Edebiyat

skyscrapers et spatia I-II

I- gökdelenlerin gökyüzüne tırmanan tepe noktaları
akşam karanlığında bir dal sigaranın ucundaki yangın parlıyor. parlıyor, parlıyor, ezile ezile sönerken dumanı buz gibi havaya karışıyor. kulaklarımda cascade çalıyor. bazı duygular yakınlaşıp boğazıma dayanırken öbürleri göğsümün üzerinden kalkıyor, “bize müsaade” diyerek. sıcacık bir koltuğun simsiyah derisine sokulup sığınıyorum. önümdeki ahşap sehpada frambuazlı turtalar. tadı hâlâ ağzıma dağılıyor. bu koltuğa daha önce oturduğum anı düşlüyorum. bu koltuğa daha önce oturan birine bütün içtenliğimle gülümsediğim anı ve gülümseyişimin onu şaşırtacak derecede büyük oluşunu. başımı geriye yasladığımda gökdelenlerin gökyüzüne tırmanan tepe noktalarıyla bakışıyorum. her bakışımda hava biraz daha kararıyor. biraz daha şarkı, biraz daha duman kokusu, biraz daha bayatlamış çay, biraz daha parmak izi. nereye dönsem onu görüyorum. içimde bembeyaz tabaklar kırılıyor. bartu küçükçağlayan gibi her seferinde ihtimallerin heyecanına üzülüyorum. duygularımı kömürlüğe itiş kakış kapatırken kapkara olmuş yüzümü, ellerimi göstermemeye çabalıyorum. gülümsüyorum onun için. sonra birkaç şaka yapıyorum, pek de yersiz. kucaklaşırken tozum kirim ona bulaşmasın istiyorum. bir cümleye eşlik ediyorum düşünmeden. kollarımı ondan ayırırken sendeliyorum ve sağ omzuna tutunuyorum. biri bana sarılırken hiçbir zaman kolları nerede duruyor, ne kadar sıkı sarmalıyor beni, çenelerimizi nereye yaslıyoruz anlamıyorum. buna hiç dikkat edemediğime içerliyorum. geriye çekildiğim o ilk iki saniyede belimdeki baskıyı hâlâ hissediyorum. arkamı döner dönmez ifadem değişiyor. yine hikâyelerin içinden geçiyorsun, diyorum kendime. nefesini düzenle veya düzenleme, boş ver. yıkıl istersen. ama bil ki hikâyelerin içinden geçiyorsun. bu iki taraflı bir mesele. hem kendin, hem onlarla ilgili bir mesele. ama sen bu dünyada hikâyelerin içinden geçiyorsun.
18 aralık 2022.

II- bir boşluğun her nasılsa sıkıca kavrayışı
bir boşluğun her nasılsa sıkıca kavrayışında hem boğulan hem özgür kalan ruh. nereye gideceğini ve ne olacağını tayin etme hakkı verilmiş; ama bugüne kadar hiç verilmemiş bir haktı bu. şimdi ne değişti? olması gerekenlerin konforuna kapılıp benliğiyle araya koyduğu mesafe niçin kapanıyor? niçin kendiyle karşı karşıya kalıyor? kendini savunmak, kendini anlamak, kendini bulmak, kendini bilmek, kendini tanımak, kendini sevmek, kendini eleştirmek, kendini özlemek, kendini beslemek, kendini korumak hep ona düşüyor şimdi. bugüne değin öğrendikleri bir anda geçerliliğini yitirdi. bulanık, açık pembe, yapışkan bir hülyadan uyanır gibi oldu; parmaklarının ucunda meyveli sakız gibi uzayıp duran düşünceler. sakız artık meyveli değil karbonatlı. renkler eski hâline dönmüş: gerçeğe. dilinde karbonatın mayhoşluğunu duyuyor. birkaç çiğneyişten sonra şekeri kaybolan meyveli sakızın samimiyetini sorguluyor şimdi. alacalıydı dünya. ama büyüdün. yine alacalı dünya. göresi gözü yok, fark burada. dünya birileri için hâlâ alaca. dünya birileri için hâlâ çilekli, karamelli, ballı kaymaklı. ama öyle değil. yapılması gerekenler yapıldı çoktan. geriye hiçbir şey kalmadı elinde. seni hiçbir yere hiçbir kimse bağlamıyor artık. ne istersen o olabilirsin. nereye istersen oraya gidebilirsin. herkes bunu bekliyor senden. sonsuz bir boşluğun her nasılsa sıkıca kavrayışında hem boğulan hem özgür kalan ruh. sonsuz bir boşluğun, nasıl olur, sıkıca kavrayışında hem boğulan hem özgür kalan ruh; nereye dönse aynalarla karşılaşan. aynada gördüğü çıplak yüz, çıplak beden… peki ya bu başın içindekiler kimden, kimlerden, nerelerden devşirme? nasıl bulacaksın, nereden bileceksin? bu boşluğun pek tabii sıkıca kavrayışında hem boğulan hem kaybolan ruh. demem o ki boşluğa yeni bir ad bulunmalı.
1 ekim 2022.

Benan Çelik

24 Mart 2000 tarihinde İstanbul’da doğdum. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Kazan Kültür ve Tabure Kültür Sanat dergisinde içerik üreticiliği yapmaktayım. Çocukluğumdan beri yazı yazmaya tutkunum; şiir, öykü, deneme, makale, şarkı sözü ve film senaryosu gibi türlerde ürünler veriyorum. Dünyayı sinematik değer uğruna romantize ediyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir