Psikoloji

Sosyal Kaygı: Tanısı, Belirtileri ve Bireysel Etkileri

Sosyal anksiyete, bireyin sosyal ortamlarda hareketlerinin veya görünüşünün yargılanacağından veya alay konusu edileceğinden kaygı duymasıdır. Her sosyal kaygı ‘’bozukluk’’ denebilecek kriterlere uymasa da pek çok insan sosyal ortamlardaki izlenimi ile ilgili endişe hissedebilir. 

Utanmak, çekinmekten ziyade olumsuz değerlendirileceğine kişi emindir. Birey utangaçlıktan çok daha ciddi duyguları deneyimler. Kaygı, korku, sinir, yüzün kıpkırmızı kesilmesi, ellerde ve bacaklarda titreme, mide kasılması, aşırı terleme, nefes alamama, sesin titremesi veya hiç çıkmaması, kalp çarpıntısı…

Bireyin kaygılandığı için bu semptomları yaşaması yetmezmiş gibi üzerine bir de bu belirtilerin çevresindekiler tarafından anlaşılmasından da kaygılanır. Böylelikle bir kaygı döngüsünün içinde sıkışıp kalmış olurlar. 

Korktukları şeyin mantıksız olduğunu kabul etseler hatta dile getirseler de bu endişelerini dindirmeye yetmez. Bu kaygı günlük yaşamlarının işleyişini bozacak seviyeye geldiğinde ise psikolojik bir bozukluk seviyesine ulaştığını tahmin edebiliriz. 

Anksiyete bozukluklarının alt başlıklarından biri olan sosyal anksiyete bozukluğu nedir, ne değildir biraz daha detaylandıralım.

Sosyal Anksiyete Bozukluğu Tanı Ve Kriterleri

Sosyal Kaygı

Psikolojik bozuklukların tanısı için en sık kullanılan kaynak DSM-5 el kitabıdır. DSM-5’e göre en kısa tanımımız kişinin dışarıdan da görülebilecek şekilde sosyal durumlara duyduğu yoğun korku veya kaygıdır. 

Semptomlardan bir diğeri, kişinin yargılanabileceği şeylerin başına gelmesinden veya yanlış bir söylemde bulunmaktan korkmasıdır. Örneğin, kendini küçük düşüreceği veya utanmasına yol açacağı için düştüklerinde dalga geçileceklerinden korkabilirler. Veya kendi fikirleri sosyal çevreleriyle uyuşmuyorsa belirtmekten kaçınırlar. Dışlanmaktansa sessizliği tercih ederler. Toplumsal durumlar neredeyse istisnasız bir şekilde korku ve kaygı doğurur. 

Dördüncü semptomumuz ise bu korku doğuran durumlardan kaçınma hareketi sergilenip sergilenmemesidir. Birey bahaneler üreterek, kendince sebepler bularak sosyal kaygı hissettiği ortamdan çıkar.

Beşinci semptom ise bize kaçınılan sosyal ortamın bağlamca orantısızlığıdır. Örneğin, kaçtığı ortam ile kaygısının gerçekleşme ihtimali olan ortam birbirinden oldukça bağımsızdır. Altıncı semptomumuz bu durumun en az 6 aydır sürmesi gerektiği, yedinci semptomumuz ise bu kaygının işlevselliği etkilemesidir. 

Yaşanan bu yoğun kaygının hiçbir fizyolojik kaynağı da olmamalıdır. Diğer bir kriter olarak, bireyin yaşadığı bu durum başka bir psikolojik bozukluk ile de açıklanmamalıdır. Örneğin, eğer kişinin yaşadığı durum panik bozukluk kriterleriyle uyumluysa tam olarak sosyal kaygı tanısı konmadan karşılaştırılmalıdır.

Son kriterimiz ise sağlığı ilgilendiren ve sosyal kaygıyla eşleşebilecek herhangi bir durumun kesinlikle olmamasıdır. Örneğin, madde kullanımına sebebiyet vermemesi veya madde kullanımından kaynaklanmadığına emin olmak gerekli.

Anksiyete bozuklukları tanısı koymak için semptomlardan en az 3 tanesi olması gereklidir. Fakat bu yazının sadece bilgilendirme amaçlı olduğunu ve herhangi bir şekilde kendi kendinize tanı koymamanız gerektiğini hatırlatmak isterim. Her kişi biriciktir ve ruh sağlığı uzmanlı olmayıp tanı koyabildiğini iddia eden kimseyi ciddiye bile almamanızı öneririm.

Sosyal Fobi ve Psikolojik Kuramları

Psikolojik araştırmalar sadece insanların değil hayvanların da bakılmaktan, incelenmekten tedirgin olduğunu göstermekte. Uzun süre gözlenmeyi tehdit edici bakış olarak algılamak aslında hemen hemen tüm gelişmiş hayvan türlerinde mevcut. Tanıdık olmayan, canlıları korkutur. 

Sosyal fobiye sahip insanlar ise gerçekten bir tehlike sezmeden de incelendiklerini ve yargılandıklarını düşünürler. Bu genellikle pek de gerçekçi değildir. Bir kafede yemek yerken, ortak tuvaletleri kullanırken, yürürken, konuşurken çevredeki herkesin ona dikkat edip yargılaması realist değil. Fakat sosyal fobi bir birey için bu hem gerçek hem de yoğun bir korku kaynağı olabilir. 

Psikanalitik Yaklaşım

Freuda göre anksiyete, korku ve ürkmek farklı kavramlardı. Anksiyete (kaygı) kaynağı bilinmeyen bir tehlikeye karşı hissedilirken, korku içim belli bir nesne olmalı. Ürkmek ise sürpriz durumlarla karşılaşılabilecek, kişinin hazırlıksız yakalandığı durumlardı. 

Yani psikanalitik kurama göre sosyal anksiyete performans beklentisi olan bir durumda eylemden hemen önceki endişedir. Kontrol yitirme duygusunu içerir. 

Kognitif Model

Kognitif yaklaşıma göre ise sosyal fobinin çıkış kaynağı kişinin çevresinde olumlu izlenim bırakma arzusudur. Ama burada bir çelişki söz konusu. Kişi hem çevresinde olumlu izlenim bırakmak istiyor, hem de bu isteğin yoğunluğu özgüven eksikliğine sebep oluyor. Yani kişi sosyal yeteneklerine karşı güvensiz hale geliyor. Uygunsuz bir davranış, yanlış bir kelime seçmek veya ayağının takılması sosyal fobi birey için toplumdan dışlanması demek. Çevresel reddedilmeyi de kaldıramayacaklarından her hareketlerine özellikle dikkat ederler.

Dışarıdan kendilerine yönetildiklerine inandıkları o olumsuz yargılamayı aslında kendi kendilerine zihinlerinde durmaksızın yapıyorlardır. Kendi üstlerinde o kadar büyük bir başarı beklentisi ve mükemmel olma zorunluluğu hissederler ki, yaptıkları her şey kusursuz olmalıdır. Kusursuz olmaması demek kendilerinin aptal, sıkıcı, cahil biri olduğu demektir.

Çoğunlukla bunu dışarıdaki insanların düşünmesinden korkarlar. Fakat bir kelimeyi yanlış kullanmanız karşınızdaki kişinin bırakın sizi yargılamasını, çoğunlukta dikkatini bile çekmez. Maalesef bu olumsuz değerlendirmeyi ve baskıyı birey kendi kendinin üzerinde kurmuştur. Buna “kognitif çarpıtma” denir. Birey aptal hissetmekle aptal olmayı, endişelenmekle endişeli görünmeyi, yanlış bir tutumla insanların kendisini dışlamasını eş tutar. Zihninde kendi hisleri ve gerçekte olanlar/olabilecekler çarpıtılmış vaziyettedir. 

Çocuklarda Sosyal Kaygı

Yukarıya anksiyeteyle yaşayan bir çocuğun günlük hayatını anlatan küçük bir animasyon ekledim. Aslında sosyal kaygılı çocukların hislerini oldukça kısa ve öz açıklıyor. Öğretmeninin söz vermesinden korkmak, geleceğe yönelik sürekli olumsuz otomatik düşünceler, göğüs sıkışması, kaygıdan uyuyamamak…

Kaygılı çocuk dış görünüşünün yargılanmasından, sevilmemekten, derslerden, başarısızlıklardan, yabancı biriyle konuşmak zorunda olmaktan çok endişelenirler. Sanki bütün gözler onları izliyormuş, tüm dünya hata yapmalarını bekliyormuş gibi. 

Belirtileri çocuğun yaşına göre değişiklik gösterir. Fakat bilinçli bir ebeveynin gözünden kaçmayacak semptomları vardır. Sosyal kaygılı çocuk yaşıtlarına kıyasla anne babaya çok bağımlı olabilir. Çocukların çok hareketli olmaları yetişkinlerin gözünden hiç kaçmazken sessiz kalan çocuklar ‘’uslu, akıllı’’ sayılıyor. Fakat çocuğunuzun sessiz kalması her zaman uslu olduğundan kaynaklı değildir. Sosyal kaygılı bir çocuk da dışarıda pek tabii anne babasının yanına sokulup oturur ve asla ‘’yaramazlık’’ yapmaz. Kurallar, eleştiriler, zorunluluklar zihinlerini o kadar meşgul eder ki başka bir şeye pek yer kalmaz. 

Çocuk, başkalarına basit ve gündelik gelen durumlarda bile mercek altındaymış gibi hisseder. Arabada çalan bir şarkıya eşlik etmek, arkadaşlarıyla oyun oynamak, sınıfta parmak kaldırmak bile onun için çok yoğun bir enerji isteyen iştir. Zihninde öncesinde defalarca düşünür. Ya parmak kaldırdığımda yanlış şeyi söylersem? Sesim titrerse? Ya benimle dalga geçerlerse?…

Endişeye Sebebiyet Veren Ebeveyn Davranışları

Sosyal Kaygı

Hiçbir psikolojik bozukluğun veya fobinin tek bir sebebi olduğu söylenemez. Travmatik, genetik, fizyolojik bir çok sebepten kaynaklı olabilirler. Fakat Çocuklarda sosyal anksiyete oluşumunda etkisi olan bazı ebeveyn davranışları vardır.

Bunlardan biri aşırı kontrolcü anne ve babaya sahip olması. Özgürlüğü sınırlanan ve her kararı onun yerine verilen çocuk sosyal ortamlarda kendini gösterecek güveni bulmakta zorlanır. Ayrıca ‘’aman kızım sen tek gidemezsin’’ , ‘’oğlum bisiklete binersen düşüp bacağını kırabilirsin’’, ‘’geç dönme dışarısı çok tehlikeli’’ gibi cümlelerle çocuk korunmaya çalışılsa da, bazen dışarıdan ve diğer insanlardan korkmasını tetiklemiş olabiliyor. Bir süre sonra çocuk ebeveynlerin felaket senaryolarını içselleştirmiş oluyor ve artık kendi kendine de bu endişeleri hissettirebiliyor.

Sosyal fobisi olan çocuk ne korkularının üstüne zorla itilmeli, ne de kaçınma davranışı aşırı yüreklendirilmeli. Stres yönetimini ve otomatik düşüncelerini çözümlemesi için zaman verilmeli veya bir ruh sağlığı çalışanından destek alınmalı.

Sosyal Kaygılı Birey Ne Yapabilir?

Pek çok psikolojik bozuklukta olduğu gibi sosyal kaygı tedavisi için de iki yol vardır. Alanında uzman bir psikologdan psikolojik danışmanlık almak veya ilaç tedavisi. Bazı vakalarda psikoterapi tek başına yeterli olurken, uzman görüşüne göre ilaç tedavisi ile eş götürülebilir.

Özellikle EMDR tedavisi psikologların en sık tercih ettiği tedavi yöntemlerinden. Mindfullness ve meditasyon gibi yöntemler de kaygının rahatlamasında olumlu sonuç alınan başka seçeneklerdir. Bireyin terapiye tavrı, tedavi olma isteği ve ruh sağlığı uzmanının uyguladığı yönteme göre iyileşme süreci uzayıp kısalabilir.

Anksiyete kötü veya olumsuz bir duygu değildir. Duygularımızın hiçbiri değildir. Üzülmek de yerine göre gerekli, sevinmek de, korkmak da, kaygılanmak da. Kaygılarımız ve korkularımız gerektiği yerde devreye girdiğinde bizi hayatta tutarlar. Örneğin, karşıdan karşıya geçerken size bir arabanın çarpmasından endişe etmezseniz muhtemelen sağa ve sola bakmadan geçerdiniz. Kaygı ve korku sizi tehlikelerden korumak için zihnin kendini koruma şeklidir. Duygularımız yerinde olduğu zaman oldukça kıymetli. Ama tehlike korkusu ve sürekli savaş kaç modunda bekleyişte olmak artık kendini korumaktan çıkmıştır. Realistliğini yitirmiş bir durumdur. 

Sosyal kaygı tedavisinde ve sürecinde son yıllarda ilerleme kaydedilmiş olsa da, hala uzun bir yolu var. Yapılması gereken hissettiğimiz duygular için kendimizi yargılamak değil, duygularımızı ve bu duyguların hangi düşünceden geldiğini anlamaya çalışmak.

Kaynakça

Dilbaz, N. (2000). Sosyal anksiyete bozukluğu: tanı, epidemiyoloji, etiyoloji, klinik ve ayırıcı tanı. Klinik Psikiyatri Dergisi, 3(Supp: 2), 3-21.

Küçükparlak, İ., Karaş, H., Kaşer, M., & Yildirim, E. A. (2021). Sosyal Anksiyete Bozukluğu Hastalarında Zihin Kuramı ve Bağlanma Özellikleri ile Hastalık Şiddeti Arasındaki İlişki. Noro-Psikyatri Arsivi58(1), 63-67.

Dilbaz, N. (1997). Sosyal fobi. Psikiyatri Dünyası1(1), 18-24.

Sungur, M. Z. (2000). Bilişsel-davranışçı yaklaşımlar ve sosyal fobi. Klinik Psikiyatri Dergisi3(2), 27-32.

Türkçapar, M. H. (1999). Sosyal fobinin psikolojik kuramı. Klinik Psikiyatri2(4), 247-253.

Kapak illüstrasyon: Jasmine Parker

Psk. İrem Erdoğan

Merhaba, ben Psikolog İrem Erdoğan. 22 yaşındayım. Kendimi bildim bileli psikoloji alanına duyduğum ilgi sonucu, T.C. Maltepe Üniversitesi’nde Psikoloji (İngilizce) Lisans eğitimi aldım. Onur derecesiyle mezun oldum. Bu dönem içerisinde Bilişsel Davranışçı Terapi, Cinsel Terapi başta olmak üzere birçok eğitim aldım. Şu an ise Okan Üniversitesi’nde Klinik Psikoloji üzerine yüksek lisans yapmaktayım

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir