Sinema

Kızımın Katili: Mücadele

Kızımın Katili; Antoine Tassin tarafından yönetilen 2022 yapımı bir suç belgeseli hakkındaki incelememiz sizlerle. Daha önce pek çok kısa filmin yapımcılığını, yönetmenliğini ve senaristliğini üstlenen Tassin, bu belgeselde görünenin ardındaki gerçeği gözler önüne seriyor.

Sürükleyici Bir Belgesel

Herkes tarafından saygı duyulan ve yetenekli bir doktorun evinde yaşanan bir kayıp her şeyi değiştirebilir mi? Hayat kurtaran bir adam nasıl olur da bir katil zanlısına dönüşür?

Bu soruların cevaplarını bir dedektif gibi aradığımız sürükleyici bir belgesel Kızımın Katili. Suç belgesellerinde genellikle güçlükle çözülen olaylar anlatılmakta. Böylelikle seyirci olacaklar hakkında tahmin yürüterek belgeselin sürükleyiciliğine kapılıyor.

Kızımın Katili, işlenişi bakımından diğer belgesellerden ayrılıyor. Seyirci ekran başına oturduğu dakika itibariyle yaşanan ölümün bir cinayet olduğunu biliyor. Sonunu bildiğimiz bir filmi en başından izliyor olmak teorik olarak sıkıcı görünse de gerçeklerin ortaya çıkış hikâyesini seyretmek ekran başına kilitliyor insanı. Belgeselin başından beri işlendiğine emin olduğumuz cinayetin tüyler ürpertici detaylarının ortaya çıkışını nefeslerimizi tutarak seyrediyoruz.

Olay Örgüsüne Kısa Bir Bakış

kızımın katili

Telefonda tanımadığımız bir sesin, yüzü gözü dağılmış ve sokağa bırakılmış birini tarif etmesiyle başlamakta Kızımın Katili. Ölmek üzere olan birinin anlatıldığı bu tarif, kurbanın ölüm anından bir kesit gibi hissettiriliyor. Bu başlangıcı, ilk bakışta olay örgüsüne hızlı bir atlayış olarak yorumlamak mümkün. Fakat belgeselin ilerleyen dakikalarında telefon konuşması seyirci tarafından unutulmakta. Olaylar son bulduğunda ise taşlar yerine oturuyor. Nitekim belgeselin başındaki tarif başka bir boyut kazanıyor seyircinin belleğinde.

10 Temmuz 1982’de Almanya’nın Lindau kentinde ambulansın çağırılmasıyla başlıyor esas hikâye. Her gün defalarca kez ambulans istenmesine rağmen, bu kez sağlık görevlileri bir terslik olduğunu hissediyorlar. Çünkü bu kez o telefon Lindau’nun saygın bir doktorunun evinden aranıyor. Eve vardıklarında henüz 18 yaşında bile olmayan talihsiz bir kızın cansız bedeni karşılıyor sağlık görevlilerini.

Ölümün etkisiyle sertleşen bir ceset ve kolundaki enjeksiyon izi… Güneş çarpması nedeniyle öldüğü söylenen Kalinka Bamberski’nin. Kızın kolundaki izin ise doktor olan üvey babası tarafından kurtarılmak için yapılan masum bir kalsiyum iğnesi olduğu söylenmekte. Fakat kızın morgdaki üzeri kapalı cesediyle karşı karşıya kaldığımızda bunun “doğal bir ölüm olmadığı’’ açıkça gözler önüne seriliyor.

Bu durumda seyirci ilk olarak şunu düşünüyor: Katilinden bile emin olunan bir cinayette çözülmesi gereken ne olabilir ki?

(Yazının devamı belgesele dair –spoiler– sürprizbozan içermekte.)

Buzdağı

my daughter's killer

Dünya’nın neresinde olursanız olun saygın bir adam hakkında söylenen her şey iki kez düşünülmekte. Aynı zamanda, buzdağının görünmeyen kısmındaki gerçekler insanların geneli tarafından reddedilmekte. Peki, hayatlarını bir adamın ellerine emanet eden insanlar onun en yakınındakine zarar verebilme ihtimalini nasıl karşıladılar? Cevap çok basit. Sessiz kaldılar.

Bu cesaretten yoksun tavrın karşısında bir adam duruyordu. Fransa’nın Pechbusque kentinde yaşayan ve kızının ölüm haberiyle derinden sarsılan bir baba. Andre Bamberski.

Kızının ölüm haberini alan Andre Bamberski bu olayın doğal bir sürecin sonucu olmadığını çok iyi bilmekteydi. Kızını defnettiği gün ise duyduğu dedikodular bir babanın kanını dondurmaya yetecek türden. Küçücük kızı aşırı dozdan mı ölmüştü? Ya üvey babasının ona esmerleşmesi için iğne yaptığı doğru olsaydı? Bizim izlerken bile kanımızın donduğu bu ihtimallere yüreği paramparça olan bir baba daha fazla soruyla göğüs gerdi. Ve yapılması gerekeni yaparak kızının otopsi sonuçlarını istedi. Sonrasında ne mi oldu dersiniz? Sonuçlar babanın eline ulaştırılmadı.

Andre Bamberski aylar boyunca kızının otopsi raporunu görmek için savaştı. Ve Ekim 1982’de amacına ulaştı. Üstünkörü yazılan rapor karşısında dudağı uçuklayan baba raporun ardında gizlenen gerçeklerin peşine düştü. Bamberski, olanları detaylarıyla öğrenmek için ilk olarak eski eşiyle iletişime geçiyor. Ve telefonun ucundaki buz gibi ses otopsi raporunu okumadığını söyledi Andre Bamberski’ye. Yüreğinde kızının acısı ve aklındaki tonlarca soru işaretiyle savaşmaya başladı Bamberski. Kızının katilini elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşmaya devam etmemesi için.

Deli mi, Yoksa Dâhi mi?

kızımın katili

Adalet arayışıyla yanıp tutuşan bir babanın çarptığı ilk sert kaya çocuklarının annesinin mesafeli tavrı oluyor belgeselin başında. Bu tavrı hak ettiği düşünülmekte eski eşi Daniele Gonnin tarafından. Gözlerinin önünde kaybettiği kızını hayata döndürmeye çalışan yeni kocasına akıllara durgunluk veren bir güven duyuyor Kalinka’nın annesi.

Bu tavır karşısında bizlerin aklına “Neden?’’ sorusundan başka bir şey gelmiyor. Neden göz ardı ediyor çocuklarının babasının söylediği ihtimalleri? Bu sorunun cevabı ilişkilerindeki güvensizliğe yani cinayetten yıllar önceye dayanıyor.

Karısını seven Andre Bamberski evde gördüğü sıradan parçaları birleştirerek Daniele’nin onu aldatıyor olabileceği ihtimaliyle yüzleşiyor. Bu ihtimalin üzerine giderek gerçekleri açığa çıkaran Andre, yeri geldiğinde çok iyi bir dedektif olabileceğini gözler önüne seriyor. Fransa’daki evlerinde bulduğu Almanca kitapları ona komşusuyla karısının bir ilişkisi olabileceğini düşündürüyor. Peki komşusu kim dersiniz? Saygın ve herkes tarafından sevilen Alman bir doktor, Dieter Krombach. Kızının gelecekteki katili.

Geçmişte yaşanan bu kuyruk acısı, çocuklarının annesine Andre’nin attığı her adımı sorgulatıyor. Terk edilmişliğinin Andre’yi delirttiğini düşünmekte Daniele. Belki de bu olayla birlikte eski kocasının yeni eşinden intikam aldığını düşünmesi de olası. Tabii ihtimallerden biri de Andre’nin terk edilmenin ve küçük kızı Kalinka’yı kaybetmenin acısıyla delirmiş olabileceği.

Tüm bunlar Dieter Krombach’ın ekmeğine yağ sürüyor. Böylelikle Andre Bamberski’nin adalet arayışını soğukkanlılığıyla geri püskürtüyor. Öyle kendine güveniyor ki Krombach ifadesini bile yazılı olarak veriyor. Çünkü Almanya’da kimse onu sözlü görüşmeye çağırmıyor. Zaman ayırıp ifade vermeye bile gelmemesinin nedenini ise hayat kurtarmak zorunda olduğu ve çok yoğun çalıştığı yalanlarıyla süslüyor.

İşte bu hukuksuzluk acılı bir babayı mücadeleci bir savaşçıya dönüştürüyor. Delilik ile dâhilik arasındaki ince çizgide bir cambaz gibi yürüyen Andre Bamberski, kızının katilinin o olduğunu ispatlayabilmek için yıllarca çalışıyor. Evine çağırdığı gazeteciler Andre’nin hazırladığı dosyaları şaşkınlıkla karşılıyor. Öyle ki yüreği paramparça olan babanın zeki bir dedektife dönüşmesini hayranlıkla seyrediyorlar.

Soğukkanlı Bir Katilin Anatomisi

Andre Bamberski’nin adalet arayışı süresince insana izlerken sinir krizleri geçirten bir soğukkanlılıkla yaşamına devam ediyor Krombach. Etrafındaki insanların sonsuz güvenini kazanan katil tüm sapıklıklarını sürdürüyor. Suçlamaları kesin ve iğreti edici bir dille reddediyor Krombach. Gazetecilere “ne yazarsanız yazın” cevabıyla umursamazlığını gözler önüne seriyor.

Yalnızca işiyle ilgileniyor gibi görünen ve suçlamalara saçmalık gibi yaklaşan bu adamın bir sapık olduğuna kim inanır ki? Bu tavırları çevresindeki insanların ona daha çok güven duymasına neden oluyor. Çünkü insanlar inanmak istediklerine inanıyorlar. Karanlığın orta yerinde gizlenen gerçekler Kalinka’nın yaşadıklarının pek çok kız tarafından defalarca yaşanmasına neden oluyor.

Adaleti Kim Sağlayacak?

my daughter's killer

Belgeselde hukukçuların röportajlarına yer verilmesi adalet kavramı üzerine düşündürüyor bizleri. Birkaç saygın adamın suçlamalara verdiği tepkiler, kan donduran adalet anlayışlarını bir tokat gibi yüzümüze çarpıyor. Karartılan deliller, olay anında ordaymış gibi kesin konuşan avukatlar… Vatandaşını sonsuz bir güven duygusuyla koruyan Alman hükümeti…

Andre Bamberski’nin kararlı adalet arayışı kızının vatandaşı olduğu Fransa hukuk sisteminde beklenen ilgiyi görüyor. Nihayetinde küçük kızlara tecavüz eden Krombach’a Fransa’da ağırlaştırılmış bir ceza verilmekte.

Fakat ne oluyor dersiniz?

Almanya vatandaşını teslim etmiyor. Gerekçeleri ise kendi ülkelerinde Krombach gibi saygın bir doktorun temize çıkarılmış olması. Ne kadar acı değil mi? İnsanların sonsuz bir güvenle girip hayatlarını emanet ettikleri odada kaç küçük kız, kendilerine yapılan felç edici iğnenin etkisiyle seslerini çıkaramadan, hareket dahi edemeden tecavüze uğramış. Üstelik yapılan iğnenin yalnızca bir demir veya kalsiyum iğnesi olduğunu düşünmüşler. Ayrıca bu korkunç varlık, adalet temsilcisi gibi görünen insan müsveddeleri tarafından yıllarca korunuyor da. Bu koruma çemberini gören küçük kızlar, ona duyulan güvenin altında ezilerek başlarına geleni en yakınlarına bile anlatamamışlar.

Böylesine korkunç şeylerin yaşandığı bu dünyada adaleti kim sağlayacak?

Elbet Bir Gün…

Yaşanan tüm adaletsizliği kendi adaletiyle çözen bir babanın portresiyle karşı karşıyayız bu belgeselde. Kızının katilinin bir sapık olduğunu bilen ve pek çok kıza aynı işkenceleri yaptığından emin olan Andre Bamberski bir ilan veriyor. Bu ilanda Almanya’dan Fransa’ya gerçek adaletin karşısına çıkması için götürülmesi gerektiğini anlatıyor kızının katilinin. Ve kız babası olan ve Andre’nin yaşadığı acıyı kendi, yüreğinde hisseden bir barmen bu teklifi kabul ediyor. Bir gece yarısı evinden alıp Fransa’ya götürüyorlar caniyi.

İşte o zaman gün yüzüne çıkıyor gerçekler. Belgeselin başında anlam veremediğimiz telefon konuşmasında yüzü gözü dağılan ve kaldırımda bekletilen kurbanın sapık bir katil olduğu çarpıyor yüzümüze. Serin bir suyu yüzümüze çarpmış gibi içimiz ferahlıyor bu gerçekle birlikte. Belgeselde gelinen bu nokta, arkamıza yaslanıp derin bir nefes almamızla sonuçlanmakta.

Yeryüzünün Solan Kalinkaları

Belgeselin başında Andre kızının adının anlamını yutkunarak söylüyor. Kalinka. Bir çiçek adı. Ömür boyu açmasını dileyerek dünyaya getirilen bir kız çocuğunun tomurcukken solup gitmesinin hikâyesi Kızımın Katili.

Polisiye bir suç belgeselinden çok matem havasında geçen bir atmosfere sahip bu belgesel. Tıpkı Keep Sweeet: Pray and Obey gibi. İnsanlar yalnızca birer siluet olarak görünmekte. Ayrıca kana ve vahşet görüntülerine yer verilmiyor bu belgeselde. Çünkü bir saygı söz konusu.

Belgeselde anlatılan bir caninin öyküsü değil. Solup giden bir çiçeğin toprağının öyküsü. Ondan başka çiçekler solmasın diye tüm benliğini suyla dolduran baba toprağının.

Kızımın Katili bittikten sonra bir süre kapatamadım ekranı. Kimselerin haberi yokken, onlar için savaşacak birileri yokken solup giden tüm kalinkaları düşündüm. Gözlerini ve kulaklarını açıp toprağı dilemeli insan. Bir çiçeğin solmaya başladığını fark ettiği ilk anda harekete geçmeli. Bir kızın ağzından dökülen tek bir kelime, gözlerinden süzülen tek bir damla yaş karanlığın içindeki bir ışık olabilir hepimize. Ve bir kalinkayı kurtarmak tüm ormanı kurtarmaktır çoğu zaman.

Hiçbir çiçeğin solmaması umuduyla…

Kumsal Kıvılcım

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Sinema TV eğitimi aldım ve aynı okulda yüksek lisans eğitimime devam etmekteyim. Kendimi, yazıp yönettiği üç kısa filmini ve bolca öyküsünü cebine koyup sanatın aydınlık sokaklarında dolaşan bir hayalperest olarak tanımlayabilirim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir