Edebiyat

Pınar Kür: Yarın Yarın ve İnatla Yaşamak

Pınar Kür, Cumhuriyet Döneminin en önemli yazarlarından. Yarın Yarın ise Pınar Kür’ün yayımlanan ilk romanı olma özelliğini taşıyor. Yarın Yarın hakkındaki incelememiz sizlerle.

İncelemeye geçmeden önce biraz kitabın yazarı Pınar Kür’den bahsedelim. Pınar Kür’ün babası öğretmen Behram Kür, annesi ise yazar İsmet Kür. Pınar Kür’ün teyzesi, şair ve yazar olan Halide Nusret Zorlutuna, kuzeni de romancı Emine Işınsu. Sanatın ve edebiyatın bu kadar yakınında büyümesi Kür’ün bu alana yönelmesinde elbette etkili olmuştur. Nitekim konuşmalarında da bu duruma sıkça değinmektedir kendisi.

Eğitim hayatını Türkiye, İngiltere ve New York üçlüsü içerisinde geçiren Pınar Kür; roman, hikâye ve çeviri türünde eserler vermiştir. Onun üretim hayatı her zaman “cesur” olarak tanımlanmıştır. Yazarın Yarın Yarın (1976) dışında kaleme aldığı eserler ise şöyle:

  • Küçük Oyuncu (1977)
  • Asılacak Kadın (1979)
  • Bir Deli Ağaç (1981)
  • Akışı Olmayan Sular (1983)
  • Bitmeyen Aşk (1986)
  • Bir Cinayet Romanı (1989)
  • Sonuncu Sonbahar (1992)
  • Hayalet Hikâyeleri (2004)
  • Beşpeşe (2004)
  • Cinayet Fakültesi (2006)
  • Aşkın Sonu Cinayettir (2016)
  • Sadık Bey (2016)

Yarın Yarın‘a Genel Bakış

Pınar Kür

Yarın Yarın, 1976 yılında yayımlandığı zaman dönemin yazın hayatında büyük etki uyandırmıştır. Nitekim bu etki yazara oldukça beğeni getirmiştir. Fakat aynı zamanda soruşturmalara uğrayıp eserin toplatılmasına da neden olmuştur. Yarın Yarın‘ın 12 Mart sürecini öne çıkarması, burjuvanın, siyasal ve toplumsal çalkantıların yaşandığı 1970’ler Türkiye’sinin anlatılması bu duruma sebep olmuştur diyebiliriz. Fakat daha yakından baktığımızda, aslında romanda toplumun onayladığı insan türünü benimsemek, ona göre yaşamak yerine, hayatını ve benliğini bireysel tercihleri ve kararları üstüne kurmak isteyen karakterler karşımıza çıkar: Seyda, Selim, Aysel ve Oktay.

Ancak toplumdan bağımsız yaşamaları imkânsız olan bu karakterler çevrelerinden kopamazlar. Yazar, okuyucusuna bu çatışma üzerinden kurgusunu sunar. Onlar çevrelerinin dayattığı sosyal karakter ile bireysel karakterleri arasında sıkışırlar ve bocalarlar. Sosyal çevreleri ile uzlaşamadıkça bireysel tercihleri konusunda da başarılı olamazlar. Bu beklentiler ve duyulan arzuların imkânsızlığı, sıkışıp kaldıkları meselelerdir. Bir burjuva çocuğu olarak tanımlanan Seyda’nın eşi Oktay, yine bir burjuva ailesine mensup. Fakat bu ailenin görüşlerine zıt Selim ve hayat kadını Aysel, sınıfsal ayrıma işaret eder bir şekilde eserde karşımıza çıkan diğer karakterler. Gelin, karakterlerimizi yakından tanıyalım.

Yarın Yarın‘ın Odak Noktası Seyda…

Ailesi, ailesinin belirlediği ve ona hazır bir şekilde sunulmuş sosyal çevresi ile Seyda romanın merkezinde bulunan bir karakter. Bu yönleriyle de eserde toplumdaki mevcut sınıfsal kutuplaşmayı açığa çıkarmakta. Böylelikle, eserde kendi içinde çıkmazlar ve kırılmalar yaşayacak biri olarak da yer alıyor Seyda. Pınar Kür, yarattığı Selim, Oktay gibi burjuva karakterleri arasında özellikle bu kadına odaklanmıştır.

Öğretmen anne babanın tek kızıdır o. Doğru dosdoğru bilinmiş düzende büyük bir özenle ve öz değerinden başka hiçbir değeri önemsemeyecek biçimde yetiştirilmiştir Seyda. Hep daha fazla alkış bekleyerek her daim başarıdan başarıya koşan kız, bu başarı konusunda anne ve babasına karşı tedirginlik duysa da okul hayatı boyunca sınıf arkadaşlarından bilgi konusunda her zaman ayrılmıştır. Ailesini hayal kırıklığına uğratmamıştır böylelikle. “Tüm evren sayılacak, sevilecek yalnızca üç kişi vardı; gerisi yardımcı öğe, süs öğesi ya da kısa bir süre için, o da güçlükle katlanılabilecek geçici gerekli öğelerdi.” (Kür, 2017, s.100) düşüncesi içinde geliştirilecek, büyütülecek ve pekiştirilecektir Seyda zamanla. Fakat üniversite hayatında başarısız olur. Bunun üzerine, üniversiteyi bırakır. Ardından kendisi gibi tanınmış bir ailenin çocuğu olan Oktay ile evlenir.

Büyüdükçe güzelleşti Seyda. Hiçbir zaman okul güzeli, hatta sınıf güzeli bile seçilemezdi ama bakanı bir daha baktıracak bir çekiciliği vardı. Buna karşın, uzun süre erkek arkadaşı olmadı. Okulda kızların birbirlerine anlattıkları sevda öykülerinin dışında kaldı hep. Herkesin gittiği çaylara, partilere o da gidiyordu ama nedense kendisini beğenen oğlanların hiçbirini beğenemiyor, kendi beğendiği çocuklar da ona yaklaşmıyorlardı. Peki Oktay? Oktay neden yaklaştı bana? (Kür, 2017, s.110)

Oktay, Seyda, Aysel Üçgeni

Henüz ikili ilişkileri tanıyamamışken kendisine yakın duran ve bir şeyler hissettiği ilk kişiyle evlenmesi ne Seyda’yı ne de Oktay’ı mutlu eder. Zamanla sevgilerinin geçici ve yapay bir sevgi olduğunun farkına varırlar ve bununla yaşamanın yollarını aramaya çabalarlar. Sevginin artık bir çaba olduğunu hissettikçe de birbirlerinden o kadar uzaklaşırlar. Oğulları Gil doğduktan sonra ilişkileri daha da kötüye gider. Oktay, karısına bakarken gözlerinde beliren ve durmadan artan nefreti gizlemez örneğin. Üstelik gizlemek için en ufak bir çaba bile göstermez. Seyda’yı sevmediğini ne kendisinden ne de başkalarından saklamaya niyeti vardır artık. Fakat onun şaştığı şey, Seyda’nın böyle istemeden, aldırmadan, kimsenin suratına bile bakmadan, tüm baştan savmalığıyla çevresindekilerin ilgisini çekebilmesidir.

Buna ne kadar kayıtsız kalsa da, aynı zamanda bu durum onu sinirlendirmektedir de. Sevgisinin birdenbire geçmediğini, evliliklerinin bir dönemine dek bu sevgi nasıl büyümüşse, bir yerden sonra da öylesine küçüldüğünü düşünür. Evlendikten sonra içinde bulunduğu sosyal ortamla da uyuşamayan, benzeşemeyen Seyda, bu uyumsuzluğu şu şekilde belli eder:

Modaya harfi harfine uymaksa örneğin, Seyda’nınki modanın tam tersine gitmekti. Yedi yıldır tanıyordu şu kadını. Yedi yıl içinde milletin saçı uzamış, kısalmış, gene uzamış atkuyruğu olmuş, topuz olmuş, iyice kabarmış, dümdüz bırakılmış, bin bir biçime girmişti. Seyda’nınkiyse hep erkek gibi kısacık kalmıştı. Hemen hiçbir kadının pantolon giymediği yıllarda ayağından pantolonu çıkarmazdı da, bu yaz bir kez olsun giymemişti. Herkesin etekleri dizin altındayken hanım, dizinden bir karış yukarıda eteklerle gezerdi. Saymakla bitecek gibi değildi canım özentileri! Ama başlangıçta Oktay bütün bunların özenti olduğunu çakmamış, Seyda’nın “değişikliği”ne tutulmuştu salaklar gibi. (Kür, 2017, s.29)

Seyda’yı, Oktay’ın parasıyla birlikte getirdiği yaşam biçimi ve bu yaşam biçiminin akıl almaz köreltme yeteneği benliğini sarmıştır artık. Oktay ise gecelerini başka kadınlarla beraber geçirmekte, bunlar arasında en tanınanı Aysel Alman’la ilişki yaşamaktadır. Aysel’in, Seyda’nın kocası Oktay’ın metresi olmasıyla, Seyda ile aralarında iki ayrı sınıfın kadını olma mevzusu karşı karşıya getirilmektedir eserde.

Selim

Eşinin onu aldatmasına karşı bir şey hissetmeyen, ondan bağını koparan Seyda, kendisini oğluna adamıştır. Ama onun da üstüne çok düşüp anne ve babasının ona yaptıklarını kendisi de yapmak istememektedir de. Seyda, bu sıkışmışlığının ve sıkılmışlığının tam ortasında Selim’le tanışır. Selim, Paris’te öğrenim görmekte olan, Oktay’ın uzaktan akrabasıdır. Seyda ile ilk defa Oktay’la gittiği bir gece kulübünde karşılaşır. Oktay Türkiye’ye de yaz tatilini geçirmek için gelmiştir. Selim de tıpkı diğer karakterler gibi zengin ve aynı zamandan tanınan bir ailenin çocuğu. Onun ailesiyle olan ilişkisi de sağlam bir zeminde yer almaz. Çünkü bu ikilinin de dengeli bir birlikteliği yoktur. Annesinin ve babasının değer verdiği kavramlar onun için önemsizdir.

Geçmişte öğrenci olaylarına karışan Selim, 1970-71 yıllarında da yine devrimci faaliyetlerine devam eder. Fakat bu durumunu Oktay’dan saklamaktadır. Seyda ve Oktay’ın evliliklerindeki sorunları ve Seyda’nın çevresinden bu kadar ayrı durmasını hemen fark eder. Aynı zamanda ona karşı yakınlık hisseder. Tanıştıkları anda birbirlerine âşık olan Selim ile Seyda tutkulu ve Seyda’nın yabancı olduğu bir birliktelik yaşarlar. Seyda ve Selim’in yasak aşkının merkezinde gelişen olaylar, Selim’in yalnız kaldığında Fransa’da tanıştığı Josette’den ve sosyalist devrimden etkilenmesiyle yeni bir boyut kazanmaya başlar.

Sosyalist devrim yanlısı Selim, Seyda’nın bu konuda bilinçlenmesini sağlamaya çalışır.

Aynı zamanda devrim sürecine yararlı olacağını düşündüğü işler yapması konusunda onu ikna eder. Selim, suçlunun Seyda’nın kendisi olmadığını, sorunların kaynağının çevresi olduğunu ve çevreyi aşması gerektiği konusunda onu zorlar. Oysa Seyda kendi çevresinden başka bir çevre tanımamıştır. Böyle olsa da o Selim’e güvenir. Adamın dediklerine itimat eder. Fakat 12 Mart’ta Selim kaçıp saklanmak zorunda kalır. Ne yazık ki hayatını kaybeder. Seyda ise aldığı bu haber karşısında kendisini tutamaz ve hastalanır.

Bir şeyler sezen ancak aldatıldığını bu noktada anlayan Oktay, polisin uzun sorgulamalarında eşini ele vermeyip durumu anladığı hâlde hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranır. Bir inat gibi eşinden ve çocuğundan bu noktada vazgeçmez. Her şeyi arkasında bırakıp ülkeden gitmek ister. Tüm bu yaşananlardan sonra Seyda’nın psikolojik rahatsızlıkları olduğuna inanarak İsviçre’ye giderler. Bir süre sonra da geri dönerler. Döndüğünde Selim’in mezarına giden Seyda, onunla uzun uzun konuşur. Bu konuşma o zamana kadar her şeyin farkına varmış ama içinde tutan Seyda’yı ortaya koyar.

Yakın Bakış: Değerlendirme

Anlatımın akıcı olduğu ve okuyucusunu yakalayan Yarın Yarın’da işlenen sosyal ve siyasal konuların yanı sıra Seyda’nın yaşadığı içsel çatışmalar ve kimlik arayışı romanın ana noktalarından. Kurguda bir kadın olarak varlığını okulda, evlilikte, toplumda, sosyal çevresinde ve aşk hayatında sürdürmeye çalışan Seyda okuyucuya verilmekte.

Pınar Kür, toplumsal normlar karşısında ne kadar zor da olsa içten içe kabuğunu kıran ve gelişen, pekişen bir kadın karakter yaratmıştır Seyda ile. Hep onun için hazırlanmış “olmaz”ların veya “olmuş”lukların içinde büyüdüğü için tek başına karar almakta zorlanan biridir. Bu nedenle Seyda için babasından onay almak ve takdir görmek çok önemlidir. Fakat üniversitede derslerinde başarısız olduğunda bu konuda bocalar. Böylelikle dışarıdan gelen ilgiye (Oktay) kayıtsız kalmaz. Onu bu ilgiye çeken hazır yaşantıdan kopmak ve bir şeyler yapabilmek arzusudur belki de. Fakat zamanla sevginin rutine binmesi, iki tarafın da artık birbirlerinde olan kusurları görmesi bu durumu da bozar.

Selim’in Seyda’nın hayatına tam da bu noktada girmesi, onun bakış açısını değiştirmesi ve ona itiraz edip seçim-sorgulama-karar verme alanları sunması onu cazip kılar. Seyda’nın karakteri bütünüyle Selim’le kırılmış veya kurulmuş diyemeyiz. Bu Seyda’nın bu zamana kadar içinde zaten olan bir şeyler yapma arzusuna, bilinçli olmasına ters düşmekte. Selim, Seyda’nın hayatında sadece başka şeylerin de olabileceğini gösteren, buna inanmayan Seyda’nın buna inanmamasına sebep olan şeyin çevresi olduğunu fark ettiren bir karakterdir.

Romanın son kısımlarında ise benliğini kazandığını, dışarıya doğru bir adım attığını ve mutlu olacağına inandığı noktada her şeyini kaybeden bir karakter olarak karşımıza çıkar Seyda. Tüm inanç sistemini yeniden kurmuşken şimdi tek başına mutsuz bir evliliğin ve yabancısı olduğu toplumun ortasında kalmıştır. Ümitlidir ama, yaşamdan ve yaşamın getirdiklerinden alacağı vardır, inatla buna tutunmaktadır:

Herkes kendi yoluna… Herkes. Bir seninle ben kalakaldık orta yerde. Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum… Hâlâ anlamadığım o kadar çok şey var ki… Karamsar değilim, inan. Olmamaya çalışıyorum hep. Yaşamakta direniyorum. Yaşama yapışmak, tutunmak sıkı sıkıya… Zorla, zorlaya zorlaya, inatla, inatla yaşamak… Buydu yapacağım, değil mi? Yapıyorum işte.” (Kür, 2017, s.374)

Kaynakça

  • Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, “Pınar Kür”, erişim: 28.06.2022, http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/kur-pinar
  • Kür, Pınar. (2017). Yarın Yarın. Can Yayınları: İstanbul.
  • Arslan, Deniz Tuğba, Çelik Yakup. “Burjuvazi ve Pınar Kür’ün Yarın Yarın Adlı Romanının Burjuva Kadını Seyda”. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi. 24, 2 (2020): 39-54.

Bahar Bulut

15 Mayıs 2000 tarihinde İstanbul’da doğdum, 2018’de, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde çok istediğim Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım ve tutkum olan edebiyatın daha içinden bir rol almaya başladım. Yine aynı yıl, okulumun tek edebiyat kulübü olan 1002 Şiir ve Masal Kulübü’nde yönetim kurulu üyesi oldum ve ekip arkadaşlarımla birlikte teknik bir üniversitede sanatı ve edebiyatı aşılama çalışmalarında yer aldım. Nitekim kulüpte, yazarları ve şairleri bir araya getirip söyleşi yaptığımız “Hikâye Günü” etkinliğinin 2019-2020 ve 2021-2022 dönemlerinde koordinatörlüğünü üstlendim. Okulun ve kulübün biricik edebî yayını olan “TaşBina Fanzin” isimli fanzinde ilk olarak metin yazarlığı ve editörlük, daha sonrasında ise genel yayın yönetmenliği yaptım. Yazılarımla GEBE, KafkaOkur gibi dergilerde yer aldım. Duygularımı bildim bileli yazıyor ama en çok da okuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir