Edebiyat

Fil Kadar Küçük: Kayıp Çocuk Sorunu ve Filler

Fil Kadar Küçük, küçük bir çocuğun çıktıkları tatilde annesi tarafından terk edilişini konu alıyor. Okuyucu hedefi gençler olsa da yetişkinlerin ellerine aldıklarına pişman olmayacakları kurgu kalitesi ve mesaj seviyesindeki kitaba gelin bir de birlikte bakalım. 

Kurguda Kendinizi Konumlayın

Tam şimdi bir durun düşünün: Kamp yerinde bir çocuk görüyorsunuz. Her gördüğünüzde tek başına olan bu çocuk bir gün ortadan kayboluyor. Çocuğun hep bahsettiği annesini bir kere bile görmeden kamp yerinden ayrılması size gene de doğal geliyor. Çünkü kesin annesiyledir, diyorsunuz.

Bu sefer, çocuğun gerçekten yalnız olduğunu ve annesinin aslında yanında olmadığını düşünün. Bu çocuk bir süre sonra kamp yerinde de görünmediği bir gün içinizi rahatlatacak olan tek şey, çocuğun gene de annesinin yanında olduğu ihtimali.

Şimdi o küçük çocuk siz olun, bir anlığına. Kamp yerindesiniz ve diğer gün uyandığınızda annenizin sizi kamp yerinde bırakıp gittiğini varsayın. Yalnızsınız ve annenizin nereye gittiğini bilmiyorsunuz. Çevrede sizi görenler tıpkı yukarıdaki örneklerde olduğu gibi annenizin çevrenizde bir yerde olduğunu varsayacak ve bir çocuğun tek kalmasının zaten mümkün olmadığını düşüneceklerdir. Ama siz yapayalnızsınız. Ne yaparsınız?

Fil Kadar Küçük hikayesi tam olarak böyle basit ama şok edici bir konudan oluşuyor. Konunun neresine konumlanırsanız konumlanın konu okuyanı kısa bir dehşete düşürüyor. On bir yaşındaki bir çocuk üç gün için geldikleri kamp alanında tek başına kalıyor. Annesinin psikolojik sorunları var ve bazen yanardöner olabiliyor. Çocuk da annesini tam olarak böyle tanımlıyor: Yanardöner. Bu anlamda kahramanımız annesinin bu hallerinin gayet farkında ve bu durumu tek başına omuzlamayı seçiyor. Her çocuk gibi bunu çözerken kafasının içindekiler ona bazen yardımcı oluyor. Bazen de asla olmuyor.

Kitabı Yaratanlar Hakkında

fil kadar küçük

Jennifer Richard Jacopson tarafından kaleme alınan Fil Kadar Küçük, Türkçeye Anıl Ceren Altunkanat tarafından kazandırılmış. İthaki Çocuk yayınevinden çıktığı için bir çocuk kitabı gibi görünse de içindeki derin anlamlar ve yolculuk meselesi sayesinde yetişkinlerin de çemberine kolaylıkla girebilir nitelikte.

Yazar, New Hamshire doğumlu bir ilkokul öğretmeni. Yüksek lisansını Harvard Üniversitesi’nde tamamlayan yazar şimdiye dek pek çok ödüle layık görülse de 2015 senesinde Gençlik Kitapları kategorisinde Lupine Ödülü’nü, 2016 senesinde ise Charlotte Huck Onur Ödülü’nü kucaklamıştır.

Çevirmen Anıl Ceren Altunkanat ise İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde mezun eski yayıncıdır. 2007 senesinden bu yana çevirmenlik yapmaktadır. Okunaklı ve temiz çevirisinin bazı tıkanmaları mevcut ama kurgunun hareketliliği bunu bertaraf etmiş durumda.

Kitaptaki Fil Meselesi ve Kayıp Çocuk Kaygısı

Kitabın adında da geçen, her bölüm başı başka bir fil detayı ile karşılaştığımız kitap, anlayacağınız üzere fillere geniş yer veriyor. Kitabı elinize aldığınızda bu alıntıları bölümlere oturtmaya çalışınca olmuyor. Ancak okudukça kitabın evrenine giriyorsunuz. Dünyaya çocuğun bakış açısından bakmaya başlıyorsunuz. Neden sürekli fili düşünmemiz gerektiğini çözüyorsunuz: Hikâyedeki kahraman, filleri çok seviyor ve sürekli onlar hakkında bir şeyler öğrenmeye çalışıyor.

Aslında bölüm başı fil alıntıları çocuğun kafasının içindekileri gösteriyor. Öğrenip kenara koyduğu bilgileri bizimle de paylaşmış oluyor böylelikle sonrasında kitap boyunca o çocuğun bir adım arkasında hikâyeyi izlemeye başlıyorsunuz. Tıpkı çocuğuna sahip çıkan ebeveynler gibi. Bunu yapmayı o kadar istiyorsunuz ki onun hayatına dâhil olmakla onun da yalnızlığını dindirmeye çalışırken yakalayabiliyorsunuz kendinizi. Çünkü analık…

Kaybolan bir çocuğa göz kulak olma güdüsüyle hikâyenin her satırında gezinip onunla bir şeyleri paylaşmayı arzuluyorsunuz. Çok doğal bir güdü bu. Çünkü koca ormanda, kamp alanında bırakılıp gidilen çocuğun okuyanda bıraktığı his o kadar güçlü ki. Bunu göz ardı edemiyorsunuz.

Yazarın bu anlamda okuyanı eline alması ve o kayıp çocuk kaygısını aşılaması oldukça zekice. O çocuğun başına neler geldiğini bilmek istiyor, hatta onun için dua ediyorsunuz. Onun başına kötü bir şey gelmesini hiç istemiyor ve onu elinden tutup bir yakınına teslim etmek için yanıp tutuşuyorsunuz. Sadece bu alt amaçlarla hikayeyi oturup bitirebilirsiniz.

Hani Sadece Annesini Arıyordu?

Kitap boyunca çocuğun karşılaştığı insanlar var. Kimisi şüphe ediyor onun kaybolduğundan, kimisi anlamıyor bile, başına geleni. Kendini bilen insanlarla karşılaşması okuyucuyu rahatlatıyor kesinlikle. Bu çocuk ne yer, ne içer, nerede uyur meselesi de hayli zorlu geçiyor hem okuyan hem de kahraman için. Çocuk yol alıyor ve her bölümde kaygı seviyesi bir şekilde korunmuş oluyor.

Peki, kitabın dersi sadece bu kaygıyı mı hissettirmek okuyana? Eğer niyeti buysa buna ulaştı bile. Ama değil neyse ki. Salt sızım sızım bir kaygı için yazılmamış bu kitap. Bu bir yolculuk hikâyesi çünkü. İşte şimdi kitap bir anlama kavuşuyor, bekleyin!

Kahramanımız Jack yoldayken tabii ki değişiyor. Öncelikle duygusu değişiyor tabii. Kaygı, merak, hüzün onu yol boyunca kovalıyor. Çünkü sayfalar boyunca annesini arıyor. Sonra bunu yapmayı bir yerde bırakıyor. Annesinin sağlık sorunlarının olduğunu ve aklı başında hareket edemediğini biliyor.

Bunun yanı sıra asla ama asla annesinden ayrılmak istemiyor. Özellikle babaannesinin yanına yerleşmek ve ya bir sosyal hizmetler kurumuna verilmek onun için listede bile değil. Bu yüzden yol boyunca arayışını sürdürüyor. Sonrasında hikâye bir yerden kırılıyor. Öyle güzel bir yerden kırılıyor ki annesini arayan Jack bir yerden sonra kendisine dönüyor ve sorularına daha derin cevaplar vermeye başlıyor. Jack sanırım yolda öğreniyor ve en önemlisi büyüyor ve değişiyor.

Sürpriz Bozan Zamanı

Öncelikle annesinin izini sürdüğü kilometrelerce yoldan sonra bu arayışına son vermesi gerektiği aklına düşüyor. Onu arayan yerel televizyon ve polisi fark ettiğinde annesiyle buluşsa bile durum onların lehine olmayacağını ve annesinin yanında kalma ihtimalinin aslında olmadığı dank ediyor. Sağlığı yerinde olmayan annesinden başka kiminle kalacağına değil; tam şu anda ne yapacağına odaklanıyor. Yol hikâyesi işte burada başlıyor. Çünkü Jack artık anda kalıyor.

Fillere düşkün olan Jack’e bu yalnız yolda en çok yardım eden şey, bir mağazadan çaldığı küçük bir fil oluyor. Fillere yakın olmak ve onları yakından görmek için tutuşan Jack, eğer bir fili yakından görebilirse ona yol göstereceğini düşünüyor. Çünkü Jack bir çocuk. Yani büyüyen bir çocuk ve oyuncakların yanında bir de amaca ihtiyacı var. Kimin yok ki?

Bu noktadan sonra Jack değişmeye başlıyor. Büyüyor. Daha farklı düşünmeye karar veriyor. Bu yolculuğu anlamlı kılmak için hayatında gerçekten bir fil görmesi gerektiğine ikna oluyor ve bu sefer annesini değil canlı bir fil aramaya başlıyor. En yakın adresi kafasında netleştirince harekete geçiyor.

Fil Alıntılarına Bir Bakış

fil kadar küçük

Fil Kadar Küçük‘ü okurken biz de fillere yakından bakmalıyız… Özellikle tasvirlerine, onlar hakkındaki ilginç bilgilere ve Jack’in bu hayvana olan sevgisine mesafeli olursak hikâyede boyunca konunun dışında kalabiliriz. En önemlisi kayıp çocuğun yanında olamayabiliriz. Bu yüzden filleri en az Jack kadar sahiplenmeliyiz. Gelin birkaç alıntı ile fillerle olan bağımızı kurmaya başlayalım:

  • Filler su altında şnorkelle yüzer. Nefes almak için hortumlarını suyun üzerinde tutarlar.
  • Ayaklarının altındaki yumuşak doku sayesinde filler sessizce yürür.
  • Vahşi bir file binen, vahşi fillerin gittiği diyara gider- Randolph Bourne
  • Filler bile yolculuklarında yanlarına hortumlarından başka bir şey almaz. Seyahatinin en güzeli hafif olanıdır.-Henry David Thoreau
  • Erkek fil yavruları yaklaşık on iki yaşında annelerinden ve sürünün kalanından ayrılırlar. Sonrasında tek başlarına gezmeye başlar.
  • Filler kendilerine gülündüğünde hortumlarını suyla doldurup dalga geçen kişiye püskürtürler.
  • Hint fillerinin kimi zaman ağladığı söylenir. – Charles Darwin
  • Kimi tohumlar bir filin sindirim sisteminde geçmeden çimlenmez.
  • Sevgi, filin iğne deliğinden geçmesini sağlar. – Samuel Richardson
  • Tayland’da insanlar şans getirsin diye filin karnının altından geçer.
  • Bir filin hortumuna üflersen, o fil seni hayatı boyunca hatırlar.

Fil Üzerine Biraz Düşünelim

Fil Kadar Küçük kitabında bir yandan bazı kişilerin fil ile söylemlerine ulaşıyoruz. Diğer yandan fil ile ilgili ilginç bilgilerle karşılaşıyoruz. Bu alıntıların tümü ve daha fazlası bölüm başlarında var. Her bölümde bu alıntılarla karşılaşmak okuyucuya fili aklında tutmasını öğütlüyor adeta. Bu alıntıların bir kısmı fillerin fiziksel ve davranışsal özelliklerini anlatıyor; diğer kısmı fillerin insana yansımasını, insanda bıraktıklarını konu alıyor.

File yüklenen anlamlar çeşitlenirken bir noktada Jack’in fil takıntısını çözmeye başlıyoruz. Fil Jack’e ilham verdiği kadar güç veriyor. Bu kadar insan hayatına ve ruhuna sızmış bir imge olarak fili ele alalım. Bize aslında bayağı süredir ilham veriyor. Bunu fark etmemiz uzun sürmüyor.

Jack’in fil ile alakalı bu ilgisini keşfedince aslında Jack’in hayatında ağırlıkla yer kaplayan bir şeye ihtiyaç duyduğunu görüyoruz. Kahramanımız aslında hayatında fil kadar büyük bir yer kaplayacak birini arzularken sıkıntıların iğne deliğinden geçecek kadar küçülmesini umuyor.

Jack’in bir travması var ama o filden aldığı güçle yola koyuluyor, hayatta kalıyor ve bunu hem kendisi hem de annesi için yapıyor.  Jack sonunda yaşayan bir fille karşılaşıyor mu? Sizi en son alıntıya davet ediyor ve konuyu kapatıyorum.

Jack hayallerine kavuşuyor ve gittiği yolu anlamlı hale getirmeyi başarıyor. Kitaptan bize kalan küçük bir çocuk için duyduğumuz yoğun kaygı. Olay sonrasında kendini dönüştüren bir çocuğun anlam arayışına kayıyor. Sizin yolunuzdaki anlamlar ve filller hakkında düşünmenin tam sırası.

Hayat yolculuğunuza anlam katmak, hayatı daha yaşanabilir kılmaz mıydı? Yanınızda anneniz veya oyuncak filiniz olmasa bile?

E. Nihan Acar

Multi-disiplinli bir alanda akademik arayışını sürdüren bir fenci- sosyolog olarak, peri masallarına ve bilime aynı anda inanan bir edebiyat hayranıyım. Fantastik ve bilim kurguya bayılırım. Üretkenliğimi sınadığım görsel tasarım, müzik ve sahne sanatlarından sonra edebiyat kıtasında arayışıma devam ediyorum. Kendimi bildim bileli okuyor ve yazıyorum. Online ve yazılı edebiyat platformlarında yayınlanmış kitap analizleri, inceleme ve öykülerim mevcut.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir