarıyla. Kendisine derneği kurma amacı ve hikâyesi sorulduğunda verdiği yanıt, taşıdıkları endişeyi özetliyor:

ÇYDD 1989 yılında, laiklik karşıtı olayların yükselmesi, şalvarlı poturlu, Mercedes’li tarikat şeyhlerinin Başbakanlık konutuna iftara gitmeleri görüntüleri sırasında, Atatürk ilkelerine gönül vermiş bir grup aydın tarafından kurulmuş olup zaman içinde 96 şubeli ve Türkiye çapında çalışan bir STÖ konumuna ulaşmıştır. ÇYDD, Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek ve çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insanlara ve çağdaş topluma ulaşmak amacını güder.

Dernek bünyesinde Türkan Saylan ve arkadaşları sayısız öğrenciye burs imkanı sağlarlar. Bununla beraber köy ve kasaba okullarının yenilenmesi gibi nice faaliyette bulunurlar. Özellikle de kadın sorunları konusunda durumun vahametinin farkında olması bakımından, özellikle kız çocuklarının okutulması konusunda fazlasıyla titiz davranmıştır Türkan Saylan.

O da Bir Kadındı, Bu Ülkede…

Kariyer yaşamının dışında, nihayetinde Türkan Saylan da bir kadındı benim senin gibi… E tabii kadın olarak erkek egemen dünyadan nasibini almazsa olmazdı (!)

2 kez evlenmişti. Evliliklerinden her ikisi de boşanmayla sonuçlandı. İlk evliliğini genç yaşındayken yapmıştı, eşi üniversitede başasistanlık yapıyordu. İki çocuğu olmuştu bu evlilikten Türkan Saylan’ın. Fakat eşi anlattığına göre, bir hayli öfkeli ve sürekli yüksek tondan konuşan biriydi. Fakat karşısında özgür ruhlu ve bir o kadarda güçlü kadın vardı.

Bir süre rahatsızlığında dolayı katlanmak durumunda kalmıştı bu duruma. Çünkü o süreçte bel kemiği tüberkülozu geçirmiş ve 13 ay boyunca yüzüstü yatmak durumunda kalmıştı. İyileşir iyileşmez hemen boşanma kararı almıştı. Eşi bir süre çocuklarını görmesine izin vermemiş, bu süreçte işine adamıştı kendisini.

Bir sonraki evliliği ise 41 yaşında gerçekleşmişti. Bu kez bir heykeltıraş ile evlenmişti Türkan Saylan. 1.5 yıl sürdü ikinci evliliği, arşivlerde yer alan bilgilere göre eşi kıskanıyordu Saylan’ı ve bu nedenle huzursuz bir ortam söz konusuydu. Kendisine sorulduğunda, evliliği beceremediğini söyleyen Türkan’ın şu tespiti ise oldukça yerinde:

Ben beceremiyorum. Ama erkekler de şöyle bekliyorlar: “Benim olacaksın!” Bazı kadınların hoşuna gidebilir ama birine ait olma fikri beni çıldırtıyor.

Son…

Anlaşıldığı gibi, ister bir bilim insanı ister farklı bir alanda çalışıyor olsun kadın yine kadın! Yani pozisyonlar kadın olmak gerçeğini maalesef değiştirmiyor. Aynı şekilde erkeğin iyi bir pozisyonda çalışıyor ve eğitimli olması da…

Bu gerçeği bir kenara koyalım ama unutmayalım!

İkinci olarak, anlaşıldığı üzere Türkan Saylan bu ülkenin sağlık alanındaki kahramanlarından biri. Bunun yanında, sağlık alanı dışındaki sivil toplum faaliyetleri kesinlikle azımsanacak türden değil. 2007’de Ankara-Tandoğan ve İstanbul-Çağlayan Cumhuriyet mitinglerinin yürütülmesinde öncü rol üstlenmesi bunun yalnızca bir örneği.

Takvimler 2009’u gösterdiğinde, uzun yıllar meme kanseri ve ardından gelen akciğer kanseriyle mücadele eden Saylan, evine ve ÇYDD’ye düzenlenen baskınlardan bir ay sonra yaşama veda etti. Fakat gerek bu ülkeye katkıları gerekse de kadınlara oluşturduğu örnek kişiliği ile hafızalardan hiç silinmedi.

İyi ki vardın Türkan Saylan!

Kaynakça

Türkân Saylan’la Röportaj

https://www.hurriyet.com.tr/annem-ve-ben-birbirimizin-ziddi-iki-kadindik-6465929

https://www.hurriyet.com.tr/turkan-saylan-la-roportaja-devam-6471059

Türkan Saylan: Sağlık dünyasından bir başarı hikayesi…

https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkan_Saylan

Ahsen Kurtuluş Bilir

Felsefe ve Sosyoloji mezunuyum. Mezun olduktan sonra; Çocuklar için Felsefe (P4C), Akıl ve Zeka Oyunları Eğitmeni, İçerik Editörlüğü alanlarında sertifikalar aldım. Kendimi şöyle tanımlıyorum: Araştırıyor, Okuyor, İzliyor, Düşünüyor ve Yazıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir