Sinema

Mickey Mouse Steamboat Willie: Miki Fare ile Tanışma

Mickey Mouse nam-ı diğer Miki Fare, 1928 senesinden bu yana birçok kuşağın çocukluğuna eşlik etti. Walt Disney tarafından yaratılan çizgi film karakteri seyirciyle buluşturan ilk filmi Mickey Mouse Steamboat Willie oldu. Yıllar boyunca karakterimiz renklendirildi, revize edildi. Farklı dönemlerde omuzlarına farklı misyonlar ve karakter özellikleri yüklense de Mickey Mouse çoğumuzun favorisi olarak kaldı. Peki onu her zaman tercih edilen ve sevilen özelliği neydi?

Hemen söyleyelim: iyi kalpliliği… Hatta ikinci dünya savaşında yapımın gözden düşmesine sebep, bu iyilik yüklü karakter özellikleri oldu. Savaş varken bir kahramanın iyi kalpliliği dolayısıyla gündemde olması beklenemezdi. Neredeyse yüz yıldır piyasada ve hepimizden yaşlı olan bu çizgi film karakteri, yayınlandığı ilk senelerden bu yana ne anlatmak istiyor?

Gelin, Miki Fare’nin ilk dönem çizgi filmi olan Mickey Mouse Steamboat Willie‘nin verdiği mesajlara ve evrenine yakından bakalım. O zamanlardan bu yana bize ne söylemek istiyor görelim.

Mickey Mouse’un Tarihi

mickey mause

Mickey Mouse karakterinin ilk ortaya çıkışı tatsız bir telif hakları meselesine denk gelir. İlk karakteri Şanslı Tavşan Oswald’u yaratan ve geniş kitlelerce beğenilen bu karakter için Walt Disney, şirkete zam istemeye gider. O zaman karakterin haklarını kaybettiğini anlayan Walt Disney geri dönüş yolunda, trende Miki Fare’nin ilk taslaklarını çizmeye başlar. İlk ismi Motimer olarak düşünen karakter, Walt Disney’in karısının önerisi ile Mickey ismini alır.

Aslında bu fare karakteri, çok fakir zamanlarında Walt Disney’in farelerin cirit attığı garajındaki zor dönemlerinden kalma bir travmadır. Farelerden oldukça korkan çizer, fareler üzerine yaptığı çizimlerle korkularının üzerine gider, hatta onlardan bir kahraman yaratır. Üzerine dünya çapında bir ün edinir.

Steamboat Willie ile başlayan Mickey Mouse macerasının günümüze dek uzanan filmografisi epey kalabalık: 1920lerde 15 adet çizgi film, 1930’larda 79, 1940’larda 21, 1950’lerde 6, 1980’lerde 8, 1990’larda 5, 2000’lerde 7, 2010’larda ise 6 adet çizgi filmi mevcuttur.

Mickey Mouse Steamboat Willie (1928)

mickey mause inceleme

Siyah beyaz bir Mickey Mouse evreni ile karşı karşıyayız. Sonradan karakterimizle özdeşleşecek olan deniz botunun denizde hareketi ile başlar film. Zihinlere yıllardır kazılı kalan bu gemi, kahramanın ıslıkla gemiyi keyifle kullanması ve düdükleri sırayla çalmasıyla devam eder. Belli ki Mickey Mouse gemi sürmekten keyif almaktadır.

Çatık kaşlı dev kaptan sahneye girip onu azarlayana dek keyifler yerindedir. Kaptan Miki Fare’yi tutup dümenden çeker atar. Yani dümenden uzaklaşması için onu zorlar. Ona dil çıkaran Miki, merdivenlerden aşağı yuvarlanır. Geminin papağanı ona gülünce Mickey de ona kova fırlatır. Ardından kova papağanın kafasına geçer. O sırada ise kaptan kendince bir oyun oynar. Yediği yemeği tükürüp oraya buraya bulaşmasını keyifle izler. Buraya kadar gemi kaptanının kötü huylu, çatık kaşlı ve korkunç görünümlü biri olduğunun altı çizilir. Mickey Mouse, daha sıska ve hayattan keyif alan, neşeli bir karakterdir. Kaptanın zorbalığı ve yemekle yaptığı pis oyun ilk bölümden aklımızda kalanlar olur.

Sonrasında bir iskeleye yaklaşır gemi. Kafesteki hayvanlar iskelede gemi yüküdür. Miki Fare’nin ne iş yaptığı netleşir: Mickey Mouse gemide miçodur. Sonrasında sahneye Mini Fare girer. Gemiye binmek için geç kalmıştır. Gemiye yetişmek için kıyıdan koşmaya başlar.

Miki Fare gemideki vinç yardımıyla onu gemiye almak ister. Kanca Mini Fare’ye uzanır, eteğini açar ve onu iç çamaşırından tutup kaldırır. Ardından gemiye bırakır. Burada iç çamaşır üzerinden yapılan bir şaka vardır. Mahremiyet üzerinden düşünülürse sakıncalı sayılabilecek bu sahne ile Mini Fare gemiye dahil edilir. Şimdiye dek azarlanıp tartaklanan yaramaz bir erkek çocuğu ve iç çamaşırı üzerinden düşündürülen bir kız çocuğu modeli ile karşı karşıyayız.

Filmin Devamı

Gemiye kanca ile getirilen ve sonra özenle eteği gene kanca tarafından kapatılan Mini Fare’nin nota defteri dağılmıştır. Oradan geçen bir keçi bu notaları yer. Sonra ilginç bir şey olur ve keçinin yediği notalar bedeninde yankılanmaya başlar. Bu iki farenin ilgisini çeker ve gemide müzik başlar. Çok yaratıcı bir motif vardır bu sahnelerde. Yediği notaların bedenindeki yankıları ile eğlenen bu karakterler hayatın içindeki seslere odaklanmamız gerektiği mesajıyla gelir izleyiciye. Ama sonrası bu kadar iç açıcı değildir.

Bu dakikadan sonra kahramanlarımız hayvan bedeni ile müzik yapabileceklerini fark keder. Şimdiye dek suskun olan animasyon hareketlenmeye başlar. Mickey Mouse müzik aleti olmayan bir çok eşyayla ritim tutmaya başlar. Buraya dek her şey normaldir. Ama sonra hayvanlarla bunu yapmaya kalkışır karakterimiz. Örneğin, kedinin kuyruğunu çeker sonra onu fırlatır atar. Ardından ördeğin boğazını sıkıp bırakarak müzik yapar.

Sıra yavrularını emziren domuza gelir. Mickey Mouse domuzun yavrularının kuyruklarını çeke çeke müzik yapmaya girişir. Bununla kalmaz, yavruları annelerinden zorla ayırır. Anneyi silkeleyerek yavruları anneden kurtarır. Hatta sonuncu yavruya tekme savurur. İşkence bitmez, kucağına aldığı annenin memelerine tuşlu müzik enstrümanı muamelesi yapar. İşin garibi kenarda istiflenen yavrular bu görüntü karşısında güler eğlenir ama annenin rahatsızlığı yüzünden bellidir. Bunu görmemek imkansızdır. Maalesef enstrüman muamelesi gören hayvanlar bunlarla sınırlı değildir.

Bütün bunlar yaşanırken Mini Fare notaları yutan keçiye müzik kutusu muamelesi yapar. Ve kuyruğunu çevirdikçe melodi çıkaran keçiyi gülerek izler. O sırada boğanın ağzını açan Mickey Mouse onun dişlerine ksilofon gibi vurur. Böylece müzik yapmaya devam eder.

Filmin sonuna doğru iri kıyım çatık kaşlı kaptan gelir ve yaptıkları yüzünden onu patates soymaya yollar. Mickey Mouse bundan pek memnun değildir. Üstüne pencereye konan papağan onun bu haline güler. Mickey doğradığı iri parça patatesi ona doğru fırlatır. Papağan düşer. Düşerken kulağına gelen ritmi yakalayan karakterimiz bu sefer buna güler. Ve filmimiz burada biter.

Filmin Yorumu

Müzik yapmak için yaratıcı yolları denerler, Miki ve Mini Fare. Ama bunu yaparken hayvan bedenleri üzerindeki denemeleri bu dönemde oldukça rahatsız görünmektedir. Kuyruğundan tutup havada çevrilen kediler, tekme atılan yavrular, zorla bedeni kullanılan hayvanlar yer alır filmde. Maalesef tüm bunların eğlence unsuru olarak çocukların önüne konulmasının eğitici hiç bir yanı yok. Ama bu yorum dönemimiz için geçerli. Hayvanlara şiddetin dönemi olur muymuş, diyebilirsiniz. Fakat neredeyse yüz yıl içine şekillenen hayvan hakları, çocukluk kavramı ve pedagojiyi göz önüne alırsak Walt Disney’in çabasını anlayabiliriz. Eğlence sektöründeki dönemsel değişimler teknoloji, toplum ve sosyolojik tabanlarda incelenmelidir. O dönemlerde mantıklı görünenler bu vakitte saçma görünebilir.

Mickey ve Arkadaşları

mickey mause

Miki Fare’nin maceralarına eşlik eden arkadaşları vardır. Bunlar: Donald Duck, Goofy, Mini Fare ve Daisy Duck. Bu karakterler, çalıştığı işler açısından dar gelirli ve orta düzey kazancı olan kesimi sembolize eder. Olumsuzlukları idare ederken hayatla dalga geçme hikâyeleri anlatılır yapımlarda. Yani karakterlerin neşeleri hiç kaybolmaz, şakalar gırla gider. Nitekim iyi kalpli Mickey Mouse grubun beyni olarak süreçte başrol olur. Donald Duck, daha kavgacı ve mücadeleci bir tavırda kalır. Goofy daha saf ve sakar bir karakteri canlandırır. Mini Fare, Miki Fare’nin kız arkadaşı iken Daisy Duck ise Donald Duck’in kız arkadaşıdır.

Filmlerden Seçki

Miki Fare’nin arkadaşlarıyla maceralarını anlatan bir kaç çizgi filmi ele alalım. Hiç izlemeyenler için konuları hakkında fikir vermiş olalım:

1937 yapımı on dakikalık “Sevimli Hayaletler” çizgi filminde Mickey Mouse, Goofy ve Donald Duck hayalet avcılığı işi yapıyorlar. Bir gün terkedilmiş bir malikanede yaşayan hayaletler onlarla dalga geçmek için onlara ulaşır ve yardım isterler. Bunun üzerine ekip gelir ve hayaletlerle mücadele etmeye başlarlar. Çeşitli şakalar ve sakarlıklar üzerinden güldürmece kurgusu çizilir. Söz konusu hayaletler olduğu için bazı gerçeküstü temalar da işe koşulur. Sonrasında işler tersine döner ve yanlışlıkla un ve pekmez içine düşer ekibimiz. Sonuçta hayaletlerden daha korkunç bir surete bürünüp hayaletleri kaçırırlar.

1940 senesi dokuz dakikalık “Kaptan Mickey” çizgi film Miki Fare’nin ekibinin gemi macerasını anlatır. Kaptan Mickey ve tayfaları Donald Duck ve Goofy’nin sakarlıklarından ibarettir film. Geminin de canlı gibi bu sakarlıklara cevap vermesinden buharlı geminin çalışma prensibini işler film. Bu anlamda aklı başında bir yapım olduğu kabul edilebilir.

“Mickey ve Dostları Gemi Yapıyor” ise 1938 senesi yapımı ve gene dokuz dakika sürüyor. Demonte gemiyi yapma sürecini anlatan film türlü sakarlıklar ve şakalardan ibaret. Sonunda yapmayı başardıkları gemi ile açılan mürettabat denize iner. Ama macera geminin parçalara ayrılması ile son bulur. Oysa halk karadan denize yüzmeye başlayan gemi için toplanmış alkış tutarken Mini Fare şampanya bile patlatır. Fakat işler umdukları gibi gitmez.

Dönemsel Sorunsallar

Eserleri dönemleri içinde incelemek edebiyatta olağandır. Dönemsel özellikler ve bakışaçısı sanat eserlerine tesir eder. Eserin kaygısı her ne kadar sonsuz olmak olsa da döneminden çıkamayan eserler için de bir değer elbet biçilir. Walt Disney çocukların eğlenmesini istemiş ve bunu o zamanlar için bildiği inandığı biçimde yapmıştır. Çocukluk kavramının defalarca şekillendiği son yüzyıla baktığımızda o zamanlarda çocuk olmak ile bu zamanlarda çocuk olmak oldukça başkadır. Nitekim o zamanlarda kadın olmak, bilim insanı olmak, yazar olmak da başka başka tanımlara karşılık gelir.

Nitekim bu dönemsel özelliklerden en çok etkilenen dallardan biri de çocuk edebiyatıdır. Çocukluk kavramı değişip dönüştükçe edebiyat da şekillenir. Bizim dönemin kaygısı, eserin eğitici, öğretici olmasının yanı sıra çocuğa umut ve neşe vermesidir. Bunu yaparken edebiyat pedagojiden ve estetikten yararlanır. Çocuk edebiyatı ürünleri için psikologlar, yazarlar ve eğitimciler omuz omuza çalışır. Oysa sadece eğitimin bile tarihçesi içindeki çocuk yüzyıllardır gizli öznedir.

Çocuklara özel kıyafet dikiminin bile 19. yy’da başladığı göz önüne alınırsa yüzyıl önce çocuğun çocuk yerine konması açısından sakıncalı bir dönemi geride bıraktığımızı söyleyebiliriz. 1900’lü yılların başında çocukların postacılar tarafından taşınabilen bir kargo olduğu, çocuklara minyatür yetişkin muamelesi yapan anlayıştan bu yana bayağı yol kat ettiğimiz bir gerçek.

Örneğin, yeni akımın savunucularına göre ergenlik 25 yaşına dek sürerken bebeklik 6 yaşına dek sürmelidir. Bu anlayış ilk anda kulağımızı tırmalasa da değişen çocukluk kavramı ileriki zamanlarda ister istemez gene değişecek, belki de şu devirdeki nitelikli sayılan eserler bir bir ıskartaya çıkacaktır. Kim bilir?…

E. Nihan Acar

Multi-disiplinli bir alanda akademik arayışını sürdüren bir fenci- sosyolog olarak, peri masallarına ve bilime aynı anda inanan bir edebiyat hayranıyım. Fantastik ve bilim kurguya bayılırım. Üretkenliğimi sınadığım görsel tasarım, müzik ve sahne sanatlarından sonra edebiyat kıtasında arayışıma devam ediyorum. Kendimi bildim bileli okuyor ve yazıyorum. Online ve yazılı edebiyat platformlarında yayınlanmış kitap analizleri, inceleme ve öykülerim mevcut.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir