Sinema

Savaşın Gölgeleri: Gerçek Bir Trajedi

Savaşın Gölgeleri olarak dilimize çevrilen Danimarka menşeli etkileyici bir film ile karşınızdayız. Orijinal adı Bombardment olan film, Gözümdeki Gölge olarak da çevrilmekte. Ole Bornedal tarafından yazılan ve aynı zamanda yönetilen film, savaşın siviller üzerindeki acı etkilerini ele alıyor. 1 saat 47 dakika süren ve  2022 yılı itibariyle Netflix platformu üzerinden izleyebileceğiniz Savaşın Gölgeleri seyircisiyle buluşuyor.

Bir dönem filmi olarak izleyicilere sunulan yapım, II.Dünya Savaşı döneminde geçiyor. Temel olarak yapım, her türlü savaşın siviller ve bilhassa çocuklar üzerinde yarattığı acı tabloyu gözler önüne seriyor. Gerçek bir vahşeti ve insanı dehşete düşürecek derecede yapılan büyük bir hatayı anlatan Savaşın Gölgeleri, bir kez daha bizlere dünya üzerinde hiçbir şeyin insan hayatından değerli olmadığını hatırlatıyor. Tarihin en trajedi olaylarından, II.Dünya Savaşı’nı çocukların gözünden izlediğimiz Savaşın Gölgeleri‘ni gelin birlikte inceleyelim.

Savaşın Acı Çığlıkları

Savaşın gölgeleri

Tür olarak tarihi  dram kategorisinde yer alan film, 1945 yıllarında geçiyor. Bilindiği üzere bu tarihler, dünyayı sarsan II.Dünya Savaşı’nın yaşandığı dönemler. Birçok asker ve sivilin hayatlarını yok eden bu süreç, geride bir hayli acı hikâyeler de bırakmış durumda. Bunlardan biri de Kopenhag’da gerçekleşen bir olay.

Gerçek bir hikâyenin aktarıldığı, Savaşın Gölgeleri İngiliz Hava Kuvvetleri’nin Gestapo karargâhına atması gereken bombaları yanlışlıkla Fransız okuluna atışını ele alıyor. Geri dönüşü ve affı olmayan bu büyük hatanın bedelini ise küçücük bedenlerle dolu yüzlerce çocuk ödüyor. Sonuç olarak bu elim hata sonucu 86’sı çocuklardan oluşan 126 kişi hayatını kaybediyor. Her bir sayının bir hayat barındırdığı bu kayıplar, tarihe kara bir leke olarak geçiyor. Savaşın Gölgeleri, işte tüm bu gerçeği bizlere aktarıyor.

Filmin açılış sekansı, bir erkek çocuğunun ıslık çalarak bisiklet sürmesi ile başlıyor. Bir yandan da bisikletin arkasında taşıdığı yumurtaların sallanışlarını izliyoruz. Esasen tüm bu detaylar, bizlere izleyici olarak bir felaketin yaklaşmakta olduğunu hissettirmekte. Zaten yanılmıyoruz. Bir davete katılmak üzere hareket eden genç kızların arabası, bir uçak tarafından kurşunlanıyor.

Tabii filmin ilerleyen sürecinde bunun da İngilizlerin yaptığı hedef hatalarından biri olduğunu öğreniyoruz. Bu olaylara bizzat şahit olan bisikletli çocuk (Henry), büyük bir travma geçirerek konuşma yetisini kaybediyor. Böylece Henry; gökyüzünden, açık alanlardan korkar hale geliyor. Filmin bu aşamadan sonrasında hikâye derinleşerek ilerliyor.

Henry’nin konuşamaması nedeniyle annesi, çareyi teyzesinin yaşadığı şehir olan Kopenhag’a göndermede buluyor. Böylece hikâyeye filmin diğer kahramanları da eklenmeye başlıyor. Henry’nin teyzesi, kuzeni Rigmor ve okul arkadaşı Eva’nın yanı sıra, Rahibe Terasa ve HİPO haydudu olarak anılan Frederik ile birer birer tanışıyoruz. Her birinin kendi içindeki hikâyesi farklı olsa da korkuları aynı: Savaş.

Buradan hareketle diyebiliriz ki, Savaşın Gölgeleri savaşı değil onun siviller üzerinde yaratmış olduğu ağır baskıyı ele alıyor. Ayrıca insanların hayatlarını nasıl da ellerinden aldığını bizlere aktarıyor. Sonuç olarak filmin daha çok psikolojik yöne eğildiğini söyleyebiliriz.

Savaşın Gölgeleri’nin Çocukları

İlk olarak Henry’nin savaş uçakları gelir endişesiyle yaşadığı ve konuşmasına engel olan o büyük korkusuna şahit oluyoruz. Ardından Rahibe Terasa’nın Tanrıyı bulma çabasını ve ona ulaşmak adına farklı yollar denediğini görüyoruz. Kendisine türlü cezalar vererek gerçeğe ulaşmak istiyor. Bir yandan da günahlar işleyerek tanrının karşısına çıkacağına inanıyor.

Polis Frederik ise ülkesine ihanet ettiği ve düşman kuvvetlerine hizmet ettiği gerekçesiyle ailesi tarafından dışlanmakta. Diğer yandan da kendi içinde pişmanlıklar da yaşıyor. Rigmor ise tüm bu kaosun içinde gülen bir yüz. Kuzeni Henry’i iyileştirme çabası ve hep umut dolu olarak dünyaya bakması son derece etkileyici. Gelelim Eva’ya, hiçbir şey söylemesine dahi gerek yok. Sadece gözleriyle bile tüm acı gerçekleri sergiliyor. Eva, bu yönüyle tüm karakterler içinde farklı bir tılsım taşıyor.

Bu nedenle çocuk oyunculara ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Çünkü en önemli performanslar onlara ait. Kimden mi bahsediyoruz? Tabii ki Ella Josephine Lund Nilsson, Ester Birch ve  Bertram Bisgaard Enevoldsen’nin inanılmaz performanlarından. Çocuk oyuncu seçiminde tam nokta atışı yapılmış diyebiliriz. Savaşın getirmiş olduğu gerilim ve korkunun yanı sıra, aynı zamanda çocukluklarını yaşamayı da ihmal etmiyorlar.

Henry karakteriyle Bertram Bisgaard Enevoldsen rolü gereği konuşamıyor. Fakat konuşmadan da o büyük travmasını başarıyla yansıtıyor. Ta ki filmin sonunda yaşadığı bombardıman ile tekrardan dili çözülüyor. Bu sayede Henry, önemli bir görev üstleniyor. Ne denir? Çivi çiviyi sökermiş. Rigmor’u canlandıran Ester Birch ise savaşın gülen yüzü, umudu. Her zaman aklı, oyun ve eğlence peşinde. Kuzeni Henry’i konuşturma çabası, onun mutsuzluğu yok etmeye çalışması yüreğinizi ısıtıyor. Eva’ya gelecek olursak son derece etkileyici ve yalın bir oyunculuk sunuyor. Eva’ya hayat veren Ella Josephine Lund Nilsson’ın büyük ve derin gözleri bizlere çok şey anlatıyor.

Sonuç olarak tüm çocuk oyuncular, o kadar yerinde ve dozunda performanslar sergiliyorlar ki “Bu çocuklar bir harika” demeden edemiyorsunuz.

Parçadan Bütüne

Karakterleri ele almışken yetişkin oyuncu kadrosuna da değinelim. Savaşın Gölgeleri, Fanny Bornedal ve Alex Hogh Andersan’ın yer aldığı başarılı cast ekibinden oluşuyor. Aynı zamanda bu iki oyuncu, çocuklarla birlikte filmin başrolünü de üstleniyor.

Oyuncuların performanslarını ele alacak olursak, Fanny Bornedal ve Alex Hogh Andersan’nın başarılı bir oyun sergilediklerini söyleyebiliriz. Frederik rolüne hayat veren Alex Hogh Andersan, HİPO haydudu olarak vatanına ihanet eden bir rolü üstlenmekte. Babası ile bu nedenle sürekli bir gerilim yaşamaktalar. Esasında Frederik, yaptığı vazifenin içinde gelgitler de yaşıyor. Nihayetinde kahramanımız, Fanny Bornedal’ın canlandırdığı Rahibe Teresa ile karşılaşıyor ve aralarında tuhaf bir ilişki başlıyor. Aslında tam olarak ilişki mi? Kendini bulma çabası mı? Bilemiyoruz. Çünkü her iki karakter de kendi iç hesaplaşmasıyla can çekişmekte. Özellikle Rahibe Teresa, bulunduğu konuma tezat bir şekilde Tanrının varlığını sorgulamaya çalışıyor. Aslında onu bu düşüncelere iten şeyin; şahit olduğu ölümler, katliamlar kısaca savaş olduğunu düşünebiliriz.

Ancak eleştirilmesi gereken konular da yok değil. Anders Villadsen’in kurgusunu yaptığı Savaşın Gölgeleri, bir sürü parça sunuyor. Fakat sunulan parçalar, filmin sonuna değin bir türlü anlam bulamıyor. Bu yönüyle oldukça kopuk bir anlatım söz konusu. Sonlara doğru biraz fazla çaba sarf ederek yorumladığınızda bir anlama kavuşabilirsiniz. Fakat yine de bu yönüyle eksi bir durum söz konusu. Diğer taraftan son derece durağan bir akış da sizleri bekliyor. Hikâyenin ilerlemesi açısından filmin ilk bir saati, hayli ağır ilerliyor. Bu nedenle sıkılmadan ilk kısmı atlatırsanız filmin ikinci yarısında buna değdiğini göreceksiniz.

Projenin renk dokusuna ise dönem filmi olması nedeniyle soğuk tonlar hâkim. Böylece bilinçli bir şekilde kasvetli ve boğuk bir hava yaratılıyor.  Bu yönüyle gayet başarılı bir atmosfer oluşturulduğuna değinebiliriz. Aynı zamanda belli bir tarihi süreci konu alan Savaşın Gölgeleri, sanat, dekor ve kostüm açısından da dönemi başarıyla yansıtıyor. 1945’li yıllara uygun tarihi binalar, cadde ve sokaklar dönemin koşullarını taşımakta. Kostümler açısından da başarılı bir seçim olduğunu belirtelim.

Başarılı Bir Tarihi Dram Örneği

Bombardment inceleme
Savaşın Gölgeleri

Filme dair başka detaylar da mevcut. İlk olarak Miso Film’in yapımcılığını üstlendiği Savaşın Gölgeleri, Prag’da gerçekleştirilmiş. 9 Mart 2022′ de Netflix’te yayınlanan filmde; yönetmen Ole Bornedal’ın kızı, Fanny Bornedal başrolde yer alıyor.

Öte yandan, yapım Danimarka Film Enstitüsü’nden bugüne değin en büyük hibe yardımı alarak farklı bir de imaja sahip. Aynı zamanda film, “Robert Award for Best Visual Effects ve Robert Award for Best Makeup” olarak anılan en iyi görsel efect ve en iyi makyaj dalında Robert ödüllerini de kazanmış. Sinematografik açıdan ise başarılı görsellerin yer aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bilhassa filmin son sahnesinde Eva’nın annesinin kızını bulmak için eve koşuşu, izlemeye değer. Uzun bir koşunun hız kesmeden takip edilmesi, çekim açısından da önemli bir yere sahip.

Özetle; Savaşın Gölgeleri, 21 mart 1945 tarihinde İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin gestapo karargâhı olan Kopenhag’a düzenlediği “Kartaca Operasyonu”nda yaşananları aktarıyor. İngiliz yetkililerinin bir hata sonucu, “Jeanne d’Arc” okulunu bombalaması ise hikâyenin can alıcı noktası. Bu bombardıman ile son derece üzücü bir tablo ile yüzleşiyoruz. Öyle bir tablo ki 86’sı çocuk ve 18’i yetişkinlerden oluşuyor. Zaten filmin kapanışında “Jeanne d’Arc” okulundaki çocukların toplu haldeki gerçek resimleri karşınıza çıkmakta. Bu gerçek belgeler karşısında izleyici olarak boğazınız düğümleniyor. Savaşın her türlüsüne lanet okumaktan başka bir şey gelmiyor dilinize.

İlk başlarda da bahsettiğimiz gibi yapım, savaşın kendisi üzerinden değil yarattığı psikolojik gerilim üzerinden akıyor. Özellikle sivillerin hayatına değinen bu serüvende her birinin hayatlarında yaşanan travma ve arayış ile sarsılıyoruz. Bu açıdan çocukların ve ailelerinin acılarına tanıklık etmekteyiz. Sonuç olarak Ole Bornedal’ın sinema severlere etkileyici bir tarihi film sunduğunu söyleyelim. Tabii son söz yine sizlerin. İyi seyirler.

Kübra Aktürk

1994 yılında Ordu'da doğdum. Üniversiteye kadar olan eğitimimi, Ünye'de tamamladıktan sonra 2012 yılında Ankara Üniversitesi Sinema Radyo Televizyon bölümünü kazandım. Öğrenim hayatım boyunca çeşitli eğitimler ve etkinlikler yoluyla kendimi geliştirmeye çalıştım. Gönüllü olarak "Beni Affet" dizisinde sanat asistanı olarak yer aldım. 2017 senesinde bölümümü bitirdikten sonra Tarih bölümünü de okuyarak eğitim sürecimi tamamladım. Radyo sunuculuğu, içerik yazarlığı gibi birçok çalışmalarda bulundum. Şu anda da dizi-film projelerinde reji asistanlığı yapmakta ve sinema üzerine içerikler yazmaktayım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir