Edebiyat

Bir Cinayet Romanı: Polisiye ve Postmodernizm

Bir Cinayet Romanı, Pınar Kür tarafından 1989’da yazılmıştır. Türkçenin ilk postmodern romanlarından biri sayılmaktadır. Nitekim Türk Edebiyatı’nda yeni arayışlara gidilmesi, yeni anlayışları da beraberinde getirir. Bir Cinayet Romanı hakkındaki incelememiz sizlerle.

İncelemeye geçmeden önce eserin, polisiye roman olduğunun altını çizmemiz gerekiyor. Polisiye kurgu üzerine ölçütler belirlenirken Tzvetan Todorov’un 1966’da yazdığı “The Typology of Detective Fiction” makalesi esas alınmıştır. Todorov verdiği sekiz maddede, öncelikli olarak polisiye romanda muhakkak bir dedektif (polis), bir suçlu ve bir de kurban bulunması gerektiğinin altını çizer. İkincisi, suçlu profesyonel bir katil ya da dedektif olmamalı, kişisel sebeplerle öldürmelidir. Üçüncü olarak, polisiye romanında aşkın yeri yoktur. Dördüncüsü suçlu kâhya veya hizmetçi gibi romanın yan kişileri değil, romanın önemli kahramanlarından biri olmalıdır.

Bir başka kural romanda her şeyin akılcı bir biçimde açıklanması, fantastiğe yer verilmemesidir. Ayrıca tasvir ve psikolojik tahliller de dedektif romanında bulunmamalıdır. Yedinci madde hikâyeye ait bilgiye göre “yazar: okur = suçlu: dedektif” homolojisine uyulmalıdır. Son madde olarak banal durum ve çözümlemelerden kaçınılmalıdır. Todorov polisiyeyi üç alt türe ayırarak tanımlarını yapar: “Kim yaptı? (Whodunit)”, “Heyecan (Thriller)”, “Gerilim (Suspense)”.

Pınar Kür’ün Bir Cinayet Romanı’nı bu başlıklardan “Kim yaptı? (Whodunit)”e yerleştirebiliriz. Çünkü eser, Akın Erkan’ın Ölümün Vazgeçilmez Çekiciliği romanının yazılış sürecini anlatmaktadır. Aynı zamanda okuyucusu olduğumuz Bir Cinayet Romanı’nda, tasarlanan yapıtın cinayet romanı mekanizmasını irdeleyecek, bir yerde anatomisini gözler önüne serecek bir eser olacağını da biliriz.

Böylelikle Pınar Kür okuruna çok katmanlı bir yapı sunar. Her ne kadar cinayeti çözme, katili bulma arzusu olsa da, biçimdeki çok katmanlılık dikkat çekmektedir. Pınar Kür, içinde cinayet işlenen bir roman yazarken bu romanla birlikte polisiye türde roman yazmıştır. Postmodernizm de bu noktada kendini gösterir. Eser, gerçek bildiğimizin bir kurmaca olduğu tezini ortaya koyar.

Todorov’a Göre Bir Cinayet Romanı

Todorov’un polisiye kurgu için belirlediği ölçütlere göre Bir Cinayet Romanı’nı “whodunit”e dahil edebiliriz. Çünkü “whodunit” romanları, dedektif anlatısına dayanır. Bu anlatılar ilk olarak suçun işlenmesi ve suçun araştırılması olmak üzere iki hikâyeden meydana gelir ve bu iki hikâye arasında bir ortak nokta yoktur. İkinci hikâye genellikle bir kitap yazdığını gizlemeyen dedektifin arkadaşı tarafından aktarılmaktadır. Bu eserlerde önemli olan, katil kim sorusudur.

Bir Cinayet Romanı, bu niteliklerle uyuşmaktadır: Bir polisiye roman yazmak isteyen Akın Erkan, işlenen cinayeti çözmesi için eski arkadaşı Emin Köklü’den romana katılmasını teklif eder. Romanın dedektifi Emin’dir ve yardımcısı Müfettiş Haydar Bilir’dir. Pınar Kür bu çok önemli görevleri bu karakterlere verirken muhtemelen isim sembolizminden de yararlanmıştır. Akın’a yardımcı olan ve aynı zamanda da eserin içerisinde yer alacak diğer karakterler şöyledir: Yıldız Gerçel (katil), Levent Caner (maktul), Yeşim Erses (cinayete neden olan kişi), Yasemin (gözlemci). Eserde karakterlerin belirlenmiş rollerine baktığımızda Todorov’un makalesindeki çoğu maddeye uygunluk sağladığını da yakalarız.

Bu kişilerin hepsi de Akın’ın bir zamanlar tanıdığı hatta yakın olduğu kişilerdir. Yazacağı yeni romanında kendisine yardımcı olmalarını ve romanda bir karakter olarak yer almalarını teklif eder. Her biri günlük tutacak ve bu günlükleri Akın’a teslim edecektir. Akın da bu yazılanların ya değişiklik yapacak ya da olduğu gibi yazarak romanına koyacaktır.

Yazarın kişiliğini, olayların gelişimini bu karakterlerin yazdıkları günlüklerden öğreniriz. İç-roman olan Ölümün Vazgeçilmez Çekiciliği, böylece tasarlanmış ve tamamlanmıştır. Fakat Bir Cinayet Romanı’nda bu karakterlerin yazdıklarından, düşündüklerinden başka bir şey yoktur. Böylelikle de eserin, kim yaptı (whodunit) romanlarının anlatım tekniğinden bu noktada ayrıldığını gözlemlemiş oluruz:

Dediğine göre, çok değişik bir kitap olacak bu. Bildiğimiz cinayet romanlarına hiç benzemeyecek. Nasıl ki, aşkı çözümleyen ama klasik aşk romanlarına hiç benzemeyen bir roman yazmış (…) şimdi de aynı şeyi cinayet konusunda yapmaya kararlıymış. Bu kez, cinayet olayı-cinayet romanı mekanizmasını irdeleyecek, bir yerde anatomisini gözler önüne serecekmiş. (Kür, 2020, s.26)

Bir Cinayet Romanı: Ölümün Vazgeçilmez Çekiciliği

Akın’ın roman planına göre başarılı bir iş adamı olan Levent, aslında gerçekte hiç sevmediği Yıldız’ı baştan çıkaracak, ilk kez birine âşık olan Yıldız ise sonrasında terk edilecektir. Daha sonra Levent, sekreteri Yeşim ile ilişki yaşamaya başlayınca Yıldız duyduğu kıskançlık ve öfkeyle Levent’i öldürecektir. Emin Köklü de cinayeti çözerek katilin Yıldız olduğunu ortaya çıkaracaktır. Yazarın teklifini kabul eden bu kişiler, bu planı bilmezler ama yazarın yönlendirmelerine uyarlar.

Dedektif romanlarında, dedektif ile okur eş şekilde ipuçlarını bulur ve değerlendirir. Fakat Pınar Kür okuyucusunu şaşırtmak ve muamma yaratmak için seçtiği kişiler tarafından yazılan günlükleri birbirinden ayırırken başlarına yalnızca yazanın baş harfini koymuştur. Emin ve Levent karakterlerinin yazdıklarını tespit etmek okuyucu için zorluk yaratmaz. Fakat günlüklerin başında verilen “Y” harfi, Yasemin de, Yeşim de, Yıldız da olabilir. Üstelik bu üç kadın karakterin ortak yönleri ve ortak fiziksel özellikleri bulunmaktadır. Cinayeti çözmeye çalışan Emin Köklü ve okuyucu bu yüzden dikkatli bir şekilde izleri takip etmelidir.

Konu olarak romanı irdelerken gerçeklikle kurmaca arasındaki ilişki de verilmektedir. Eserin diğer konusu bu yüzden yaratma sıkıntısı ve kurgulama çabasıdır. Romanın içerisinde bir roman yazma fikrini işleyen Pınar Kür, bunun zorluklarını ve çıkmazlarını da önemli bir yere koyar. Farklı dünyaları bir arada sunar. Berna Moran bu durum için Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3 eserinde yapıtı açıklarken gerçeklikleri derece derece azalan üç ayrı dünyadan söz edebileceğimizi söyler.

Birincisi gerçek dünya dediğimiz, hepimizin ve bu arada Pınar Kür’ün de okurun da yaşadığı dünya. İkincisi, Bir Cinayet Romanı’nda bu gerçek dünyanın yansıtılmasıyla önümüze açılan iş çevrelerinin; mesleğinde yükselmekten başka bir amaç beslemeyen insanların, anlamsızlık duygusu içinde bulunan mutsuz ve yalnız kadınların oluşturduğu kurmaca dünya. Üçüncüsü bu kurmaca dünyanın kişilerinden Akın’ın yazmakta olduğu Ölümün Vazgeçilmez Çekiciliği’nin, gerçek dünyadan daha da uzak kurmaca dünyasıdır. Görüldüğü gibi, gerçek dünyaya göre kurmaca olan Bir Cinayet Romanı’nın dünyası, romana göre gerçek dünya olmuş oluyor. (Moran, 2018, s.115)

(Yazının devamı kitabın sonu hakkında –spoiler– sürprizbozan içermekte.)

Gerçek mi, Kurgu mu?

Aslında yirmi sekiz yıl önce yaşanan bir olayın üzerine kurulan anlatımda, Akın her şeyin üstündedir. Çünkü bu olayı o yaşamıştır ve kimseye unutturmaya niyetli değildir. Hiçbirinin ummadığı bir şekilde ünlü bir yazar olmuştur ve güçlüdür, bu şekilde onların karşısına çıkar. Hayatlarından oldukça sıkılmış ve kopmalar yaşayan bu kişiler onun etkisi altına girmektedirler. Çoğu zaman sorgulamadan ya da sorgulasalar bile cevaplarını makul bularak ona boyun eğerler.

Dış dünyanın nerede bittiği, yazılan iç-romanın nerede başladığı ve ikisindeki gerçeklerin ya da yansıtmaların neler olduğu okuyucunun kafasını kurcalar. İyi bir eserde de olması gereken ikilem budur. Yazılan romanda yer alan cinayetin gerçekte işlendiğini düşünür okur. Çünkü gazetede yayımlanmıştır haber ve Levent ortada yoktur. Fakat bu bilgilere de Emin Köklü’nün tuttuğu günlükten ulaşırız. Romanın sonuna doğru Emin’in yazarlık sevdasına kapılıp bir hevesle yazdığı romanın parçaları olabileceğini fark ederiz. Bu yüzden en başa döneriz ve cinayetin gerçekten işlenmediğini, sadece kurguda verildiğini düşünürüz.

Pınar Kür romanın sonuna kadar bu oyunu oynar. Romanın en başında bu oyuna okuyucunun dahil olup olmamak istediğini de sorar. Roman bundan sonra okuyucuların temsili matematik profesörü Emin Köklü ile yazar Akın Erkan’ın zekâlarının çarpışmasını verir. Çünkü biri kusursuz bir cinayet tasarlamıştır ve diğeri de bunun aksini kanıtlayarak onun açığını aramaktadır. Romanın sonunda Emin Köklü cinayeti çözmüş ve katilin yazar olduğunu ortaya koymuştur. Yine Berna Moran bu konu hakkında şu soruyu sorar:

Okur yine iki yorum arasında gidip gelecektir. Söz konusu olan gerçek bir cinayetin çözümü mü, yoksa iç-romandaki cinayeti kimin işlemiş olmasının romanın mantığına daha uygun düşeceğinin saptanması mı? Soruyu şöyle de sorabiliriz: ‘çarpışma’ dedektif ile katil arasında mı, yoksa yazar Akın ile yazarlık hevesinde olan Emin Köklü arasında mı? Her ikisi de mi yoksa? (Moran, 2018, s.117.)

Emin de romanda şöyle söyler:

Cinayet romanlarının özü aldatmaca olabilir. Cinayet romanlarının özü aldatmaca değil midir? (Kür, 2020, s.108.)

Çözülme ve Değerlendirme

Akın, ortaokula gittiği zamanlarda Levent’ten matematik dersi aldığını, Levent’in ona ilgi duyduğunu anlatır. Bir gün onu kalabalık bir erkek arkadaş grubuna götürdüğü olayı ortaya çıkar romanın sonunda. Akın yıllar sonra bu tecavüz olayı yüzünden kimseyle iyi olamadığından, sağlıklı insan ilişkileri kuramadığından bahseder. Erkeklerden nefret ettiğini anlatır Emin’e. Daha sonrasında Levent’ten öç alma fikrini bulduğunu, onu öldürürse nefret kurtulacağını söyler.

Ama bir yandan da olayın güzelliğini anlamıyor musun? Kuşkulandığın bütün kadınlar öldürebilirdi Levent’i. Hepsinin adına ben öldürdümse, katil neden onlar değil de ben olayım? Tamamıyla yersiz bir soru değil, matematikte n yok mudur? n, herhangi bir sayı olabilir. (Kür, 2020, s.362)

Okur artık metne de bir anlam vermişken Akın’ın konumu konusunda bir ikileme düşer. Kitabında rol verdiği insanları kullanarak kendi işlediği cinayeti başkasının üstüne yıkan bir katil mi? Yoksa içinde Levent’in öldüğü bir roman yazan ve nefretinden kurtulan bir yazar mı? Pınar Kür bunları cevaplamaz, okuyucusuna açık kapı bırakır.

Bir Cinayet Romanı, dedektif romanlarının parodisinin verildiği, nükte ve taşlamaların yer aldığı, iyi bir polisiyede olmaması gereken talih ve tesadüfün ironisinin yapıldığı bir eserdir. Kurgu oyunlarını sergileyen, matematiksel düzlemde okura aktarılan metin gerçeklik ve yansıtılmanın işlendiği bir metindir. Pınar Kür 1989’da yazdığı bu romanla yeni bir roman anlayışı geliştirdiğini de dile getirmiş olur. Eser, polisiye kurgunun ögelerini başarıyla harmanlamıştır. Postmodern romanın getirisi olan sonuçsuz veya çok sonuçlu roman bitişiyle, yaratmanın arzusu ve sıkıntısını da bir arada vermiştir. Dolayısıyla Bir Cinayet Romanı’nı, Pınar Kür’ün romancılığında yeni ve başarılı bir adım sayabiliriz.

Kaynakça

Kür, Pınar. (2020). Bir Cinayet Romanı. Can Yayınları: İstanbul.

Şahin, Seval. (2013). “Giriş”. Edebiyatın İzinde Polisiye Edebiyat. (Yayına Hazırlayanlar: Seval Şahin, Banu Öztürk, Didem Ardalı Büyükarman). Bağlam Yayıncılık: İstanbul.

Moran, Berna. (2018). “Bir Cinayet Romanı ve Postmodern Polisiye”. Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 3. İletişim Yayınları: İstanbul.

Bahar Bulut

15 Mayıs 2000 tarihinde İstanbul’da doğdum, 2018’de, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde çok istediğim Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazandım ve tutkum olan edebiyatın daha içinden bir rol almaya başladım. Yine aynı yıl, okulumun tek edebiyat kulübü olan 1002 Şiir ve Masal Kulübü’nde yönetim kurulu üyesi oldum ve ekip arkadaşlarımla birlikte teknik bir üniversitede sanatı ve edebiyatı aşılama çalışmalarında yer aldım. Nitekim kulüpte, yazarları ve şairleri bir araya getirip söyleşi yaptığımız “Hikâye Günü” etkinliğinin 2019-2020 ve 2021-2022 dönemlerinde koordinatörlüğünü üstlendim. Okulun ve kulübün biricik edebî yayını olan “TaşBina Fanzin” isimli fanzinde ilk olarak metin yazarlığı ve editörlük, daha sonrasında ise genel yayın yönetmenliği yaptım. Yazılarımla GEBE, KafkaOkur gibi dergilerde yer aldım. Duygularımı bildim bileli yazıyor ama en çok da okuyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir