Edebiyat

Ten ve Taş: Batı Uygarlığında Beden ve Şehir

Ten ve Taş, Richard Sennett’ın, insanların bedensel deneyimleri perspektifinden kent tarihine bakış niteliğindeki eserini inceledik.

Kent yaşayışı içerisindeki etkileşimlerimizi düşünelim. Çalışma formlarımız, kültürel aktivitelerimiz, eğlence tercihlerimiz ve kategorilendiremediğimiz birçok unsur mevcut.

Bütün bunların kent yapısı ile ilintisi toplumsallık noktasında belirleyici rol oynar. Bu belirleyicilik karşılıklıdır. Kentin yapısı bu unsurları şekillendirdiği gibi, bu unsurlar da kentin yapısını şekillendirmektedir. Bu durum aslında, birçok farklı disiplinde yapılan çalışmalar ile de ortaya konan bir ilişkidir. Hatta bireyin, gündelik etkileşimlerini değerlendirerek de farkına varabileceği gerçeklerdir bunlar.

Ten ve Taş eserinin önemi ise, toplumsallık bağlamında belirleyici ve formatif etkileşim alanı olan kent kavramı ile bedensel varoluş arasında ilinti kurmasından kaynaklanır.

Fiziksel özelliklere ve duyumlara yüklenen anlamın mimaride, şehir tasarımında ve planlama pratiklerinde nasıl tezahür ettiğini Ten ve Taş eserinde ortaya koymakta Sennett. Bu ortaya koyuş bizlere, indirgemeci tarihsel yaklaşımın ötesine geçmeyi sağlar.

Tarihi farklı bir gözden okumaktır aslında. Nitekim bu farklı perspektiften bakışlara kitaptan örnekler vereceğiz yazının devamında.

Bu tema üzerinden Sennett, Antik Yunan’dan modern dönem New York’una bir izlek oluşturmuştur. Bu izlek, insanların kendi bedenlerine dair deneyimleriyle yaşadıkları mekanlar arasındaki ilişkiyi gözler önüne seren dönüm noktalarına odaklanıyor daha çok. Gelin biz de bu ilişkiyi daha iyi kavrayabilmek için mevzubahis dönüm noktalarına göz atalım.

Beden ve Toplumsallık

Toplumsallık kavramını ele alırken oluşturulan sınıflandırmalardan birisi de modern ve modernite öncesi toplum ayrımıdır. Aslında bu ayrımın bizatihi kendisi de modern mantığı sergiler. Nitekim müphemliği ortadan kaldırmak için bölen, düzenleyen, sınıflandıran modern aklın ve modern pratiğin merkezi çatısı ikiliktir (Bauman, 2014, s. 29).

Peki, modern toplum ile modernite öncesi toplum arasında mutlak bir uçurum mu vardır? İşte Sennett, tam bu noktada geçmiş ile günümüz arasında bir uçurum olduğu şeklindeki hissi sorgulamak ister (Sennett, 2022, s.16).

Bu hissi sorgularken de, bedenin toplumsal yaşam içerisindeki varoluşunu ele alır. Bu ele alış bize, modernite öncesi toplumların yalıtık mitolojik unsurlar olmadığını gösterir. Bilakis, bedene dair yaklaşımlar modernite öncesinde de, modern dönemde de belirleyici etken olmakla bu iki dönem arasında bir örüntü oluşturmamızı sağlar.

Ten ve Taş eserinde, ilkin günümüzde bedenin varoluşuna dair spesifik bir örnek üzerinden serimleme yapar Sennett. Vietnam Savaşı sırasında sol eli parçalanmış bir arkadaşıyla, teması savaş olan kanlı bir filme giderler. Filmi beğenip alkışlayan seyirciler ise, filmden sonra Sennett’in metal protezli arkadaşını gördüklerinde yanlarına dahi yaklaşmazlar.

Bu durumu değerlendiren Sennett, salt seyredişin pasifleştirici etkisine değinir. Vekaleten yaşanan şiddet deneyiminin ise seyirciyi gerçek acı karşısında duyarsızlaştıracağını belirtir. Bu seyirci, salt sinema seyircisi de değildir. Bizzat insanın da metalaştığı ve seyirlik nesneye dönüşebildiği etkileşim çerçevesinde seyirci, bütün toplumdur aslında.

Modern dinamiklere içkin olan serilik, süreklilik; salt hareketin makbul hale gelmesi gibi unsurlar modern dönem tasarım ve etkileşimlerinde; yani hem yapı hem de toplum mühendisliklerinde “dirençten kurtuluş”u ön plana çıkarmıştır.

Bu durum da uyarılmayı asgariye indirgeyen bir ilişkiselliği meydana getirir ve pekiştirir. Aynı zamanda “dokunma korkusu” da bu çerçeve ile birleşir. Etrafı çitlerle çevrili, sıkı koruma altındaki mahallelerin/sitelerin iyi hayat imgesi olarak kabul gördüğü günümüzde düzen tam olarak temastan yalıtık olmaktır. Düzenin temasla sağlandığı toplumsal yapıların varlığı ise bize karşılaştırmalı bir analiz imkanı sunar.

Dönüm Noktaları

ten ve taş

Kendinizi Perikles dönemi Atina’sında hayal edin. Bedeninizin duyumları, polis denen büyük kolektiviteye ait olmakla şekilleniyor. Şehrin yapılanışı, yurttaşın bedeninin evi olarak kurgulandığı için etkileşim oldukça yoğun.

Güdük bir analoji olacak ama, ev içi alışkanlıklarınızı şehir içerisinde gerçekleştirdiğinizi hayal edin. Nitekim şehrin ev olarak algılanışı, bu dönemdeki teşhirin de mantıksal arka planını yansıtır. Daha önce Efes Antik Kentine gittiyseniz mesela, oradaki umumi helaları bu bağlamda gözünüzün önüne getirebilirsiniz. ,

Bu biraz kitsch bir örnek oldu. Verilecek daha kritik örnekler mevcut. Popüler bir örnek olarak, tiyatro yapılarını verebiliriz. Ya da hepsinden daha önemlisi ve dönemin simgesi olarak Agorayı da örnek olarak verebiliriz.

Halkın (demos) iktidarı (kratos) ile devinen bir yönetim ilişkisi (demokratia – demokrasi) çerçevesinde, bu büyük yapının aktif bir parçasısınız diyebiliriz. Tabi burada salt güzelleme de yapamayacağız. Zira toplumsal rasyonalizasyon noktasında önemli bir yeri olan vücut ısısı bağlamında keskin hiyerarşiler mevcut.

Cinsel ayrımlar, efendi-köle ilişkileri bu vücut ısısı parametresi ile meşrulaştırılmakta. Tahmin edebileceğiniz gibi erkek bir yurttaşsanız vücut ısınız yüksek; bu çerçevenin dışında iseniz de vücut ısınız düşük. Bu rasyonalize etme bağlamı çok önemlidir.

Doğrulanabilir toplumsal ilişkilerin oluşturduğu örüntüleri ele aldığımızda, bu örüntüleri bir araya getirerek gördüğümüz mantık (logos)’tan bahsediyoruz. Bu mantık olgusunun önemi, bütün dönemlerde, toplumsal ilişkilerin mantıksal bir çerçeveye oturtularak meşrulaştırılışını görmemizden kaynaklanır. Daha önce bahsettiğimiz “dönüm noktaları” da bu bağlamda ele alınmaktadır nitekim.

İktidar Takıntısı

Hadrianus dönemi Roma’sını ele alan Sennett, iktidar olgusunun kamusal alanda ve yapılarda pekiştirilişini örneklendirir. Bu durum, düzenin salt somut düzlemde, yani taş ile tesisini yansıtması açısından önemlidir.

İmparatorluk, yapılan yapılar ile tebanın nezdinde meşruiyetlerini inşa etmiştir. Yayılmacı politikasında, imparatorluğun fethettiği her yerde kendi şehir ızgara planını uygulaması da imparatorluk kültünü yansıtır.

Kısacası Romalılar bakarak inanmış ve itaat etmişlerdir diyebiliriz Sennett’in tabiri ile. Shakespeare’in daha sonraları “bütün dünya bir sahnedir” diye çevireceği teatrum mundi tabirini Romalılar’a borçluyuzdur (Sennett, 2022, s.84). Ve bu tabir, kent ve beden deneyimlerinin birebir teatralize edilmesini yansıtır.

Pagan Roma’nın mevzubahis “bak ve inan” ile “bak ve itaat et” buyrukları; Hristiyan öğretisi ile aşınmıştır diyebiliriz. Zira Hristiyanlıkta dışsal yapılardan ziyade içsel ışık ön plandadır. Tanrı’nın Işığı olarak adlandırılan bu unsur ise mekânsal bir olgu değildir.

Cennetten sürgün edilmeyi yansıtacak şekilde Hristiyan kişi kendisini köksüzleştirmiştir. Hristiyanlığın varlığının bu temerküzü, şehre ve bedene bakışta önemli değişikliklere; dolayısıyla toplumsallıkta da değişimlere neden olduğu için önemlidir.

Hristiyan bedeni arzuyu aşmalı, kamusal iktidar kültünü reddetmeli, zaman içinde bir hac yolculuğu yapmalıydı. Lakin belirtmek gerekir ki, MS 313 yılında Konstantinus’un Milano Fermanı ile Hristiyanlık yasal bir din haline gelmiştir. Sonrasında ise kamusal bir güç haline gelen Hristiyanlık kendisi iktidar kültlerini de oluşturmaya başlayacaktır enikonu.

Kent Havası Özgürleştirir

Özellikle 13. Yüzyıldan itibaren, toplumsal ilişkilerde önemli bir aktör sahneye çıktı. Bu da dönüşen ekonomik ilişkilerdi. Weber’in deyişi ile, siyasi insan olan antik dönem yurttaşının aksine ortaçağ yurttaşı enikonu iktisadi insan olmuştur.

Bu durum, üretim, teşhir ve alışveriş mekanı olan bir kent yapısı oluşturmuştur. Özgürleştiren kent havası, işte bu yeni kentlerin havasıydı aslında. Elbette daha detaylı bakıldığında, ücret ve mübadele ilişkilerinin özgürleştirici etkiden ziyade daha yaygın olarak bir tahakküm ilişkisini de tesis ettiğini belirtmek gerekir.

Pazar yerleri, panayırlar gibi teşhir ve mübadele alanlarının yanı sıra bizzat sokaklar da alışveriş bağlamında yapılanmıştır. Bunların yanında lonca ve şirket gibi ekonomik yapılanmalar da toplumsal alanda öne çıkmaya başlamıştır.

Bu durum, toplumsal ilişkilerde mekan ve zaman olgularının, ekonomik mekan ve ekonomik zamanlara dönüşmesini yansıtır. Daha da önemlisi, enikonu gelişen bir homo economicus’un varlığı söz konusudur. Bu varoluş, ekonomik bireyin kendi kendisinin şeytanı oluşunu da yansıtır. Kendi kendisinin şeytanı olur zira hem Hristiyan cemaat ilişkilerindeki merhamet tandansını erezyona uğratır, hem de ekonomik rekabet içerisinde kendi kendisini de tahrip eder.

Ekonomik ilişkilerin temel belirleyici olması durumu, farklı tahakküm ilişkilerine de neden olmuştur. Nitekim, özellikle 15.yüzyıl itibariyle ekonomik bir merkez haline gelen Venedik’te Hristiyan cemaatinin Yahudileri gettoya kapattıklarını görürüz. Bunu rasyonalize ederken de Yahudiler bulaşıcı hastalık taşıyan bedenlere sahip olmakla ve ahlak bozukluğu ile özdeşleştirilmişlerdir.

Bırakınız Yapsınlar, Bırakınız Geçsinler; Bırakınız Dolaşsınlar

Ten ve Taş eserinde, beden ile toplumsal ilişkiler arasındaki ilintiyi çok net şekilde ortaya koyan bir diğer dönüm noktası ise yeni beden kavrayışlarının modern kapitalizmin doğuşuyla örtüşmesinde görülebilir. Bu dönem aynı zamanda bireyci dönüşümün doğuşu ile de örtüşür.

William Harvey’nin kan dolaşımı hakkındaki keşifleri bu bağlamda çokça önemlidir. Harvey, canlılığın kan dolaşımı ile sağlandığını açıkça ortaya koymuştur. Bu keşfin yol açtığı en önemli analoji ise, toplumsal yaşamın canlılığının da dolaşım ile sağlanacağı fikridir.

Dizginlerinden kurtulmuş, belirli bir yabancılaşma ile uzmanlaşma edinmiş homo economicus’un toplumda kolayca dolaşabilir olma özelliği en önemli özelliği olarak görülmüştür nitekim. Adam Smith’in Ulusların Zenginliği isimli eserinde serbest emek ve mal piyasasındaki dolaşımının hayati önemini irdeleyişi de beden içinde serbestçe dolaşan kan analojisinin izlerini taşır.

Elbette, Smith’in ve diğer dönemdaş düşünürlerin Aydınlanma’ya özgü bakış açılarının oldukça iyimser olduğunu da belirtmek gerekir.

Bedene ve toplumsallığa bakışa dair bu dönüşümler ve gelişmeler proleter beden ve kent üzerinde baskıcı ve dönüştürücü etkiyi yoğunlaştırmıştır. Proleter beden enikonu mekanik olarak rasyonalize edilmiştir.

Nitekim kapitalizmin ürettiği ilk makinenin buhar makinesi olmadığını, bizzat insan bedeni olduğunu Caliban ve Cadı incelememizde irdelemiştik. Bunun yanında, sağlıklı bir beden için terleme ne denli gerekliyse, sağlıklı bir şehir için de terleme ve nefes almanın o denli gerekli olduğu görüşünden hareketle dolaşıma dayalı şehir yapılanmaları gelişmiştir.

Kitlelerin Hareketinden Şehir Bireyciliğine

Hareket unsurunun ön plana çıkışı, kitlesel hareket bağlamında da ele alınmalıdır. Nitekim dolaşımın zenginliği belirli bir grubun elinde temerküz etmiştir. Lakin fiziksel şehre yayılan bu zenginlik halk kitlelerinin hayatına nüfuz etmemiştir.

Bu durum, kalabalıkların hareket edişinin önemli bir devindiricisidir. 1789 Ekim’indeki büyük ekmek ayaklanması bu bağlamda önemli bir örnektir. Hatta diyebiliriz ki, hareket sözcüğünün kendisi bile bu süreçte kolektif bir çerçevede devrimin ateşi içerisinde sınanacak bir anlam kazanmıştır (Sennett, 2022, s.252).

Fransız Devrimi

Ten ve Taş eserinde Sennett, kitle hareketliliğini irdelerken inceleme bağlamı olarak Fransız Devrimi’ni seçmiştir. Fransız Devrimi sürecinin kritik yanı, salt bir iktidar makinesinden ziyade bir yurttaş yaratma süreci oluşundan kaynaklanır. Bu yaratım sürecinde toplumsal roller, şehir mekanları, kültler yeniden inşa edilmiş ya da düzenlenmiştir. Örneklendirelim.

Yeni cumhuriyet rejiminde Marianne figürü ile Cumhuriyet Fransası’nın bağrını bütün Fransızlara açtığı imgelemi oluşturulmuştur. Kadının besleyici gücünden analoji yapılarak oluşturulan bir imgelemdir. Bu imleyiş kadın ve erkeğin toplumsal rollerinin oluşturulmasında önemli bir göstergedir. Bu gelişme annelik devrimi olarak da adlandırılır.

Mekansal bağlamda, özgürlüğü imleyecek şekilde geniş hacimli alanlar oluşturulmuştur. Nitekim Devrim tarihinde meydanların varlığı önemli bir yer tutar. Burada, geniş özgürlük alanlarının varlığı noktasında bir özgürlük idealizmiyle beraber iktidar olgusunu da değerlendirmek gerekir.

Zira Devrim tarihi içerisinde, bu büyük kamusal alanlarda yurttaş kalabalıklarının pasifleştiği de gözlemlenmektedir. Aynı zamanda bu geniş mekanlar, gözetimi de kolaylaştırmaktaydı.

Bu meydanlarda, özellikle Devrim sürecinde bir süreklilik haline gelen idamlar da kamusal bir disiplin mekanizması görevi görmüştür. Devrim’in kendi çocuklarını yemesi gerçeği karşısında direniş yasaklanmıştır.

Bunun yerine yeni kamusal kültleri oluşturacak ve pekiştirecek festivaller düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler halkı seyirci haline getiren ve Devrim iktidarının yurttaş yaratım sürecinin temel dinamiklerinden olan yabancılaşmayı pekiştiren unsurlar olmuşlardır.

Bireyci Toplum

Özellikle 19. Yüzyıl itibariyle kent mekanında bireyci ilişkiler yoğunluk kazanmıştır. Şehir planlamalarında serbestçe hareket eden kalabalıklar gözetilmiştir. “Bu durum, kolektif hareket edişi önleme amacını güden bir gelişmeydi” der, Sennett. Nitekim salt hareketin olumlandığı bir yapılaşma içerisinde beden, içinde hareket ettiği mekandan ve diğer bedenlerden enikonu kopmuştur.

Aydınlanma düşünürlerinin, kentte sağlanan dolaşımın bireyin uyarımlarını artıracağı yönündeki tasavvuru bu dönemde tersine dönmüştür. 19. Yüzyıl şehircileri, bireylerin hareket yoluyla kalabalıktan korunacağını tahayyül etmişlerdir (Sennett, 2022, s.291). Bu tahayyülün aslında Fransız Devrimi ile 19. Yüzyıl devrimlerinin bir bakiyesi olduğu söylenebilir. Kalabalıktan yalıtık olma birey için idealize edilmiştir diyebiliriz.

Şehir bireyciliğinin artışı sürecinde yalıtık konfor araçlarının ortaya çıkışı, ya da toplumsal etkileşim alanlarının yalıtık bir konfor dinamiği ile düzenlenişi bu bağlamı pekiştiren gelişmelerdir. Konfor alanları, yapısal olarak yalıtıklaştırılan kent alanlarının içselleştirilmesini sağlamıştır.

Farklılık ve Kayıtsızlık

ten ve taş

Ten ve Taş eserinin son bölümü olan Sivil Bedenler’de Sennett, örneklem olarak 20.yüzyıl sonundaki New York’u ele alır. Dinamik yapılanma sebebiyle farklı toplumsal temas noktalarının varolduğundan söz eder.

Lakin dolaşım idealizminin çıktılarının modern şehirde hıza, kaçışa ve pasifliğe evrildiğini ifade eder. Bu dönüşüm, mekanların ve dolayısıyla ilişkilerin standardize olmasına neden olmuştur. Her ne kadar hareket unsuru yoğun olsa da, bu monoton bir harekettir.

Giderek yoğunlaşan bireycilik ortamında ise kentli bedenler birbirlerine yabancılaşmışlardır. Adeta aynı kentte farklı kaderler yaşar hale gelmişlerdir. Kent, farklılıkları barındırmaktadır. Lakin bu, kayıtsız bir biraradalıktır.

Uyarımsızlık

Biraz hayal edelim. Canınızın çok sıkkın olduğunu ve bir yerde oturduğunuzu düşünün. Birisinin gelip, “sizi çok hüzünlü görüyorum,” diyerek size teveccüh göstermesi garip gelir değil mi?

Yahut o gün güzel bir kombin yapmışsınızdır. Ve birisinin “tarzınızı çok beğendim,” demesini de garipseriz. Ya da gayet “sıradan” bir haldeyken de birisinin size “bugün denizin turkuaz tonu ne hoş,” demesi de oldukça garipsenir. Ben bunları niye sıraladım şimdi?

Gündelik yaşamdaki palyatifliği vurgulamak istedim aslında. Evet, paltayiflik olarak nitelendirdim. Zira kişi, etrafını bir imge repertuarı aracılığıyla tarayarak, çevreyi basit temsil kategorilerine tabi tutarak ve benzerlikle farklılığı kıyaslayarak kent deneyiminin karmaşıklığını azaltır (Sennett, 2022, s.329).

Bu durum aslında, Goffmann’ın da belirttiği gibi “savunma amaçlı uyarımsızlaştırma”dır. Evet, bu duyarsızlığı, karmaşık kent yapısı içerisinde savunma çerçevesi olarak ele alabiliriz. Ama bu, durumun duyarsızlaştırıcı oluşu gerçeğini değiştirmez. Halbuki ortak bir yaşamda duyarlılık, temel gereksinimlerimizdendir.

KAYNAKÇA

  • RICHARD SENNETT, TEN VE TAŞ, METİS YAYINLARI, İSTANBUL, 2022
  • ZYGMUNT BAUMAN, MODERNLİK VE MÜPHEMLİK, AYRINTI YAYINLARI, İSTANBUL, 2014

Mahmut Ziya Yılmaz

Yüksüz miktarda borç verdim Hayatın tefesinde İşleyen sabanda kendim Ve kendimden sabana tarla Yetişen bir ben vardım Ve yetiştiren bir nadas Tek koşulmuş öksüz mü Yoksa öküz müydü Bilemedim Ve renkleri kör edip Yeşili kırmızıya Doğruyu yanlışa Oluru olmaza kattım Mevsimleri de rayından çıkardım Adem-i merkeziyet için Adem’in elması için Aslında daha çok Yutkunurken beliren Adem elması için Ve belki de aslında Fayrapziya için

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir