Psikoloji

Romantik Partner Seçimimizi Neler Etkiler?

Romantik partner seçmek hayatımıza yön veren ve pek çok açıdan etkileyebilecek önemli tercihlerden biridir. Belki de hayatımızın geri kalanını beraber geçireceğimiz kişiyi seçmek içinse hem bilincimizde hem bilinçaltında bir çok kriter bulunmakta. Bazı kişiler tutkulu bir partner, bazı kişiler güvenilir bir partneri çeker.

Peki, bu seçimimizi fark ederek veya etmeyerek neler etkiler? Bu sorunun tek bir cevabı olmamakla birlikte, değişen ve gelişen yapıda olduğumuz için kişiye ve deneyimlere göre şekillenir.

‘’Aşk’’ henüz somut bir tanımı yapılamayan bir kavramdır ve romantik partner seçimimizde en önemli etkenlerden biridir. Yüzyıllardır düşünürler, yazarlar, filozoflar, şairler aşkı tanımlamaya ve altında yatan mantığı bulmaya çalışmışlardır.

Aşık olmak, kişilik yapısı, güven duygusu, beraber eğlenebilmek, aynı düşünmek… Hepsi romantik ilişkimizi etkiler aslında. Fakat romantik partner seçmek pek de hesapladığımız gibi gerçekleşmeyebilir. Örneğin, bir araştırma yapılsa ve yüzlerce insana nasıl bir partner istediklerini sorsak alacağımız cevaplar aşağı yukarı aynı olur. Dürüst olsun, sadık olsun, temiz kalpli olsun, güvenilir olsun, zeki olsun, yakışıklı olsun, güzel olsun, nazik olsun…

Bu liste uzayıp gitmekle beraber, kimse ”kaba olsun” veya ”sinirli olsun” gibi özellikleri eklemez. Peki, o zaman iş romantik partner seçmeye geldiğinde neden kendimizi kaba biriyle ilişkide bulabiliyoruz? Neden kendimizi bazen tam da kaçtığımız özelliklere sahip insanlarla el ele bulabiliyoruz?

Romantik partner seçimlerimizde etkisi olan bilinçli ve bilinçdışı konuları psikolojik düşünce akımlarına da değinerek aktarmaya çalışacağım.

Kişilik Yapıları Romantik Partner Seçimimizi Nasıl Etkiliyor?

Kişilik ve türleri ile ilgili tarih boyunca pek çok farklı sınıflandırma yapılmıştır. Bunlardan en önemli ve kapsamlılarından biri Sigmund Freud‘un tanımlamasıdır. Freud, kişiliğimizde gelişim dönemi olay ve travmalarının etkisi olduğunu öne sürmüştür. Ancak her aynı olayı yaşayan kişinin aynı karaktere sahip olmayacağının bilincindedir. Bireysel özgünlüğün varlığını inkâr etmemiştir. Günümüzde kabul gören ise çevresel ve kalıtsal faktörler, bilinçli ve bilinçdışı davranışlarımızın sonucu ve özgün benliğimizin karışımının kişilik yapımızı oluşturduğu yönünde.

Yapılan araştırmalarda partner seçiminde kişilik yapılarının oldukça etkili olduğu bulunmuştur. Mutlu bir evlilik veya uzun soluklu bir romantik ilişki için partnerlerin birbirlerini iyi tanıyarak değerlendirmesi önemlidir. Özellikle sorumluluk alabilen, sakin yapılı ve gelişime açık kişilikteki bireylerin romantik partner seçilme olasılığı yüksektir. Sorumluluk sahibi bireye güvenmek daha kolaydır. Sakin yapılı bireylere ise kendimizi daha rahat açabilmemiz muhtemel. İlişkilerin kusursuz olamayacağının farkında olan insanlar içinse, gelişime ve yeniliğe açık bir partner daha mantıklıdır. Sonuç olarak insan ilişkileri çabaya dayalıdır, bir çift gelişmeye ve değişmeye ne kadar açıksa ilişkilerindeki problemleri halletmeleri o kadar kolay olacaktır. 

Romantik partnerlerin birbirlerinin karakterleriyle bütünleşmesi ilişkinin sürdürülebilirliği açısından önemlidir. Örneğin, özgür ruhlu bir birey yoğun kıskançlık duyguları olan bir partner seçimi yaptığı zaman bu ilişkinin sürdürülebilirliğini zorlaştırır.

Çevresel ve Kültürel Faktörler

Eski zamanlarda daha çok ailenin seçimleri ve onayı öncelikken, günümüzde partnerler ilişki seçimlerinde daha aktif. Fakat bu seçimde gerçekte ne kadar özgürüz? Önyargı oluşturmadan tamamen partnerimizin kişilik ve karakter yapısına odaklanmak mümkün mü?

Büyüdüğümüz aile, yaşadığımız ortam, sosyokültürel durumumuz gibi faktörler romantik partner seçerken aslında oldukça etkisinde kaldığımız faktörler. Çevrenin onay verebileceği sınıf, statü, yaş, din, eğitim durumu vb. gibi kavramlara uygun olmalarını bilinçli olmasa da değerlendirmeye alabiliyoruz.

Bağlanma Stilleri ve Romantik İlişkimize Etkileri

Bağlanma stilleri psikoloji için önemli bir yer tutar. İlişkilerde ne kadar bağımlı veya güvenilebilir olduğumuz bağlanma stillerimize bağlıdır. Dört çeşit bağlanma stili vardır.  Bunlar; güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma, kaçınmacı bağlanma ve düzensiz bağlanmadır.

Çocukluk deneyimlerimiz bağlanma şeklimizde yoğun etkiler bırakır. Örneğin, bakım veren ebeveyn ile yeterli güvenli duygusal bağı kurmuş, duygusal ihtiyaçları giderilmiş bir çocuğun güvenli bağlanma ihtimali daha yüksektir. İlişkileri daha uzun solukludur, partnerlerine güven verirler. Destekleyicidirler. Fakat kaygılı bağlanan birey, sürekli terk edileceklerinden endişe duyarlar. Bu sebeple daha kıskanç, daha baskıcı, sık değişen bir duygusal durum sergilerler. Ebeveynlerinden alamadıkları duygusal tatmini yetişkinlikte arıyor, sevgiyi kazanılması gereken bir olgu olarak görüyor olabilirler. Bu sebeple de cinselliğe çok düşkün bir yanları vardır, kaybetmekten bir kaçış yolu gibi gelebilir. 

Bir diğer bağlanma stiline geçersek, yetişkinliğinde ilişkiden ve duygularından kaçan bir kişinin kaçınmacı bağlanma stili olduğu barizdir. Romantik partnerlerine soğuk ve mesafeli dururlar. 

Aşk ve Şema Kimyası

Çocukluğumuzdan gelen bazı yaşanmışlıklar, travmalar veya alışkanlıklar şemalarımızı oluşturur. Başımıza gelen olayları ve çevreden gelen bilgileri anlama şeklimizi etkilerler. Değişmesi ve gelişmesi mümkün olup davranışlarımızı, düşüncelerimizi ve hislerimizi belirler. Şema kimyamız da insan ilişkilerimiz ve romantik partner seçimimizde rol oynar. 

Şemalarımız

Terk edilme şeması, kusurluluk şeması, duygusal yoksunluk şeması, yetersizlik şeması gibi bir çok şema tipi bulunmakta. Şemalarımızın bize etkilerini netleştirmek adına terk edilme şemasını elimize alalım. Bu bireyler çocukluk döneminde bir aile üyesini kaybetmiş olabilir, beklenmedik bir kayıp deneyimlemiş olabilir. Veya fiziksel olarak terk edilmeseler de duygusal olarak yalnız bırakılmış olabilirler.

Terk edilme şeması oluşan birey, yetişkin ilişkilenmelerinde yoğun muhtaçlık hisseder. Terk edilmekten yoğun bir korku duyar. Birey, ortada somut bir şey olmasa dahi terk edildiğine dair kuşku duyar. Çünkü kişinin temel inançlarından biri herkesin eninde sonunda bir sebeple onu bırakacağı, terk edeceğidir.

Bu inanca sahip birinin romantik ilişkisinin etkilenmemesi mümkün değildir. Örneğin, terk edilme şeması olan birinin romantik partner seçimini duyguları bastırma şemasına sahip birinden yapması pek de mantıklı olmaz. Bir taraf güvence arayışındadır, diğer taraf ise güvence veremez, duygularından kaçar. Dile getirmesi zordur. Bu herhangi birinin iyi veya kötü olduğu, az veya çok sevdiği anlamına gelmez. Deneyimlerinden dolayı romantik partner olarak birbirlerine bekledikleri duygusal doyumu sağlamalarının zor olduğunu gösterir. Yani sanılanın aksine, şema kimyamız olan biriyle ilişki yapıcı veya sağlıklı değil. 

Fakat yine de şemalarımızı tetikleyen kişilerle duygusal bağ kurmaya daha meyilliyizdir. Tanıdıklık hissi bizi ele geçirir. Kendinizi sürekli “aşka hazır olmayan” , “sevdiğini gösteremeyen” ya da “çok boğan” gibi bir örüntüsü olan kişilerle mi buluyorsunuz? “Beni çok kısıtlıyor ama çok seviyorum.” “Her ilişkimde aldatılıyorum.” “Beni hep ilişkiye hazır olmayan tipler buluyor.” Gibi cümleleri sık kuruyorsanız sebebi basit: şema kimyanız tam da böyle kişileri bulmaya odaklı.

Sağlıklı romantik ilişki için kendiniz olmayı bırakmanız gerekmemeli, kendi hayatınıza devam edebilmelisiniz. Karşınızdakini olduğu gibi kabul ettiğiniz ve oun da sizi kabul ettiğine emin olduğunuz bir ilişki… 

Eş Seçimiyle İlgili Psikolojik Yaklaşımlar/ Kuramlar

Psikanalitik Yaklaşım

Psikolojide bir çok farklı kuram bulunmakta ve hepsi de aslında birbirini tamamlar nitelikte. Bunlardan biri psikanalitik kuram. Psikanalitik kurama göre romantik partner seçimimizde psikoseksüel dönemlerimiz ver deneyimlerimiz etkilidir. Örneğin ödipal dönemde (3-6 yaş) oluşan çözümlenmemiş bir kompleks veya bozukluk partner seçimimizi etkiler. Bu kurama göre, ödipal kompleksi çözümlenmemiş birey ebeveynine benzeyen bir romantik partner seçmeye meyillidir.

Zıt Özellikler – Ortak Özellikler

Birbiriyle çelişen iki diğer kurama geçelim: ortak yönlerin birleştiriciliğine karşın zıt yönlerin birbirini çekmesi. İlki romantik ilişkilerde partnerlerin birbirleriyle aynı sosyal statü, yaş, kültür vb. gibi durumlara sahip olmasının ilişkiyi kuvvetlendireceğini savunmakta. Bu kurama göre partnerimizle ne kadar ortak paydamız olursa anlaşmamız o kadar rahat olur.

Fakat ikinci kuramımız ise bunun aksini söylemekte. Zıt özellikler, zıt zevkler, zıt fikirlerin birbirleri üzerinde olan çekiciliğinin romantizmi körüklediğini savunmakta olan bir bakış açısı. Aynı zamanda ilişkiyi çeşitlendirip zenginleştirdiği düşünülmekte. Zıt kutuplar birbirini çeker diyerek de özetlenebilir aslında.

3 Aşama

3 aşamalı kuramda bahsedilen, romantik ilişkinin oluşması için üç aşamaya ihtiyaç duyulduğudur. Uyaranlar, değer ve roller. İlişkilerimizde önce bize faydası dokunabilecek veya iyi gelebilecek özellikleri değerlendiririz. Sonrasında ise verilen değer önemlidir. Bize değer veren kişileri seçme eğilimindeyiz. Son olarak da uyaranlara bakarız. Birbirimizle ne kadar uyumlu olduğunuz test sürecinde girer. Daha mantığa dayalı bir eş seçim kuramı olduğunu söyleyebiliriz.

Psikososyal Kuram

Erik Erikson’un gelişim kuramını baz alan psikososyal kuramdır. Freud gelişimin ilk 6 yılda gerçekleştiğine yönelirken Erikson ergenlik bitimine kadar gelişimi ele almıştır. Freud ile bu noktada ayrılırlar. Erikson’un gelişim dönemlerini anlamak için yukarıya iliştirdiğim videoyu izleyebilirsiniz.

Kaynakça

Özinan, Ö. (2018). Kişilik tipolojileri ve çocukluk çağı travmasının bireylerin romantik ilişkileri (aşk) ile olan ilişkisi (Master’s thesis, İstanbul Gelişim Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Bahçepınar, E. (2019). Romantik ilişki ve partner temalı obsesyon ve kompulsiyonların şema alanları açısından incelenmesi (Master’s thesis, Başkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü).

Hazan C, Shaver P. Romantic love conceptualized as an attachment process. J Pers Soc Psychol. 1987;52(3):511-24. doi:10.1037//0022-3514.52.3.511

ERSANLI Ercümend ve KALKAN Melek, Evlilik İlişkilerini Geliştirme Kuram Ve Uygulama, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008.

Murat Gülsün, Mehmet Ak ve Ali Bozkurt, “Psikiyatrik Açıdan Evlilik ve Cinsellik, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar”, Current Approaches in Psychiatry, 1, 2009.

Solmaz, N. (2020). Evli çiftlerin kişilik inançlarına göre eş seçimi, evlilik uyumu ve psikopatolojileri arasındaki ilişkinin incelenmesi(Master’s thesis, İstanbul Gelişim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü).

Psk. İrem Erdoğan

Merhaba, ben Psikolog İrem Erdoğan. 22 yaşındayım. Kendimi bildim bileli psikoloji alanına duyduğum ilgi sonucu, T.C. Maltepe Üniversitesi’nde Psikoloji (İngilizce) Lisans eğitimi aldım. Onur derecesiyle mezun oldum. Bu dönem içerisinde Bilişsel Davranışçı Terapi, Cinsel Terapi başta olmak üzere birçok eğitim aldım. Şu an ise Okan Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji üzerine yüksek lisans yapmaktayım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir