Edebiyat

Arafta: George Saunders’dan Özgün Bir Anlatım

Arafta, George Saunders’ın ilk ve henüz tek romanı. 2017 yılında yayımlanmış bu roman, son zamanlarda okuduğum en etkileyici ve acayip kitaptı.

Bundan önce öykü türünde yazan Saunders’ın ilk romanı Arafta, bir deneysel roman. Biçimi, konusu ve diliyle daha önce okuduğum hiçbir şeye benzemiyor. Arafta, New York Times en çok satanı olmuş ve dünyanın en prestijli edebiyat ödüllerinden olan Man Booker ödülüne layık görülmüş. Saunders, çağımızın en başarılı yazarlarından kabul edilmekte.

Kitabın orijinal ismi Lincoln in the Bardo (Lincoln Bardo’da). Bardo ise Tibet Budizm’inde, ölümle yeniden doğum arasındaki geçiş hali demekmiş.

Yazarın diğer birçok kitabı da Arafta gibi DeliDolu Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılmış. İkna Ulusu, Tilki 8 ve Aralığın Onu gibi öykü kitapları okuyucular tarafından oldukça seviliyor. Ben öykülerini okumamıştım ama Arafta‘dan sonra, kesinlikle Saunders okumaya devam edeceğim.

Romanın Çıkış Hikâyesi

Arafta

Roman, Abraham Lincoln’ın 11 yaşındaki oğlu Willie’nin yüksek ateşten ölümü üzerinden, arafta kalma durumunu inceliyor. Peki Saunders neden bu konuyu seçmiş? Neden Willie Lincoln?

Aslında, konu romanı seçmiş diyebiliriz. Kitabı yazmadan yirmi yıl kadar önce duyduğu bir şey Saunders’a bu kitabı yazması için ilham vermiş. 1862’de Amerika Birleşik Devletleri başkanı Abraham Lincoln, vefat eden oğlu Willie’yi defalarca mezarlıkta ziyaret etmiş. Onu tabutundan çıkarıp kucakladığı biliniyormuş. İç Savaşın ortasında oğlunun ölümünün acısıyla baş etmeye çalışan bir başkan. Duyduğundan beri bunu bir kurgu metinde geçirme fikri hep aklındaymış Saunders’ın. Aslında Saunders bir roman yazmayı planlamamış yazmaya başlarken. Kitap, roman olmaya kendisi karar vermiş bir nevi.

Konuyu, kitabın adından kabaca tahmin edebiliyoruz. Arafta. Ölümün, sıkışmışlığın anlatılacağını anlayabiliyoruz. Ama kitabın henüz ilk birkaç sayfasında neye uğradığınızı şaşırıyorsunuz. Çünkü kitabın alışılmadık bir biçimi var. Özellikle kitap hakkında araştırma yapmadan kitabı okumaya başladıysanız.

Ben de araştırmamıştım, yalnızca okuyanlardan çok iyi yorumlar duymuştum. Başlangıçta kafam karıştı dolayısıyla. Şu anda kim konuşuyor? Ne anlatılıyor? Yazar neden birden bire Abraham Lincoln ile ilgili yazılmış tarihsel metinlerden alıntılar vermeye başladı? Parça parça yazılmış kısımlar ve altında italik harflerle yazılmış bazı isimler var. Bunlar kim? Ama endişelenmeyin, bu kafa karışıklığı uzun sürmüyor. Biraz okuduktan sonra konuşanların kim olduğunu, kitabın yapısını ve nasıl devam edeceğini anlıyorsunuz. Sonrası zaten akıp gidiyor.

Arafta‘nın Konusu

Spoiler vermemeye çalışarak biraz romanın konusundan bahsetmek isterim. Zaten ne kadar anlatırsam anlatayım, mesele sadece olay örgüsünden çok dil ve biçim olduğundan kitabın hakkını veremem. Hikâye, Willie’nin gömüldüğü mezarlıkta geçiyor. Ve hikâyenin çoğunu arafta kalmış üç hayalet anlatıyor: Bevins, Rahip Thomas, ve Vollman.

Kitaba Hans Vollman’ın hikâyesiyle başlıyoruz. Tabii ki anlatıcı sesi yalnızca bu üç hayalete ait değil. Onlarca hayalet arada bir çıkıp kendini gösteriyor ve onların da hikâyelerini dinliyoruz. Mezarlarını terk etmeyen bu hayaletlerin burada sıkışmış, kafası karışık, öldüğünü bile idrak edememiş ruhlar olduğunu anlıyoruz.

Diğer taraftan Saunders, kitap için Amerikan İç Savaşı dönemi ve Abraham Lincoln hakkında çok ciddi bir araştırma yapmış. Bu araştırmadan öğrendiklerini, dönemin sıkıntılarını, atmosferini de okuyucuya aktarmak istemiş. Ve oldukça direkt bir yol seçmiş bunun için.

Bazı bölümlerde ruhların araftaki hallerini okurken, bazı bölümlerde Abraham Lincoln ve Amerikan İç Savaşı hakkında o dönem yazılmış metinlerden, örneğin eleştirilerden ve anlatılardan alıntılar okuyoruz. Lincoln ailesinin ölümden önceki ve sonraki durumu. Başkan hakkında iyi ve kötü düşünceler.

İlginç olan bir diğer noktaysa, bu tarihsel metinlerin bazıları da kurguymuş. Karışık gibi geliyor biliyorum ama zaten kitap öyle bir bütün oluşturuyor ki, hiçbir şey sırıtmıyor. Tarihsel metinlerden alıntılar da okuyucuyu sıkmayacak yoğunlukta ve uzunlukta romanda.

Ölümü Kabullenmek

Araf denince genel olarak akla, ölümden sonra dünya ve öteki dünya arasında kalan bir yer gelir. Günlük olarak da kullandığımız bu kelimeyi, sıkışmışlığımızı anlatmak için kullanırız.

Peki Arafta‘daki bu ruhlar neden arafta kalmışlar ve diğer tarafa geçememişler? Çünkü dünyada bırakamadıkları şeyler var, ayrılmayı kabullenemedikleri şeyler. Tamamlanamamışlar. Hatta yukarıda da belirttiğim gibi bu hayaletler öldüklerinin farkında bile değiller, Rahip hariç. Tabutlarına “hasta-kutusu” diyorlar mesela.

Willie’nin durumu ise daha farklı. Diğer ruhlardan öğreniyoruz ki çocuklar normalde arafta oyalanmamalıymış. Burası ruhlarına işkence eden, onları kabukla kaplayan ve gün geçtikçe eriten bir yer. Fakat Willie, babası gelip onun cansız bedenine sarılınca, geri dönme umudu buluyor içinde ve öteki tarafa göçmüyor. Hatta babasının ona olan bu sevgisi ve onu bırakmayışı diğer ruhlara da umut oluyor. Ama elbette dünyaya dönmeleri mümkün değil. Bu yüzden ne geri gidebiliyorlar, ne de ileri.

Babam söz verdi, dedi çocuk. Gelip benim gitmiş olduğumu görürse ne olacak? (syf.35)

Ölümü kabullenememe durumu romanda iki şekilde karşımıza çıkıyor. Arkada kalan baba, cansız bir bedende hala oğlunu arıyor, onun öldüğünü kabullenemiyor. Bir yandan da ölüler, kendi ölümlerini kabullenemiyorlar. Bir şekilde geri dönebileceklerini umuyorlar çaresizce. Sevdikleri tarafından unutuldukça, onlar da kendilerini unutmaya başlıyorlar. Bu durumda, arkada kalan olmak mı daha zor yoksa sevdiklerini arkada bırakan olmak mı?

Ancak eninde sonunda zor da olsa öldüğünü, dünyaya ve sevdiklerine geri dönmenin mümkün olmadığını kabullenince öteki tarafa geçebiliyor ruhlar. Bevins ve Vollman’ın çabaları sayesinde Willie, öldüğü gerçeğiyle yüzleşiyor ve ancak o zaman göçüyor.

Ah, çok hoştu, dedi hüzünle. Orada olmak çok hoştu. Ama geri dönemeyiz. Eskiden olduğumuz halimize. Tek yapabileceğimiz, yapmamız gereken şey. (syf.382)

Arafta ve Dil Yapısı

Kitabın en sonunda George Saunders ile yapılmış bir soru cevap var. Kitapla ilgili bazı şeyleri daha net anlamamızı sağlıyor. Örneğin, kitabın anlatımının Yunan korolarına benzediği söyleniyor bir yerde. Hayaletlerin anlattığı kısımlar, yani kitabın çoğunluğu, Yunan tragedyalarındaki çok sesli anlatıma benziyor gerçekten de. Bir cümleyi bir hayalet söylüyor, diğer cümleyi başka bir hayalet.

Kitabı birçok farklı ses anlatıyor ve her bir anlatıcının da farklı bir dili var. Her bir dilin okurken fark etmemenin mümkün olmadığı bir yapısı var. Bu dil yapısı ruhların bilinçlerini ortaya çıkarır nitelikte. Beni en çok etkileyen ses, elise taylor isimli genç kızın sesi oldu.

Eskisi kadar güzel görünmediğimi biliyorum. İtiraf etmem gerekirse zamanla, eskiden bilmediğim bazı sözcükler öğrendim

Sk becr bk ırznageç tecavüz gttensk

Ve kafamın içinde, belli nahoş köşelerde bu tür şeylerin

Loş hoş bcrildiğim yerler ark skklardan

Onları svr oldum

Özlüyrum o yerleri. Ve çok öfkeli hissediyorm.

Ben hiçbir almadım. Şey.

Çok erken gittim

Yalnızca

On dördüme kadar. (syf.53)

Not: Elisa karakterinin dili kitapta bu şekilde. Yazım yanlışı yoktur.

Elisa Taylor, göçmesi gereken yere göçemediği için arafta sıkışıp adeta bozulan, çürüyen, karanlık bir varlığa dönüşmüş. Bununla birlikte bilincinin ve dilinin de adeta çürüdüğünü görüyoruz. Benzer bir şekilde Rahip, Elisa’nın “bir akbabaya, büyük bir köpeğe, kakaolu kek tıkınan bir kocakarıya” (syf. 51) dönüştüğünü, kitabın sonlarına doğru Vollman da onun “küçük boy bir tren vagonunun dumanlar tüten enkazı” (426) biçimine girdiğini söylüyor.

Bunları okurken şunu fark ettim, zihin öyle bir şey ki bir şekilde bu imgelerle verilmek isteneni algılıyor. Zihnimizde belirli bir his canlanıyor. Eminim şu an okurken siz de yazarın nasıl bir hâlden bahsettiğini anlamışsınızdır. Bir kabus gibi karanlık, absürt ve puslu hallere girip çıkıyor arafta sıkışan ruhlar. Özellikle Elisa gibi henüz çocuk olanlar. Bence bir ruhun çektiği ıstırap ve sıkışmışlık ancak böyle anlatılabilirdi.

Soyut Bir Alan

George Saunders Araf’ı öyle etkileyici bir şekilde tasvir ediyor ki, okurken kendinizi o atmosferin içinde buluyorsunuz. Kurguladığı ortam bize her fırsatta orasının bambaşka bir boyut olduğunu hatırlatıyor. Orada her şey mümkün çünkü bizim bildiğimiz madde dünyası değil orası.

Ruhlar orada sürekli olarak biçim değiştiriyor, farklı haller alıyor, büyüyüp küçülüyor, bambaşka cisimlere dönüşüp insansı formlarını kaybediyorlar. Elisa’ya da olduğu gibi. Bu da sanki ruhun arafta girdiği o halleri yaşayanlar olarak algılayabileceğimiz hale getirmek gibi. Kelimelerin okuyucunun zihninde uyandırdığı anlam o ruhun bulunduğu hâle en yakın hissi çağrıştırdığı için özenle seçilmiş adeta.

Bay Collier (düştüğünde gömleği toprakla kirlenmiş, burnu ezilip dümdüz olmuş) devamlı yatay olarak havada süzülüyordu, tıpkı insandan bir pusula iğnesi gibi ve kafasının tepesi, o anda mallarından hangisi için en çok endişeleniyorsa o tarafa dönüyordu. (syf. 165)

Sapkınlıklarını bir kenara bırakmış olan kalabalık durmuş, alık alık Bay Bevins’e bakıyordu, çünkü konuşurken fazladan gözler, kulaklar, burunlar, eller vesaire edinmişti, öyle ki şimdi, kocaman ve etten yapılmış bir bukete benziyordu. (syf.179)

Ne zaman daha önce okumadığım tarzda bir şey okusam önüme yeni bir dünya serilmiş gibi hissediyorum. Tarih ve kurgunun bir arada olması romancılıkta yeni bir şey değil elbette. Ama yazarın, Abraham Lincoln’ın oğlunu mezarlıkta ziyaret edip onu kucaklamasından yola çıkarak, böyle zengin bir şey ortaya çıkarması inanılmaz. Sanki o duyup yirmi yıl aklında taşıdığı hikaye, bir araf ve ahiret kurgulamak için yazarın bahanesi olmuş. Yeni ve farklı bir şeyler okumak isterseniz, kesinlike Arafta‘ya şans vermenizi öneririm.

Kaynakça:

George Saunders, Arafta, DeliDolu, 2017.

Gizem Karabulak

Merhaba! Ben Gizem, 7 Şubat 1997 yılında İzmir'de doğdum. Ege Üniversitesinde Amerikan Kültürü ve Edebiyatı okudum. Freelance içerik yazarlığı yapıyorum. Amacım okumak, öğrenmek, öğrendiklerimi yazmak, yazdıklarımınsa hem öğretip hem keyif vermesi.

One thought on “Arafta: George Saunders’dan Özgün Bir Anlatım

  • Bilgin Akşimşek

    Güzel bir inceleme olmuş. Merak uyandırdı. okuma listeme ekliyorum teşekkürler

    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir