Psikoloji

Psikoz: Siyah Kuğu ve Kusursuzluk Arzusu

Psikoz, duygu ve düşünce dünyamızın yoğun bir şekilde bozulduğu zihinsel problemlerden bir tanesidir. 

Kendi başına psikoz bir hastalık/bozukluk değildir. Fakat başka ciddi psikolojik problemlerin olabileceğine dair sağlam bir argümandır. Genelde psikotik epizodlar eşlik eder. Psikotik epizod, gerçeklikle bağlantının tamamen kopması ve neyin halis neyin realite olduğunun adeta birbirine girmesidir. Kişi kendi realitesini kendisi yaratır, deneyimlediği gerçek miydi değil miydi diye afallar. Epizod geçiren bireyler paranoyak davranabilir, halüsinasyonlar görebilir. Paranoya ve halüsinasyon denince akla ilk şizofreni gelse de aslında sadece şizofreniye has semptomlar değildir. Ağır şiddetli bir depresyon, mani, bipolar bozukluk, OKB gibi durumlarda da psikotik epizod gözlemlenebilir.

Peki, psikozun günlük yaşantıya etkisi var mıdır? Varsa, ne kadardır? Yaşamımızın hangi alanlarına ne biçimde etki eder? Psikoz seviyesine gelmek için ne yaşamalı insan? Nasıl kişilerde görülür? Psikozun kusursuzluk dürtüsünü tetiklemesi mümkün müdür, yoksa bazı durumlarda psikoza sebep olan tam da bu mükemmeliyetçilik arzusu olabilir mi? Yoksa bu kısır döngü böyle devam eder mi?

Mükemmel olmak mümkün mü? Mükemmellik nedir, ulaşılabilir bir hedef midir? Mükemmel olma fantezisi içinde boğulmak kişiyi nasıl etkiler? Mükemmel ulaşılabilirse de bunun tek yolu hırstan gözümüzün dönmesi midir?

Psikoz, psikotik epizodlar, başarma arzusu, obsesyon, mükemmeliyetçilik, kontrol etme güdüsü, tutkulu bir hırs… Birbirlerine etkilerini gösteren psikolojik gerilim filmi Siyah Kuğu’nun psikanalizine değineceğim yazım sizlerle. Siyah Kuğu üzerinden psikoz ve kusursuzluk arzusuna, fiziksel-ruhsal etkilerine ve sebeplerine gelin beraberce göz atalım.

Siyah Kuğu (Black Swan)

black swan

Filmde yer verilen ana karakterler: Nina, annesi, Thomas (Nina’nın bale hocası), Beth (Thomas’ın eski gözde balerini) ve Lily (yeni gelen balerin). İlk dakikalarından itibaren en çok dikkatimi çeken, Nina’nın yaşına rağmen annesinin onu giydirmesi. Film boyunca hareketlerini Nina hala bir çocukmuş gibi kontrol ediyor.

Nina’nın aslında kendi hayatına dair sayılı alanlarda seçim hakkına sahip olduğunu görüyoruz. Annesinin Nina için hayatından ve kariyerinden vazgeçmiş olması, belli durumlarda annesinin de kendi verdiği kararın yükünü sanki Nina böyle bir tercih yapmasını istemiş gibi ona yüklemesi… Dolayısıyla Nina kendini bunlardan sorumlu hissediyor olabilir. Mükemmellik obsesyonunun çıkış noktası da büyük ihtimalle burası. Annesinin Nina’yı “model çocuk” mantalitesi ile yetiştirmesi ve kendisinin bir türlü ulaşamadığı hedeflere ve hayata Nina ulaşsın diye kızının üzerinde oluşmuş olan bu yoğun başarma arzusuna çanak tutmuş (hatta belki de bizzat kökeni) olması da muhtemel.

Nina, bale gösterisinde başrolü alabilmek için varını yoğunu ortaya koyuyor, hayatının merkezi haline getiriyor. Hatta tabiri caizse gözü başka hiçbir şeyi görmüyor; kendi psikolojik ve fizyolojik sağlığı da dahil. Nina kişisel değerini ve öz saygısını tamamen bale kariyerine bağladığı için, bu alandaki başarısı onun her şeyi. Bu yüzden istediği yere gelememesi, öz saygısını yitirmesine, dolayısıyla psikolojik sorunlarının yüzeye çıkmasına ortam hazırlıyor. Üstünde kendi kendine oluşturduğu çok yoğun bir baskı var.

Dış Etkenlerin En Güzel Örneği: Sevgili Bale Öğretmenimiz Thomas

psikoz

Kişilerin mental problemlerinin oluşmasında veya belli kavramların anlamlanmasında aile ve/veya bakım vereni kadar dış etkenler de önemlidir. Örneğin, aile içinde dikkat ediliyor olsa da akran zorbalığı veya siber zorbalık çocuklarda güzellik, kusursuzluk, mükemmellik gibi algıların şekillenmesinde çok önemli. Güzellik algısı ve kusursuz olma isteği genellikle toplumdan öğrenilmiş, dışarıdan destek gören bir güdüdür. Akran zorbalığı, aile içi baskılar, çocukluk travmaları ve toplumdan onay görme isteği; yeme bozukluklarına, obsesyona, depresyona ve kaygıya yuva hazırlayan önemli faktörlerdendir. 

Örnek filmimizde ise bu dış etkenler adeta Thomas isimli bale öğretmenimizin karakterinde bütünleştirilmiş. Thomas’ın baskıları Nina’yı hafife alınamayacak bir şekilde tetikliyor diyebilirim. Thomas’ın kendine uyguladığı psikolojik ve cinsel şiddeti dahi ciddiye almıyor, sonunun nereye varacağını düşünmeden hayalindeki “o kişi” olmak için durmak bilmeksizin kendi psikolojik sınırlarını zorluyor.

Nina’nın kutlama pastasını dahi yemek istemediği sahne, bize mükemmellik algısında ne kadar boğulduğunu ve aslında ona öğretilmiş bu kavram ve kavramların Nina’ya ne kadar acımasızca yaklaştığını gösteren bir başka örnek. Toplumun özellikle kadınlara dayattığı güzellik algısı ve mükemmel görünüme (!) ulaşma isteği öz değerini tamamen buna bağlayan bir kişide maalesef hiç de zorluk çekmeden yeme bozukluklarına kolaylıkla yol açabiliyor.

Peki Hedefe Ulaşırsa..?

psikoz ve black swan

Öz değerimizi elde ettiğimiz veya edebileceğimiz somut başarılara bağlamak umutsuzdur. Örneğin, Nina istediği rolü almasına rağmen halüsinasyonları devam ediyor. Hatta beklediği tatmine ulaşamamanın burukluğuyla artıyor bile. Tüm mutluluğunu bağladığı amacı elde ettiğindeki hayal kırıklığı psikozunu daha da tetikliyor.

Aslında bu zihnimize küçüklükten kodlanmaya başlanmış kavram açıklamaları, hayatın gerçekleriyle ve zihnimizin ihtiyacı olanla uyuşmadığını fark ettiğimizde başarıp başarmamanın önemsizliği yüzümüze çarpıyor. Kişinin, uğruna kendi sağlığından hatta kendinden vazgeçtiği bir olay tatmin olma duygusu bile oluşturmadığı zamanki yıkım, başarıya ulaşmamış olmaktan çok daha ağır oluyor. Nina’nın psikoz durumunun tamamen dibe vurmasını tetikleyen etkenlerden bana kalırsa en büyüğü, hayalini kurduğu o şeyin hayallerindeki gibi olmamasıydı.

Tüm bu kusursuzluk çabasının içinde, rolü hocasının ona cinsel ilgisinden ötürü aldığına dair sinyalleri görmesi de pek yardımcı olmuyor açıkcası. Kendi hakkıyla kazandığını düşündüğünde dahi istediği hazzı tam olarak alamamış olan Nina, kendine yaptığı baskıyı gittikçe arttırıyor.

Belirtileri Görmezden Gelmek

siyak kuğu

Psikolojik hastalıkları, özellikle duygudurum bozukluklarını, halının altına süpürmek pek de iyi bir fikir değildir. Özellikle fizyolojik semptomlarını da gözlemliyorsak, bu zihnin yardım çığlığıdır. ‘’Benimle ilgilenmelisin, iyi değilim! Bana bakman gerek!’’ diye haykıran zihnimizi görmezden geldikçe depresifliğin, stresin, kaygının ve umutsuzluğun içinde debelenir dururuz. Ve bataklık misali, debelendikçe daha da batarız. Nina da tam olarak bunu yapıyor. Kendine verdiği fiziksel zararı bastırıyor, görmezden geliyor, sanrılarını ise hiçe sayıyor. Ve o psikozlarını görmezden geldikçe, kaygılarının ve sanrılarının boyutu daha da genişliyor.

Amaca giden yolda her şey mübahtır mantalitesi, bazen yolda kişiye o kadar kalıcı hasar verirki, amaca ulaştığında dahi tatmin olamaz. Artık bir önemi kalmaz, çünkü amaç için kendinden vazgeçmiştir. Kişi, yolun başındaki kişi değildir. Örneğin Nina hayalindeki amaca ulaşmak için uğradığı cinsel tacizleri dahi görmemezlikten gelebiliyor. Kendine zarar veren bu kısır döngüde sıkışıp kalması psikotik epizodlarını her seferinde daha da ağırlaştırıyor.

Aynı Nina’nın da yaptığı gibi, psikoz anlarında kişinin kendi veya bir başkasının canını fiziksel olarak yakması görülebilir. Özellikle bireyin kendine dönük fiziksel zararı, yoğun stresteyken psikolojik acıyı ve stresi kaldıramayan zihnimizin, bu duyguyu fiziksel bir acıyla değişmek istemesidir. Bazen o kadar uzun süre mutsuz kalırız ki, mutluluğun ne olduğunu unuturuz. Yabancılaşırız. Mutsuzluk, stres, kaygı gibi ağır duygular konforlu alanımız haline gelmiştir artık. Bu yüzden hedefimize ulaşsak bile beklediğimiz mutluluğu yaşayamayabiliriz. Kişi için önemli olan gidilen yol değil yolun sonundaki amaç ise yol hırs ve kaygıyla geçer. Amaca ulaşmaksa yüksek ihtimalle beklenen hazzın karşılanmamasıyla sonuçlanacaktır.

Kusursuzluk Obsesyonu

psikoz

Bütün benlik değerini tek bir amaca bağlamak tehlikelidir. Çünkü hedefinize ulaşamazsanız, tüm dünya başınıza yıkılır ve tutunacak başka hiçbir dal bırakmadığınızı fark edersiniz. En somut örneği bir sahnede Nina’ya kim olduğu sorulduğunda sadece “dansçıyım” demesi. Benliğini sadece baleye bağladığını ve hayatının merkezine koyduğunu örnekleyen anlarından biri.

Büyük gösteriden önce Ninanın gerçeklik algısı tamamen bozuluyor ve halüsinasyonlarının içinde kayboluyor. Şiddete eğilimli bir hale geliyor, annesine karşı bile. Çünkü bu gösteri, Nina için sahip olduğu tek şey.

Filmin sonunda, benlik algısındaki bozulmanın ve hedefe ulaşma arzusunun ne kadar uç noktaya gidebileceğini görüyoruz. Örneğin Nina, Lily’i öldürdüğünü sanmasına rağmen sakince sahneye çıkıyor. Hatta ve hatta, Lily yerine kendine cam sapladığını farketmesine rağmen sahneye çıkmaktan vazgeçmiyor. Bu onun için bir obsesyondan çok daha fazlası. Varlık ve yokluk sebebi. Ölüm veya kalım anı.

Öz değerimizi içten değil başarılarımızla belirlediğimizde zihnimizin bizi ne kadar uç noktaya götürebileceğinin bir betimlemesi. Kusursuza ulaşmak için varlığından vazgeçmek, mükemmellik obsesyonunun gelebileceği en uç nokta. Filmin son sahnesi de bunu özetler nitelikte. Etrafındaki herkes kanlar içinde yatan Nina için endişelenirken, onun umurunda bile olmuyor. Nihai amacı olan kusursuzluğu bir an da olsa hissettiği için, var veya yok olmak önemini yitiriyor.

Siyah Kuğu, aslında tam olarak değinmek istediğim psikoz sebepli mükemmele ulaşma isteğinin tehlikelerini anlatıyor. Kusursuz olma isteğinin nasıl geri tepebileceğini, ne kadar kötüye gidebileceğini, pek de ulaşılabilir olmadığını, kendimizi sevmek ve korumak için somut başarılara ihtiyacımız olmadığını olabilecek en uç ve sert gerçeklikle gösteriyor.

Sert ve kibirli bale hocamız nam-ı diğer Thomas’ın da dediği gibi: 

Mükemmellik sadece kontrol ederek değil, bazen de zincirlerin gevşemesine izin vererek olur.

Kaynakça

Amerikan Psikiyatri Birliği, (2014). Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal El Kitabı (DSM-5), Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı.

Hall, Calvin S & Gardner Lindzey. 1970. Introduction to the Theory of Personality. Canada: John Wiley and Sons Inc.

Flett, G. L., & Hewitt, P. L. (2005). The perils of perfectionism in sports and exercise. Current Directions in Psychological Science, 14(1), 14–18. https://doi.org/10.1111/j.0963- 7214.2005.00326.x

Psk. İrem Erdoğan

Merhaba, ben Psikolog İrem Erdoğan. 22 yaşındayım. Kendimi bildim bileli psikoloji alanına duyduğum ilgi sonucu, T.C. Maltepe Üniversitesi’nde Psikoloji (İngilizce) Lisans eğitimi aldım. Onur derecesiyle mezun oldum. Bu dönem içerisinde Bilişsel Davranışçı Terapi, Cinsel Terapi başta olmak üzere birçok eğitim aldım. Şu an ise Okan Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji üzerine yüksek lisans yapmaktayım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir