Sinema

House of the Dragon: 5. ve 6. Bölüm İncelemeleri

House of the Dragon, bütün ihtişamı ile gittikçe daha iyiye gidiyor. Her geçen bölüm kafamızdaki acaba kötü bir dizi mi olacak korkumuzu boşa çıkarmaya devam ediyor. Gerek senaryo yapısı gerek çekimleri ile yine dört dörtlük bir diziyle karşı karşıyayız. Daha önceki bölümlere kıyasla, beşinci ve altıncı bölümdeki zaman atlamaları ile artık olayların içine girmeye başladığımız zamanlara geliyoruz. O yüzden de her bölüm heyecanımız biraz daha artıyor.

House of the Dragon: We Light the Way

house of the dragon

House of the Dragon’ın beşinci bölümüyle beraber artık herkesin kişiliklerini ve motivasyonları anlıyoruz. Dizinin karakter tanıtma bölümünü geride bırakmış oluyoruz. Böylece olayların içine dalmaya başlayabiliriz.

Bölümün başında Daemon’ın karısı Lady Rhea’yı görüyoruz. Lady Rhea at binerken yolda eşi Daemon ile karşılaşıyor. Daemon ile aralarında geçen gergin konuşma ile Lady Rhea’yı son kez görmüş oluyoruz. Daemon’ın karısını öldürmesiyle aslında karakterin ne kadar ileri gidebileceğini de görmüş oluyoruz. Daemon’ın istemeden evlendiği karısını denklemden çıkarmasına neden olan planı az çok tahmin edebiliyoruz. Yine de Daemon’ın tekinsiz yanını iyi gösteren bir sahne olduğunu söyleyebiliriz.

Sahnenin devamında Targaryen gemisini Driftmark’a giderken görüyoruz. Kral, kızını Laenor Velaryon ile evlendirmek adına resmen Velaryon’ların ayağına gidiyor. Driftmark’a indiğinde ise onu kimse karşılamıyor. Bu sahne ile kralın Velaryon’ların kızı yerine Alicent ile evlenmesiyle Targaryen’ler ile Velaryon’ların arasının hala açık olduğunu anlıyoruz.

Aynı zamanda Kral Viserys’in de hastalığı ilerliyor. Kral yavaş yavaş gücünü kaybetmeye başlıyor. Driftmark’a vardıklarında Prenses Rhaenyra ile Laenor Velaryon arasında geçen konuşma ile evliliklerin formalite olacağını, ikisinin de bu süreçte özgür olacakları konusunda anlaşıyorlar. Böylece sevgilisi Joffrey Lonmouth ile gördüğümüz Laenor’un eşcinsel olduğunu anlıyoruz. İkisi de bu evlilik konusunu bu şekilde halledebileceklerine inandıkları için son derece mutlular. 

Kings Landing’e baktığımızda ise Otto Hightower’ı şehri terk ederken görüyoruz. Alicent, babasını yolcu ederken Otto kızına büyük bir öğüt veriyor. Bu öğüt, dizinin devamında Alicent’ın motivasyonunu anlamak için önemli bir öğüt:

Viserys bir gün öldüğünde savaş çıkacak. Tahtta bir kadın istemeyecekler. Rhaenyra tahtta iddiasını güçlendirmek için çocuklarını kılıçtan geçirecek. Aegon’u hazırla.

Kraliyet Düğünü

house of the dragon

Game of Thrones ve House of the Dragon ile anlıyoruz ki Westeros’da bir düğüne çağrılırsak gitmiyoruz. Bu diyarın düğünleri hiç de iyi sonuçlanmıyor. Uyarımı yapıp, düğünü incelemeye başlayalım. Öncelikle düğün sahnesinin çok iyi çekilmiş olduğuna değinmeden geçemeyeceğim. Hem karakter duruşları hem dekorlarıyla gerim gerim gerildiğimiz bir düğün oluyor.

Velaryon’ların sahneye girişi de çok görkemli tasarlanmış bir sahneydi. Aslında tüm diyar için ne kadar büyük bir aile olduklarını da görmüş oluyoruz. Daemon, geçen bölümdeki dedikodulardan sonra hiçbir şey olmamış gibi düğüne geliyor. Viserys her ne kadar Daemon’ı görünce gerilse de yine de sorun çıkarmadan onu düğüne buyur ediyor. Bu sahne, Driftmark’a gidince karşılanmaması karşısında sakin kalması gibi sahnelerle Viserys’in ne kadar barışçıl bir kral olduğunu da görmüş oluyoruz. 

Düğünde Hightower’ların yemyeşil kıyafetleri ile orada olması, aynı zamanda Daemon’ın ölen karısının akrabalarının orada olması gibi detaylar bölüm içindeki gerilimi arttıran detaylardan. House of the Dragon’ın en önemli sahnelerinden birini de bu bölümde izliyoruz.

Kral konuşmasını yaparken, bir anda kapı açılıyor ve yemyeşil elbisesi ile Alicent Hightower içeriye giriyor. Kraliçe’nin elbise renklerinin öneminden geçen bölümde bahsetmiştik. Bölümün ismini de tekrar hatırlayacak olursak “We Light the Way”. Bu sözün, Hightower ailesinin sloganı olduğunu da hatırlayalım. Yani Alicent’ın yeşil elbisesi ile salona girmesi ile ilk kalkan Hightower ailesi, Alicent’ın yeşil elbisesi ile aydınlattığı yolun arkasından gideceği metaforunu bize göstermiş oluyor. 

Tüm düğünün bir dans sahnesi etrafında kurgulanması da yine metaforik bir anlatımdı. Bildiğiniz gibi House of the Dragon bir iç savaşı anlatıyor. Bu iç savaşın adı da Ejderhaların Dansı. Prenses, Laenor’a ben dans etmeyi hiç beceremem derken, Laenor da savaştan bir farkı yok diyor. Siz de yaklaşan savaşın ayak seslerini duyuyor musunuz? Bu bölümle beraber artık tarafları netleştirdiğimiz bir savaşa daha da yaklaşmış oluyoruz. 

Taraflar Oluşuyor

house of the dragon

Laenor’un sevgilisi olan Joffrey, Prenses’in üzerinden gözlerini ayırmayan Criston Cole’u fark ediyor. Onun yanına gidip Prenses’in sevgilisi olduğunu anladığını söylüyor. Criston Cole zaten Prenses Rhaenyra’ya ettiği evlenme teklifinin reddedilmesinden dolayı beyaz pelerinine olan sadakatsizliğinden dolayı gergin bir de üzerine böyle bir cümle duyunca tam anlamıyla kontrolünü kaybediyor.

Düğünün tam ortasında Joffrey’i öldüresiye dövmeye başlıyor. Sonrasında da öldürüyor. Bu sahnenin sonrasında gelen nikah sahnesinde hem Prenses’in hem de Laenor’un ağlamaları ile nikahın kıyıldığını görüyoruz. İkisi de işlerin bu kadar kolay ilerlemeyeceğini fark etmişe benziyor. 

Beşinci bölüm ile görevden alınan Otto Hightower’ın yerini Lyonel Strong’un aldığını görüyoruz. House of the Dragon’un başından itibaren Lyonel Strong’u, mantıklı fikirleriyle görüyorduk. El görevi için ne kadar iyi bir seçim olacağını şimdiden biliyoruz.

Aynı zamanda Lyonel Strong’un oğlu Larys Strong’u da Kraliçe Alicent ile bahçede görüyoruz. Alicent’a tüm çiçekler içinde farklı olan o çiçeği gösteriyor. Burada Alicent’ı o çiçeğe benzettiğini anlıyoruz. Aynı zamanda tekinsizliğinin bir gücü olduğunu bilidiğimiz Larys Strong’un, Alicent’ın tarafında olduğunu da anlamış oluyoruz. Savaşa kadar olan bölümler tarafların oluşması için önemli bölümler. Larys Strong’un Game of Thrones’daki Lord Baelish’e benzediğine de değinmeden geçmeyeyim. 

Dizinin son sahnesinde hem beyaz pelerinine ettiği ihanet hem de düğünün ortasında birini öldürmesinden sonra intihar etmeye karar veren Criston Cole’u görüyoruz. Dizinin ortasında bir anda her şeyi Kraliçe Alicent’a itiraf eden Criston Cole, dengesiz bir karakter olduğunu bize göstermeye başlamıştı. Düğündeki cinayetinden sonra da bunu kanıtlamış oldu. Fakat Criston Cole’un intiharını engelleyen biri var. O da Alicent. Tarafların oluşmaya başladığını söylemiştik. Alicent kendi ekibine birini daha eklemiş oluyor.

House of the Dragon: The Princess and the Quenn

house of the dragon

Altıncı bölümle beraber eski Prenses ve Kraliçe’ye veda ediyoruz. Yeni bölümle beraber Rhaenyra’yı Emma D’arcy, Alicent’ı ise Olivia Cooke canlandırıyor. Bu bölümde tam on yıllık bir zaman atlaması ile karşı karşıyayız. Kraliçe Alicent’ın çocukları büyümüş. Rhaenyra üçüncü çocuğunu doğuruyor. Fakat ne hikmet ki çocukların hiçbiri meşhur Valeryon saçlarına sahip değil.

Kraliçe Alicent’ın doğumdan sonra hemen bebeği görmek istemesi ile Prenses Rhaenyra, doğumunu bitirir bitirmez bebeğini alıp Kraliçe’nin yanına gidiyor. Kraliçe bebeği görür görmez bir sonraki sana benzer umarım diyerek Laenor’a laf sokuyor. Kral ise burnu aynı babası diyerek yine ortada olan bir durumu görmezden geliyor. 

Rhaenyra’nın Laenor ile anlaşmasının on yıldır devam ettiğini görüyoruz. Biz seyirci olarak bu anlaşmadan haberdar olsak da saray içinde çocukların Laenor’dan olmadığına dair bir söylenti var. Bebek doğduktan sonra bebeği görmeye gelen Harwin Strong ile çocukların kime ait olduğunu anlıyoruz. Laenor da Rhaenyra ve Harwin Strong’u yalnız bırakmak için odadan çıkıyor. Çocuklar siyah kıvırcık saçları ile şüphe götürmez Strong çocukları.

Alicent’ın büyük çocuklarını oynayan oyuncu seçimleri de çok başarılı olmuş. Özellikle Aegon’u oynayan oyuncu tüm tekinsizliği ile tam anlamıyla bir Targaryen. Alicent ve Kral’ın kızları Helaena’nın ise biraz “garip” olduğunu fark ediyoruz. Böceklerle oynayan Helaena, ejderhası olmayan Aemond’a ejderhası olması için bir gözünü kapatması gerektiğini söylüyor. 

Taraflar Oluşuyor

house of the dragon

Bölüm tam anlamıyla bir geçiş bölümüydü. Karakterlerin on yıl sonrasındaki duruşlarını göstermek adına iyi bir seçim olmuş diyebilirim. Diğer büyük bir değişiklik gördüğümüz karakter ise Daemon’dı. Daemon, Prenses’in düğününde bakıştığı Laena Velaryon ile evlenmiş. İki tane de kızları olmuş.

Aynı zamanda Laena da hamile. Pentos’lu Reggio Haratis, Daemon ve eşini Pentos’a davet ediyor. Daemon gitmeyi kabul etse de Laena ejderha binicisi gibi ölmeyi yeğlerim diyor. Öyle de oluyor. Laena, zorlu bir doğum yaşıyor. Ejderhası Vhager’ın yanına gidiyor ve intihar ediyor. Dramatik yoğunluğu fazla bir sahne olsa da Vhager’ın görkemini görmüş olduk.

Artık taraflar tam olarak Yeşiller ve Siyahlar olarak ikiye ayrılıyorlar. Alicent’ı oynayan Olivia Cooke’a seçmelerde Cersei Lannister’ın sahnesi verilmiş. Bununla da anlıyoruz ki Alicent’ın Cersei Lannister tarzı bir anne rolünde olması istenmiş. Fakat Alicent, Cersei kadar kendi plan yapıp ilerleyebilen bir karakter değil. Tam tersi, dolduruşlarla hareket eden bir karakter. Alicent, çocuklarına karşı son derecede korumacı olsa da tek başına çok fazla enrtrika döndürebilen bir yapısı yok.

Alicent’ın yalnızlık çektiğini ve tek dostunun Criston Cole olduğunu görüyoruz. Rhaenyra’nın çocuklarının kimden olduğu konusuyla kafayı bozan Alicent, Rhaenyra konusunda Criston Cole ile dedikodu yapıyor. Bu konuda Criston Cole’un da tam anlamıyla Kraliçe Alicent’ın tarafına geçtiğini ve nasıl bir kişiliği olduğunu da görüyoruz.  

Önceki bölümlerde gördüğümüz Larys Strong, bu bölümle beraber artık ne kadar tehlikeli olabileceğini göstermiş oluyor. Görüyoruz ki Alicent ile konuşmalarından sonra abisi ve babasını yakarak öldürecek kadar cani biri. Dedikoduların çok fazla artmasıyla Rhaenyra kral topraklarını terk ediyor. İlerde siyahlar ve yeşiller diye bol bol bahsedeceğimiz bu iki grup da yavaş yavaş oluşmaya başlıyor. 

Tuğçe Kozak Arman

Merhaba, ben Tuğçe Kozak Arman. Mühendislik eğitimimi tamamladıktan sonra, gönül verdiğim sinema eğitimimi almak için Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne başladım. Hali hazırda eğitimime devam ediyorum. Aynı zamanda okuduğum kitaplarla ilgili sohbet ettiğim bir YouTube kanalım var. Onun dışında da çeşitli projelerde senaryo yazarlığı yapıyorum ve yayına hazırladığım kitabım var. Sinemadan bahsedecek olursak, benim de yolumu ustalar çizdi. Alfred Hitchcock, Kubrick ve Kieslowski favori yönetmenlerim. Favori filmim ise yıllardır hiç değişmedi. O da Hitchcock’un Psycho’su. Yıllardır kusursuzluğunu kaybetmeyen bir film.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir