Sanat

Arshile Gorky: Müziğin Resim Hali

Arshile Gorky, soyut dışavurum akımının kurucuları arasında yer alan önemli bir isim. Öyle ki eserlerinde anlatmak istediği şeyleri ya ilk bakışta anlamak ya da üzerine yıllarca konuşmak gerekiyor. Arshile Gorky’e ait olan Pulluk ve Şarkı (The Plough and The Song) adlı resmi de tam olarak böyle. Ya ilk bakışta anlayacağız ya da üzerinde uzun süre sevişeceğiz; karar bizim.

“Yaratırsın, Yaşarsın.”

Birbirini takip eden gecelerimden birinde, müdavimi olduğum barda duydum bu sözü. Herkes içerde eğlenirken dışarıda dört kişi vardı dertleşen iki yakın arkadaş, güvenlik ve ben. Kadınlardan biri, bir süre sessiz kaldıktan sonra arkadaşına döndü. Hafif buruk bir sesle -üstüne uzun süre düşüneceğim- iki kelimeyi yan yana getirdi: “Yaratırsın, yaşarsın.”

Her şey için ve her an kullanılabilecek olan bu iki kelime ile birleştirebildiğim tek bir eser var; Arshile Gorky’nin 1947 yılında tamamladığı The Plough and The Song. Türkçeye Pulluk ve Şarkı olarak çevrilen bu resme ne zaman baksam keyifleniyorum. Renklerin nahifliği ve çizgilerin uyumu bana hep müziği hatırlatıyor. Ardından kendimden geçene kadar dans etme isteği ile doluyorum. En keyifsiz anlarda dahi yataktan çıkabilmemi sağlayan iki unsurun birleşimi olan The Plough and The Song, isteyene çok şey anlatan bir resim.

Resmin içinde olanı görmek için bilmeye gerek olduğunu düşünmüyorum. Arshile Gorky, yapılması en zor olan şeyi başararak, izleyicisinin akışta kaybolmasını sağlıyor. Akışta kaybolmak bazen hepimizin tercihi olsa da bazen hepimiz bir şekilde kaybolmak zorunda kalıyoruz. Yüz yıllardır süre gelen kalma ve kaybolma arasındaki ilişkinin tezatlığı artık sadece sanatçılara ait değil. Her birimiz kalmayı da kaybolmayı da tercih edebiliyoruz. Kaldığımız yerlerde yok oluyor, kaybolduğumuz yerlerde iz bırakıyoruz.

Arshile Gorky ile Müziği Nasıl Çizersin?

Biraz üstüne düşünebilmeniz için zaman bırakıyorum buraya ve ardından kendi yanıtımı ekliyorum.

Müziği çizemezsiniz ama müziğin hissini renkleri kullanarak anlatabilirsiniz. Arshile Gorky’de bu yoldan yürüyor ve müziğin hissini resmediyor. Sadece renkleri ve imgeleri kullandığını düşünürsek, kapı yine izleyicinin zihnine açılıyor. Burada müziği nasıl anladığımıza geliyoruz. Tekrara alıp ardı arkası kesilmeden dinlediğiniz şarkıları düşünün. Nerede duyarsanız duyun sizi keyifle dansa davet eden melodilere odaklanın. Ne hissediyorsunuz?

Hissettiğinize benzer duygularımı tutarken bir yandan da göz ucuyla The Plough and The Song’u izliyorum. Bana o kadar çok anlatıyor ki aynı şeyleri siz de duyun istiyorum. Keyif ile seyrettiğim Arshile Gorky tabloları her zaman sürprizler ile dolu.

Resme bakarken dans ettiğim geceleri anımsıyorum. Önce dans ettiğim özneler geliyor aklıma. Tanımadığım insanlarla, arkadaşlarımla, sevgililerimle ve kendimle nasıl durmadan dans edebildiğimi hatırlıyorum. Sonra da dans ettiğim yerler yavaş yavaş oldukları yerden çıkmaya başlıyor. İlk kez gittiğim ülkeler, müdavimi olduğum barlar, ter kokan hobo partileri, ayakta durmakta zorlandığım müzik festivalleri, sokak araları, evler ve daha bir sürü yer. Müziğe kendimizi kaptırırken, ritmin kendisine dönüşerek silikleşen bedenlerimiz ve işte karşınızda The Plough and The Song!

İnsanlar Dans Ederken Ne Düşünür?

Arshile Gorky
Arshile Gorky

Zihnime üşüşen karanlıklardan dans ederek uzaklaşmayı alışkanlık haline getirdim. Sahne ışıkları altında bir kaybolup bir beliren o bedenler kimi zaman beni derin yalnızlıklara itiyor. Aklıma ansızın gelen soruları yanıtlamaya çalışırken ritim kaçırmaktan korktuğum bile oluyor. Kalabalıkta dans ederken gerçekten “çok muyuz?” merak ediyorum. Tanıyalım veya tanımayalım fark etmeksizin birlikte eğlendiğimiz insanlar, sahne ışıklarının altında dans ederken ne düşünüyorlar?

Hep birlikte mi eğleniyoruz yoksa müzik ile yalnızlığımızı mı gizliyoruz? Bakın yine başladım. Sorular ile kaybolurken müziğin kötü sesleri yok etmesine odaklanıyorum. Tak! Yeni soru: İyi müzik, kötü sesleri yok ederken; iyi resim nasıl oluyor da her şeyi alenen ortaya çıkarabiliyor? Ben dans ederken bunları sorguluyorum. Geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarımla acı nedir tatmamışız gibi dans ederken aklımdan geçen düşünceyle göz göze geldim; mutfak alışverişi!

Arshile Gorky’e bunları anlatsam ve sonra The Plough and The Song’u yeniden çizmesini istesem… Bana yine aynı resmi çizmesini beklerdim; herhangi bir ayrıntıyı değiştirmeden, tek bir çizgi dahi silmeden. Tam olarak aynı resmi önüme koyduğunu düşünün. İşte size anlatmak istediğim şey bu. Kırmızının sarıya sarılması, siyahın yeşille bütünleşmesi, çizgileri vurdumduymazlığı ve her şeyden biraz var olması. Gorky’nin büyük bir titizlikle yarattığı ton sür ton zemini, kullandığı baskın renklerle bozması dikkatimi çekiyor. Ama biz bozulduğunu dahi anlamıyoruz. Bu betimleme, Arshile Gorky’nin resme getirdiği formülün ta kendisidir.

Planlı bozulmaları takip eden sistematik çizgiler, Arshile Gorky’nin yaşamının aynası gibi. Resimlerindeki bozulmalar Osmanlı ve Amerika arasındaki zorunlu göçlerine benziyor. Sürekli bozulan düzeni, karmaşaların içinde kalması ve tüm bunlar ile mücadele ederken sakin yapısını koruyabilmesi de sanatçının çözülemeyen özelliklerinden biri. Hayatıyla ilgili belli belirsiz sızan bilgiler kadar net resimleri var Arshile Gorky’nin. Anlatmak istediklerini duyabilmek için resimlerindeki çizgileri takip etmek gerekiyor. Tablolarına dikkatle bakıldığında Ruslar, Ermeniler, Amerikalılar, Almanlar ve daha birçok kültüre dair detaylarla karşılaşılıyor. Arshile Gorky’i anlamak için bilgiye değil zamana ihtiyaç duyuyor insan.

The Plough and The Song

The Plough and The Song, farklı renkler ile karşılaşılabilen bir resim. Esere dair temel sorgulamalar başladığında farklı varyasyonları ile karşılaşmamak elde değil. Fonun mavi ve tüm detayların belli olduğu bir betimleme, fonun sarı ve hiçbir şeyin belli olmadığı başka bir görüntü. Arshile Gorky’nin bir bilmece yaratır gibi hazırladığı tabloları en duru hali ile bile kafa karıştırmayı başarıyor. Belki de bu yüzden sadece Arshile Gorky’nin hüzünlü yaşamı hakkında uzun uzun yazılara rastlıyor ve eserleri hakkında derin açıklamalar bulamıyoruz.

Yani yine kendimiz ile baş başayız. Kolları sıvayıp bulamadığımız açıklamaları kendi kelimelerimizi kullanarak hazırlamamız gerekiyor. Üstelik bunun için terminolojiyi bilmeye gerek bile yok. Kimileri eseri yorumlarken, eserin cinsellik seviyesinin yüksek olduğunu belirtmiş. Kimileri ise dağınık bir odanın resmedildiğini düşünüyor. Arshile Gorky’nin yaşadığı kırsalları resmettiğini iddia edenler bile var. Çeşitliliği görüyor musunuz?

Resmi anlamaya çalışırken sunulan bu geniş yelpaze Arshile Gorky’nin esnekliğinden mi kaynaklanıyor yoksa izleyicinin yorumlama gücünden mi, düşünmeden edemiyorum. Bana hala “dans” gibi gelen bu tablo anlattıklarından ziyade gizledikleri ile favorim oluyor. Kübizme bile dahil edebileceğimiz The Plough and The Song, bana müziği resmeden diğer sanatçıları hatırlatıyor. Jean Metzinger’e ait Kafedeki Dansçı, Rene Magritte’nin Tehdikat Suikast tablosu ve Henri Matisse’nin “Dans 1” adlı eseri. Bunların yanına Otto Dix’in Metropol’ünü eklemeden geçemeyeceğim. Tüm bu eserleri -ya da istediğiniz herhangi bir eseri- incelerken içinizde çalmaya başlayan melodiyi umarım hiçbir zaman kaybetmezsiniz.

Arshile Gorky
Metropolis, Otto Dix

Sanatın üretim alanlarının birbirine bu denli yakın olması inanılmaz bir güç. Sesin görüntüye, görüntünün hisse ve hepsinin birer ritme dönüşebilmesi belki de insanlık olarak sürdürebildiğimiz yegane özelliklerden biri. Bu özelliği sürdürmek için ise usta bir ressam ya da iyi bir müzisyen olmaya da gerek yok. Birbirini tamamlayan ana ögeleri fark etmek, eşleştirmek ve hissetmek hepimizin yapabileceği şeyler.

Ritimde Işıkların Kapanma Anı ve The Plough and The Song

Ritimde ışıkların kapanma anı özellikle sahne tasarımında önemsediğim bir konu. Bir konsere gittiğiniz zaman orada sadece ses mi vardır? Sahnede size müziğin en iyi halini iletmeye çalışan müzisyenlerin birer performans sanatçısı olduğunu fark ettiniz mi hiç? Gideceğiniz bir sonraki konserde, müziğe kendinizi bırakırken sahneden gözlerinizi ayırmayın. Bir konserde, ritme sadece dinleyiciler ve müzisyenler değil ışıklar ve renkler de eşlik eder. Sese uyum sağlayan ışık dağılımı ile sanatçıların görüntüsü üzerinde olduğu kadar dinleyicilerin hisleri üzerinde de etkilidir.

Müzik dinlerken heyecanlandığınız o anlarda, size eşlik eden sadece oradaki insanlar mı oluyor? İçinizdekinin dışarısı ile buluşması, gördüklerinizin ve duyduklarınızın ise içinize dolması döngüsel bir beslenme düzenidir. Kulaklarınızı ne kadar iyi müzikler ile, bedeninizi ne kadar keyifli danslar ile ve gözlerinizi ne kadar iyi resimler ile donatırsanız; ruhunuzun sağlığı da o kadar fit olacaktır.

Kendimize yatırım yaparken çekinmeden hareket etmemiz gereken bazı meseleler var. Bunlardan en önemlisiyse bedenimize gösterdiğimiz özeni ruhumuza da göstermek. Nasıl ki bedenlerimizi nasıl daha “fit” hale getirmek için sporlar yapıyor ve bitmeyen diyet döngülerine giriyorsak buna benzer bir özeni ruhumuz için de uygulayabiliriz.

Bunu derken gidin ve hemen bir kişisel gelişim kitabı alın demek istemiyorum. Açın ve Arshile Gorky’nin tablolarını inceleyin, yapabiliyorken eğlenin, dans etmekten utanmayın. En önemlisiyse sanattan beslenmekten hiç bıkmayın. Size kilo aldırmayacak, en sevdiğiniz pantolona girmenizi engellemeyecek ve merdiven çıkarken nefes nefese kalmanıza neden olmayacak bir beslenme programıdır sanat. En sevdiğiniz şarkıya her zaman ulaşamayabilirsiniz hatta dinlediğiniz müzisyeni ilk kez duyuyor bile olabilirsiniz. Unutmayın, sanatta her zaman bilmek gerekmez. Ritimde ışıkların kapanma anına odaklanın ve her ritme sanki ilk ve son kez eşlik ediyormuş gibi dans edin. Bunu yaparken The Plough and The Song’daki gibi ritimde kaybolmayı da unutmayın.

Sevgilerimle,

Nurşen Uyar

Merhaba! Ben Nurşen. Anadolu Üniversitesi Sanat Tarihi bölümünden mezun oldum. 2017 yılında Eskişehir’de kurucu üyesi olduğum Toy Gençlik Derneğinde genç ve doğa odaklı çalışmalarda yer aldım. Şimdiyse KızBaşına Sanat Galerisi ile sanatçı kadınları desteklemek ve görünür kılmak için alan açmaya ve hikayelerine ortak olmaya çalışıyoruz. Bunun yanı sıra sanatın farklı başlıklarında eğitimler veriyor ve 5 yıldır içerik yazarlığı yapıyorum. Kurcalamayı en sevdiğim konuysa sanat üretim mekanlarının dijitalleşme çalışmaları ve tabii ki genç sanatçıların görünürlüğü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir