Edebiyat

Anayurt Oteli: Çarpıcı Bir Obsesyon Anlatısı

Anayurt Oteli romanı incelememiz sizlerle! Hakkında yazılan metinlerde, incelemelerde az ama öz yazdığı savunulan yazarımız Yusuf Atılgan’ın, Anayurt Oteli romanı, Anayurt Oteli isimli otelde kâtiplik yapan –aynı zamanda otelin sahibi olan- Zebercet üzerine kurgulanmıştır.

Bireyin iç dünyasını merkeze alan bir eser olan bu romanda, Zebercet’in kendini arayışı, iletişim bozukluğundan kaynaklanan düşünceleri ve oteldeki yaşamı etrafında olaylar şekillenir. Anlatı 1963 yılının 20 Ekim Pazar günü ile 10 Kasım Pazar günü arasında gerçekleşir. Anayurt Oteli, aynı zamanda 1987’de Ömer Kavur tarafından senaryoya aktarılır ve filmi çekilir.

Anayurt Oteli

Benim kişilerimde psikolojik yabancılaşma söz konusu ama onların kişilikleri bununla sınırlı da değil.” diyen Yusuf Atılgan’ın bu romanı, edebiyat araştırmacıları ve okurlar tarafından psikolojik roman başlığı altına konur. Yazarın kendisi bilinçli olarak hasta bir karakter yazmaz, onun karakteri sevgisizlikten ve yalnızlığın, tekliğin getirdiği evhamdan dolayı hasta bir birey olur.

Anayurt Oteli: Zebercet

Ancak yine de araştırmacılar tarafından klasik psikanalizci yaklaşımlarla (Sigmund Freud’un yaklaşımı) incelenmiş, Oedipus Kompleksi etrafında metne bakılmıştır.

Zebercet, rutinlerinden dolayı garipsenen; içine dönük, tehlikeli düşünceler barındıran ve yer yer onları gerçekleştiren, yalnız bir karakterdir. Zebercet’in alışkanlıkları, özümsediği konfor alanı onu hasta yapar ve öldürür.

Daha önce yapılan incelemelerdeki gibi psikolojik bir hastalığa sahiptir, evet fakat o obsesif kompülsif bozukluğa sahip olduğu için “hasta” konumundadır. Obsesyonlar (takıntılar), kişinin zihinsel içeriğinde baskı olan, tekrarlayan düşünceler, inanışlar veya fikirlerdir. Zebercet’in durumu da budur.

Genelden özele doğru giden bir başlangıçla başlayan Anayurt Oteli‘nde, Zebercet’ten ilk olarak şu şekilde bahsedilir:

“Orta boylu denemez, kısa da değil.. Şimdilerde otuz üç yaşında.” (s.12).

Bu paragrafın sonunda yedi aylık doğduğunu öğreniriz. Zebercet’in bu durumu ailesi tarafından onun yüzüne vurulur. Onun hiç de hoşuna gitmeyen şakalara maruz kalarak büyür. Biraz da doğumundan gelen bu eziklik hâli yaşamı boyunca hayatında sürer ve silik bir tip olmasına sebep olur.

Otel, babasından kalmıştır, daha önceleri konakken babası otel yapmıştır. Yazarın metin dışı verdiği bilgilerden otelin Manisa’da olduğunu öğreniriz ancak romanda net bir şekilde bu bilgi geçmez. Onun yerine kasabada yer aldığını ve bu küçük yerin yaşamı da Zebercet’i bunaltan bir konumda olduğunu görürüz.

Yaptığı iş, zaten yapmak zorunda olduğu bir iştir çünkü aile geleneğidir, alışkanlıktır. Okuduğumuz süre zarfında otelde kalan misafirler ve yaşayan kişiler şu şekildedir: Emekli subay olduğunu söyleyen adam, Ortalıkçı Kadın (Zeynep), öğretmenler, gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın ve kedi.

Üçüncü şahıs ve di’li geçmiş zaman üstünden giden bir anlatımla başlayan ve devam eden metin, yer yer iç monologlara da yer verir.

Gecikmeli Ankara Treniyle Gelen Kadın

Gecikmeli Ankara treni ile gelen kadın, romanın ve dolayısıyla da Zebercet’in kilit noktasıdır. Onu gördüğü ilk anda çok etkilenir ve bu etkilenme diğer her şeyi etki alanına alır. Zebercet, bu kadınla birlikte dış dünyaya açılır. Böylelikle Zebercet, içinde yeni sorulara, sorunlara da yer açar.

Tekdüze yaşamın getirdiği ağırlığı kabullenmiş ve “normal”i saymışken artık bundan sıyrılmaya çalışır. Derine inildiğinde sevilmeyi, şefkat görmeyi arzulasa da kadını takıntı hâline getirir. Onun için bıyık kesmeye, sigara içmeye başlar. Kıyafetlerini değiştirir, kendisine daha çok dikkat eder.

Kadın o zamana kadar onda olmayan şeyleri yapmasını aşılar ama biz bunları onun ağzından duymayız. O sadece otelde bir gece kalmıştır ancak Zebercet bunları yaparsa onun hoşuna gidebileceğini düşünerek ve içten içe hiçbir zaman sahip olamadığı sevgiyi de bu kadından dileyerek yapar. Kadın, Zebercet için çemberin dışına atılmış yeni bir adımdır. Başka türlü de yaşamanın mümkün olduğunu gösteren konumundadır kadın.

Rutinlerimizin zamanla obsesyon yarattığını hissederiz ve bu içten kurulan dengeyi bozan veya sarsan şey dıştan gelen dengesizliktir. Nitekim romandaki gecikmeli Ankara treniyle gelen kadın budur.

Anayurt Oteli‘nde Rutinler Üzerine Kurulu Denge: Obsesyon

Sırasıyla gidecek olursak, romanın en başında -prolog kısmı diye de nitelendirebiliriz- havlu başlığını görürüz. Otelde daima bir havlu hırsızlığı vardır, Zebercet zamanında babasının oteli işlettiği döneme göre bu hırsızlık daha fazladır ancak onun burada dikkat ettiği nokta şudur: “Ankara treniyle gelen kadının unuttuğu havlu.” (s.17). “Havluları çalan kim?” “Neden çalıyorlar?” sorularına daha cevap bile verilmemişken Ankara treniyle gelen kadının unuttuğu havlu ayrıntısını biliriz.

Zebercet, oteli, konfor alanını, nadiren terk eder örneğin. Buradan Zebercet’in ne kadar ölçülü ve planlı yaşadığını anlarız. Güvenli saydığı alanından ayrılamaz. Bunun sebebi, hem otele bir şey olacağı tedirginliğinden hem de kendisine bir şey olacağı tedirginliğinden kaynaklanır. Yalnızlığın ve sürekli olağan bir yaşamın ayrıntılarını sahiplenme ve onları savunma dürtüsü içerisindedir.

Kadının otelde kaldığı bir gecede odasında olan tüm eşyaları Zebercet bize kendi gözüyle aktarır:

Tabaktaki şekerlere baktı, saydı: Tek şekerli içiyor çayı.” (s.7).

Daha sonra o bardağa, o şekerlere hatta onun yattığı kırışık ve dağılmış çarşaflara hiç dokunulmayacaktır.

Hatta kadına ait bu özelliği daha sonra kendisine eklediğini görürüz:

Yandaki odada ikilik çaydanlıkta su kaynattı; çayını demledi. Bir tepsiye kahvaltısını hazırladı. Yediye doğru masasında kahvaltı ediyordu. Tek şekerle içerdi çayı.” (s.17).

Bu bölümden sonra her gece ayağını yıkadığını okuyoruz, bu basit görünen ayrıntı yine gecikmeli Ankara treniyle gelen kadında bir önem kazanıyor. Çünkü onun geldiği zaman ayaklarını yıkamayı unutarak yatağına yatıyor ve hemen sonrasında hatırlayıp yıkamaya gidiyor. Bu temizlik ve özellikle de el-ayak yıkama olayı obsesyon hastalarında sıkça görülen bir durumdur.

Cinselliği de obsesyon şeklindedir, bu konuda hastalıklı düşünceleri vardır. Otelde kalan insanları gizlice seyreder, dinler. Ortalıkçı Kadın’la o uykudayken birlikte olur, otele gelen kadınların kalçalarına bakarak sürekli analiz yapar. Romanda aynı zamanda onun cinsel kimliğini de aradığını okuruz, tamamen kendisini keşfetmeye çalışır. Bunu çoğu zaman ürkerek yapar.

Zebercet ve Bıyık

Anayurt Oteli‘nde okuyucunun başlarda aklını karıştıran bir durum var, Zebercet’in bıyığı. Bu belki de kadına olan takıntısından daha büyük ama yine kendinde olan bu durumu kadının hayatına gelmesiyle fark ediyor diyebiliriz.

Bu durumda kadının “bıyık” konusundaki yerinin katalizör konumunda olduğunu söyleyebiliriz. Anayurt Oteli kapmasında yazılan bazı incelemelerde, bıyığın babasına karşı bir olgu olduğu düşünülmekte, klasik psikanalizci yaklaşımlarla açıklanmaktadır. Bir “erkek olma, erkeklik” hissi yarattığı vurgulanır. Yedi aylık doğan Zebercet’e “tam”lık hissi verir.

Bıyığa olan takıntısını ilk olarak Emekli Subay’ın, Zebercet’in karşısına geçip “Bıyığınız yakışıyordu size.” demesiyle karşımıza çıkıyor. Biz Zebercet’in bunu bir takıntı hâline getirdiğini anlatıcının “Alay mı ediyordu? Bu sabah tıraş olurken bıyığını kesememişti” söylemiyle anlıyoruz.

Burada akıl karıştırıcı bir mesele ortaya çıkıyor. Emekli Subay kesilmiş bir bıyık için yorum yapıyor. Fakat, Zebercet bıyığını kesmekten vazgeçmiş. Bıyık gitti mi, yoksa duruyor mu? Okuyucu olarak artık Zebercet ile aynı sanrıyı taşıyoruz. Zebercet, Emekli Subay’ın bu söyleminden sonra tekrar aynaya bakar: “Bıyığı yerindeydi ama burnu biraz yukarı kalkmış gibiydi.

Necdet Berk Özer, “Anayurt Oteli’nde Okların Yönü: Metindeki Semboller ve Karşıtlıklar” yazısında bu durum için üç ihtimal ortaya koymuştur:


a) Zebercet’in bıyığı duruyor; adam onunla alay etti.
b) Zebercet’in bıyığı gitmiş, aynada gördüğü hayaldi.
c) Zebercet sabah ayna karşısında üstten birazcık kesti bıyığını ama sonra kıyamayıp kalanını kesmekten vazgeçti.

İkircikli bir yaşamın kahramanı olan Zebercet bu duruma daha fazla dayanamaz ve ertesi sabah berbere gider, ona bıyığını kesmesini söyler. Berber, “Çok şakacısınız.” der. Yusuf Atılgan aslında okuyucuyu da metne düşünerek dâhil etmeye çabalamaktadır.

Hemen sonraki paragrafta “İki parmağıyla burnunu tutup üst dudağını iyice tıraş etti. Gözlerini açtı. Bıyığı yoktu.” denir. Böylelikle Zebercet’in bıyığının zaten olmadığını anlarız. Yine de bu durumla barışamaz. Karşısına çıkan her erkeğin ilk olarak bıyığına bakar, arada kendi bıyığını yoklar.

Sonuç

Bu olaydan Zebercet’in artık düşüncelerinin, hatta gördüklerinin bile sağlıklı olmadığını anlamış oluruz. Kendinden şüphe eder ve oteldeki misafire sorar:

Bu sabah var mıydı bıyığım? Bu bıyık sorununu kolayca kapayamayacaktı demek. Sorması gereksizdi; adam kesinlikle ‘vardı’ ya da ‘yoktu’ dese bile durumu aydınlatmayacaktı bu.” (s.24)

Diğer yandan bu olayı sadece baba teması etrafında da açıklayamayız çünkü Zebercet, bıyığı eksiklik duyduğu bir şey için koymuyor. Bunu da Ankara treniyle gelen kadınla karşılaştıktan sonra hemen bıyığını kesmesinden anlıyoruz, onun için bir fazlalık, artık hoş görünmeyen bir şey.

Takıntı edindiği her şeyi yok etmeye, öldürmeye başlar Zebercet. Ankara treniyle gelen kadın artık gelmeyecektir ve Emekli Subay da oteli terk etmiştir. Kendiyle olan takıntısı en ağırı ve keskinidir. Nitekim bu gerçeklikle artık yaşayamaz ve romanın sonunda intihar eder.

Anayurt Oteli‘nde Zebercet, bireysel kimliğine oturtamadığı gerçeklerden kaçarak ama her kaçtığında da onları yine merkezine aldığı için takıntı sahibidir. Bu takıntıları ona gerçekten yaşayıp yaşamadığını da sorgulatır hâle gelir. Zebercet de artık buna dayanamaz ve yaşamını sonlandırır.

Kaynakça

Atılgan, Yusuf. Anayurt Oteli. 37. Baskı. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2017.

Atılgan, Yusuf. Siz Rahat Yaşayasınız Diye. 1. Baskı. İstanbul: Can Yayınları, 2018.

Belge, Murat. Zebercet’ten Cumhuriyet’e “Anayurt Oteli”. 1. Baskı. İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2015.

Fidan, Burak. Sevgili Halil Kardeş Köye Mektuplar Yusuf Atılgan. 1. Baskı. İstanbul: Edebi Şeyler, 2014.

Morrison, James.). DSM-5’i Kolaylaştıran “Klinisyenler İçin Tanı Rehberi. 1. Baskı.Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık Eğitim Danışmanlık, 2019.

Şahin, Murat. Tedirgin Bir Yazar Yusuf Atılgan. İstanbul: Destek Yayınları, 2017.

Bahar Bulut

15 Mayıs 2000 tarihinde İstanbul’da doğdum, 2018’de, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde çok istediğim Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım ve tutkum olan edebiyatın daha içinden bir rol almaya başladım. Yine aynı yıl, okulumun tek edebiyat kulübü olan 1002 Şiir ve Masal Kulübü’nde yönetim kurulu üyesi oldum ve ekip arkadaşlarımla birlikte teknik bir üniversitede sanatı ve edebiyatı aşılama çalışmalarında yer aldım. Nitekim kulüpte, yazarları ve şairleri bir araya getirip söyleşi yaptığımız “Hikâye Günü” etkinliğinin 2019-2020 ve 2021-2022 dönemlerinde koordinatörlüğünü üstlendim. Okulun ve kulübün biricik edebî yayını olan “TaşBina Fanzin” isimli fanzinde ilk olarak metin yazarlığı ve editörlük, daha sonrasında ise genel yayın yönetmenliği yaptım. Yazılarımla GEBE, KafkaOkur gibi dergilerde yer aldım. Duygularımı bildim bileli yazıyor ama en çok da okuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir