Sinema

Better Call Saul: Siz Kimi Arardınız?

Better Call Saul hakkında detaylı bir inceleme sizleri bekliyor. Breaking Bad sevenlerin göz yaşı dökmeye fırsat bulamadan onu unutup özlem besleyemeden spin off olarak başlayarak 6 sezon, sekiz yıl boyunca devam eden bu dizi; final sezonu ile tüm seriye muhteşem bir veda ederek, hayranlarının gönüllerinde derin yaralar bıraktı. Çünkü belki de Breaking Bad’e nazaran daha etkileyici bir dizi oldu Better Call Soul.

Bir AMC yapımı olan ve şu an Netflix üzerinden beş sezonuna ulaşabildiğiniz diziyi bu kadar iyi yapan şey ne? Karakterlerin özellikleri neler? Dizi ne anlatmaya çalışıyor? Birçok insana göre bu diziyi Breaking Bad’den daha iyi yapan etkenler neler? Hadi gelin, hep birlikte şahane bir drama işinin detaylarına inelim.

Better Call Saul Konusu Nedir?

Vince Gilligan ve Peter Gould’un yarattığı dizi, Breaking Bad’den 6 yıl öncesine uzanıyor. Ana karakterimiz olan  James McGill’in hikâyesine değiniyor. Ne ki, anlatılmak istenen narativ doygunluk sadece ana karakterimizle sınırlı değil. Yan karakterlerle de birlikte daha sağlam şekilleniyor.

James/Jimmy McGill, daha sonraları tanınan adıyla Soul Goodman’ı ilk sezonu itibariyle nispeten derinlik içermeyen karakterlerle uğraşarak ve asıl düşmanı olan abisi Charles ‘Chuck’ın düşmanına karşı küçük biri (sınıf farklılığı olarak) olarak başa çıkmaya çalışan biri olarak izliyoruz.

Abisi başta olmak üzere diğer birçok karakterle birlikte kendi benliğini, kişiliği etkileyen; kendi hayatı adına önemli kararlar alan James, Breaking Bad’den de tanıdık bazı karakterler ve olaylarla etkileşimi sonucunda kendini durdurulamaz bir drama akışının içinde buluyor.

İşte, bu anları mükemmel karakter oluşumlarının kusursuz oyunculuklarla birleşimini izlemek; seyirciyi bir fiziksel aksiyon göstermeden heyecanlandıran yegane unsur. Belki de diziyi bu kadar akıcı kılan şey de bu.

Aslında kaliteli karakter yazımı ve hikâye anlatımı Vince Gilligan’ın için yeni bir şey değil. Kendisini X-files gibi başka efsane bir dizinin beyin kısmında da gördük. Bu dizi de prime videoda mevcut. Orada komplolar üzerinden ilerlemeyi daha fantastik unsurlar üzerinden yapmayı tercih etmiş. Ardından bu komplo işini kahramancı bakış açısına bırakmış. Breaking Bad ile dahiyane bir karakter hikâyesi anlatmış ve gerçekçiliğe yanaşarak, uçukluktan kopup Better Call Soul’u yaratmış.

Her bir dizi kendi içinde farklı unsurlar barındırsa da hangisinin daha iyi olduğuna karar vermek izleyicilere kalmış. Anlayacağınız, eğer Breaking Bad’i yeni bitirmiş ve bir şekilde Better Call Soul’u duyup “acaba onun gibi mi?” diye bir beklentiniz varsa; öyle olmadığını söyleyelim.

Biz hangisinin daha iyi olduğuna karar vermeden ana konumuz olan Better Call Soul’un neden bu kadar iyi olduğunu ve diğerlerine nazaran daha gerçekçi olduğu özelliklerinden “En iyisi Soul’u ara” diyerek, biraz değinelim.

Bir Avukat Draması

better call saul

Hemen hemen herkes “Sayın Jüri…”, “İtirazım var!” gibi cümle kalıplarından birine Amerikan filmlerinde birinde denk gelmiştir. Çoğumuz bu duruma aşinayız ama kaçımız Amerikanın adalet dünyasının derinlemesine biliyoruz?

Dizinin en büyük başarılarından biri; bu derinliğe girerek Amerikan hukuk sisteminin neler içerdiğini gözler önüne sürüp hem mahkeme salonunda hem de karakterlerimiz üzerinden bizlere kuvvetli diyaloglar sunarak olayların gerçekçiliği ve ehemmiyetini yansıtabilmesi.

Aslında, izleyici ekrana kitleyen şey de bu diyaloglar ve karakterlerin arasındaki iletişimin gerginliği oluyor. Breaking Bad’den daha iyi denilmesinin asıl nedeni de aslında bu. Çünkü sadece tek bir kahramanlaştırılan karakterimiz yok. Evet, James üzerinden ilerliyor dizi ama yan karakterlerimizin de hikâyeleri dizinin sonun kadar devam ediyor. Her birinden farklı anlatılar izliyoruz.

Her bir karakteri özel kılan ise yüzeysel anlatımlarının olmaması. Pek çok dizide karşımıza çıkan sınıfsal farklılık meselesi Better Call Soul dizisinde de işleniyor. Ama bunu yüzeysel bir şekilde yapmıyorlar. Tamamen karakterin ve konun derinine inerek; izleyiciyi düşündürüp yeri geldiğinde empati kurup kendi hayatından etkenleri düşünmesini sağlayarak gerçekleştiriyorlar.

Bu derinlik dizide avukatlık üzerinden tanımlansa da demin de bahsettiğimiz gibi sadece yüzeysel “İtirazım var!” gibi yüzeysel kalıplar kullanmadan, konuyu deşip gerçekleri ortaya koyup asıl nedeni arayarak, kolaya kaçmayıp her sahneyi güçlü görsel anlatılarla süsleyerek bunu sağlıyor dizi.

Güç ve Otorite Sevdası

Adalet sistemi bir ülke için en önemli yaşama bağlanma etkeni. Eğer bir devletin adalet sisteminde zayıflıklar varsa haksızlığa uğrayabilmek çok olası. Dizi de adalet sistemi üzerinden güç dengelerinin hayatın her alanında nasıl farklılaştığını anlatmaya çalışıyor.

Bunu izlerken sadece alt, üst sınıf gibi ayrımları değil; sömürgeci düzeni, çok çalıştırıp para vermeme yönelik bakış açısını, her alanda çarpıklaşmaya başlamış alışkanlıkları da gözlemleyebiliyorsunuz. Gücün etkin kullanımını hukuk üzerinden izleyiciye yansıtılmasının arkasında ise çok basit bir denklem var. Oda: Paran yoksa suçlusun!

Yerli yersiz pek çok suçu izliyor olabiliriz dizi de ama özellikle ilk bölümlerde karşılaştığımız bazı suçlarla bağ kurmamız zor olsa da dizi bizi asla anlatıdan koparmıyor. Yani izlerken nerede, hangi ülkede izlediğimizden bağımsız olarak izlediğimiz şeye asla yabancılaşmıyoruz.

Evet, belki mahkeme salonundaki James ile empati kurmak da zorlanıyoruz bazı vakalarda. Ama bu durumu ilerleyen sahnelerde James üzerinden onun da bazı olaylarla asla empati kuramadığını görerek bağımızı güçlendirebiliyoruz. Her şeye rağmen dizinin bütününe baktığımızda suç dengesinin dengeli olduğunu söyleyebiliriz. Dengesiz olan şey ise güç ve otorite sevdasının bazı karakterler üzerinden çok iyi yansıtılması.

Hatan Varsa Saul’u Ara

better call saul

Avukat olmasının asıl nedeni abisine olan özenmesi olan Jimmy abisinden farklı olarak, avukat olma misyonunu daha farklı bir yöne çevirmiş. Abisi yıllarca hem kardeşi üzerinde oterite sahibi olmayı amaçlayıp iki ilişkilerinde bunu ön planda tutarak, kendi adalet sisteminde gücü elinde tutmaya güvenen biri olurken, Jimmy’nin amacı ise bambaşka.

O, hata yapanları bozuk sistemin içinden çekip kurtarmak istiyor. Bunu nedeni ise çok basit. Çünkü o da yıllarca ezilmiş, hor görülmüş, başaramazsın denmiş ve her şeyden önemlisi hatalar yapmış biri. Bu yüzden en iyisi soul’u ara diyor ya! Peki, o bu kadar kaybolmuşluğun ve yok oluşun içinde kimi arayacak?

Burada da karşımıza “Kim” karakteri çıkıyor. Belki de dizinin en çarpısı kadın karakteri kendisi. Dizide Jimmy ile aralarında kopmayan bir bağ var. Bu bir çıkar ilişkisi ve iş hayatının getirdiği yersiz bir samimiyet değil. Kim gerçek anlamda James’in hayatında hem onu toparlayıcı hem de hayatını düzenlemeye yardımcı olucu bir rol oynuyor.

Ayrıca kendi hayatının içindeki düzensizliklere de karşı durmaya çalışan da birisi. Bu düzeni sağlamanın en kolay yolunu diyaloglar ve elbette olay akışı ile veriyor dizi. Ama emin olun sadece o değil. Görsel sahnedeki obje kullanımından tutun da birbirlerine olan arkadaşlık bağının ortamlara ve durumlara yine görsellikle yansıtılması da izleyicinin gözleri önüne sürülüyor. Bu dizinin bir diğer başarısı işte Kim ve James karakterlerimizin dengeli ve eşit bir düzen de farklı hayatları, aynı çizginin üzerinde yaşararak anlatması oluyor.

Çizgiyi Aşmak

Dizi çizgisini aşıp kişinin bir bilinmezliğin içine istemeden çekilmesini de çok iyi işliyor. Yan karakterlerimiz üzerinden çoğu zaman bunu izliyoruz. Aslında bu durumu Breaking Bad’deki ana karakterlerimizde de görmüştük. Birinin belirli bir şey için (para, mevki, unvan) kendi çizgisini aşarak başka bir boyuta sürüklenmesi ve içinde sadece iyilik için çalışan vicdanına bu sefer pişmanlık, kaygı, korku gibi daha derin ve yoğun duygularla sığınmasını izlemek, gerçekten de belki birçok izleyici için empati kurabilecek yegane nokta.

Çizgiyi sadece ana karakterine yönlendirmeden, hiçbir karakterini unutmayan diziyi iyi ve izlenilebilir kılan şeylerden bahsettik. Pek çok konuyu içinde barındırıp yeri geldiğinde suçun, yeri geldiğinde korkunun içine sizi çeken; her sahnesine kafa yorarak ele aldığımızda farklı anlatılar edindiğimiz Better Call Soul, şans verilmesi gereken bir dizi olarak izleyici kitlesini Breaking Bad’le birlikte arkasına alıp sadece onun etkisini kullanmadan kendine bambaşka ve gerçekçi bir çizgi çekip tüm külliyata ve kendisine yakışır bir finalle son verdi. Arkasında ise büyük anlatılar ve tadından yenmeyecek karakter gelişimleri bıraktı. Tabii cevabını bulamayacağımız bazı sorular da.

Elimizde olmadan veya olmadığına kendimizi inandırarak bazı kararlar almak; vicdanımız ile bizi baş başa bırakıp hayatın, belki de karanlığın içinde savrulmamıza neden olabileceğini gösterdi dizi bize. Peki, böyle bir durumda siz kimi ararsınız?

Diziyi izleyip bitirmiş olanlar, üzerine detaylı düşünüp bizim de gözden kaçırdığımız ayrıntıları fark edenler varsa yorumlarda dile getirebilirler. Ayrıca yeni başlayanların da ilk görüşlerini merak ediyoruz.

Kaynaklar

https://tr.wikipedia.org/wiki/Better_Call_Saul

https://tr.wikipedia.org/wiki/Vince_Gilligan

https://eksisozluk.com/better-call-saul–2378145

Emre Turan

Merhaba! Az yiyen, çok okuyan ve yazmaya iştahı tükenmeyen bir gastronomi uzmanıyım. 1998 doğumluyum. Gastronomi üzerine lisans eğitimimi 2020 yılında tamamladım. 2022 yılında ise yüksek lisans eğitimime başladım. Yıllarca Türkiye'nin önde gelen tarif/içerik sitelerinden birinde food editorlük başta olmak üzere; yemek stilistliği, yemek fotoğrafçılığı, şef asistanlığı gibi farklı işlerle uğraşıp ekibe destek verdim. Ayrıca son yıllarda gastronomiye dair iki romanla uğraşıyorum. Tabaklarda ve yemeklerde süs sevmediğim gibi cümlelerimi de süsten uzak, dengeli bir şekilde kullanmayı tercih ediyorum.

One thought on “Better Call Saul: Siz Kimi Arardınız?

  • Efe Deniz Karaaslan

    10 numara inceleme olmuş. Teşekkür ederim.

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir