Psikoloji

Savaş Çocukları Müzesi: Masum Mağdurlar

Savaş Çocukları Müzesi, savaş çocuklarının savaş anılarına yolculuk yaptığımız bir duygu seli. Bende derin izler bırakan bu müzede sizleri de küçük bir gezintiye çıkarmak istiyorum. Küçücük kalplerin taşıdığı kocaman yükleri fark etmek benim için epey duygusal bir süreç oldu. Bu yazımda sizlere müzedeki eserlerden yola çıkarak savaşın çocuklar üzerindeki psikolojik etkilerini aktarmaya çalışacağım.

War Childhood Museum

Evrensel adıyla War Childhood Museum, kendisi de bir savaş çocuğu olan Jasminko Halilovic’in kendi hatıralarının ve deneyimlerinin izini akranlarıyla birlikte sürmesi ile hayat bulmuş. Bosna Savaşı mağdurlarından Halilovic, bir gün sosyal medya aracılığıyla akranlarına savaşa ve savaş çocukluğuna ilişkin deneyimlerini sorduğu bir paylaşım yapmış.

Bu paylaşım, beklenenden çok daha popüler olmuş ve yüzlerce geri dönüş almış. Halilovic, cevapların derlemesinden War Childhood adında bir kitap yayımlamış. Kitapta cevapları bulunan savaş çocukları, haberleşerek bir araya gelmişler. Savaş döneminden kalma oyuncaklarını, mektuplarını, eşyalarını getirmişler. Böylelikle bir koleksiyon oluşmuş. Bu koleksiyondan ve videolardan bir sergi oluşturmaya karar vermiş Halilovic. Sergiyi belirli müzelerde misafir ettikten sonra Saraybosna’daki kalıcı müzesine taşımışlar. İşte bu müzenin hikâyesi böyle.

Jasminko Halilovic’in yaptığı paylaşımdaki ve kitapta cevaplarını derlediği soru, “Sizin için savaş çocukluğu neydi?” sorusu. Buna gelen cevaplar arasında “Tekrar yaşamak istemediğim bir kabus.” cevabından, “Bodrum katındaki mumun ışığında gitar, Monopoly ve domino oynamak.” cevabına kadar farklı deneyimler yer alıyor. Fakat beni bu kitabın sayfalarında gezinirken en çok etkileyen cevap “300’den fazla çikolata ambalajı topladım, sadece tatlarını hayal ederek.” oldu.

Savaşın çocuklar üzerinde bıraktığı etkinin değişkenlik gösterebildiği gibi, çocukların savaş imgesi de değişkenlik gösterebiliyor. Bu deneyimde kimi insanlar savaşı “yeryüzündeki cehennem”, kimi ise “adrenalin dolu bir macera” olarak tasvir ediyor.

Bu tasvirlerde yaşanmışlığın payı kadar çocukluk döneminde savaşın neyle bağdaştırılmış olduğunun da payı büyük. Ancak tasviri ne olursa olsun, savaşın her bir birey üzerinde belki de silinemeyen izler bıraktığı aşikar. Savaşın bu izlerini çocukların gözünden izlediğimiz filmin incelemesine de göz atmayı unutmayın.

Savaştan Geriye Kalanlar

Isırık İzli Elma

Savaş Çocukları Müzesi’nde beni duygulandıran, çocuk yüreklerle empati yapmamı sağlayan pek çok eser var. Bunlardan biri, “ısırık izli elma”. Ancak öyle sıradan bir elma değil. Şimdi bu elmanın hikâyesini 8 yaşında kendini savaşın içinde bulan Ljiljan’dan dinleyelim:

Savaş esnasında fazla bir şeyimiz yoktu. Savaşın sonlarına doğru bir zamanda bize bu elmayı yolladılar. Gördüğümde o kadar heyecanlandım ki, ilk tepkim onu hızlıca ısırmaya çalışmak oldu. Ancak elma, bir mumdu. Dişim üzerinde bir iz bıraktı – savaş çocukluğumun bir hatırlatıcısı.”

Ljijlan’ın bu elmayı bir yiyecek sanıp tereddütsüzce ısırmaya çalışması, temel ihtiyaçlara ne kadar muhtaç olduğu gerçeğini yüzümüze vuruyor. Savaş süresince bakım gereksinimleri ve temel ihtiyaçları yeterince sağlanamadığından, fiziksel olarak da savaştan en çok etkilenen grubun çocuklar olduğunu anlıyoruz (Özdemir, 2017).

Küçük Fırın

Sanja, bu küçük fırının hikâyesini şöyle aktarıyor:

Ölümü hissettik, küçük kardeşim papağanımıza çimen toplamaya giderken bahçede kalbinden vurulduğunda. Sadece 10 yaşındaydı. Cenazesine bile gidemedik. Dünyamız, parçalara ayrıldı. / Yaşamı hissettik, en küçük kardeşim savaşın tam ortasına doğduğunda. Bodrum katında yaşadık. Gökyüzünü, güneşi, yağmuru aylarca göremedik. Yeni doğan kardeşim bize umut oldu. Aynı zamanda da yaşamın ölümden üstünlüğünün bir sembolü. / Hayatta kalmaya çalıştık. Bu fırın bana hayatta kalma sanatımızı sembolize ediyor. Babam 1993’te Saraybosna’da yapmış. Ana bölümü düdüklü tencerenin bacakları ise sopalardan. Teneke kapısı ise binamızdan düşen malzemelerden. Üzerinde fasulye, pilav, mercimek pişirdiğimizi hatırlıyorum. Ayrıca ısınmak için de bunu kullanırdık. Onu yakmak için çokça kitap, gazete ve ayakkabı feda etmiştik. Bütün bunlar hayatlarımızı tamamıyla değiştirdi.”

Savaşın yakının kaybetme ve yeni bir aile üyesi kazanma olgusunu bir arada yaşayan Sanja için kaçınılmaz bir travma olduğu ortada. 10 yaşındaki kardeşinin gözünün önünde vurulmuş olması, bodrum katında sürekli diken üstünde sürdükleri yaşamın ona yeni bir kardeş vermiş olması gibi olaylar bir birey için oldukça travmatik deneyimlerdir. Aynı zamanda yeni doğan bebeğin anne karnında introjekte ettiği yas ve anksiyete bağlamında onu da sağlıklı bir erken yaşantının beklemediğini söyleyebiliriz.

Mavi Tavşan

Meliha ise savaşa dair anılarını mavi bir tavşanda gizlemiş:

Abimi hatırlamıyorum. Benden yalnızca birkaç yaş büyüktü. Onu annemin kollarından alıp öldürdüler. Evimizden arkamızdaki kapıyı kitleme şansımız bile olmadan kaçmak zorunda kaldık. Sonrasında ise bir mülteci kampına yerleştik. Bu mavi tavşan, bana eğlenceli gelen tek şeydi. Renkleri ve gülümsemesi en karanlık günleri bile aydınlatırdı. Çocukluğumdan kalan tüm oyuncaklarımı bağışladım, yalnızca mavi tavşanı saklıyorum.

Mavi Tavşan hikâyesi ise savaşın ve masum kurbanlarının geride bıraktığı can yakıcı izleri anlatıyor. Bir ailenin evini kitleyecek vakti bulmadan arkasını dönüp kaçması, yaşanan panik ve kaygı… Bunları teker teker gözden geçirdiğimizde yaşanan çaresizliği daha yakından tanıyabiliyoruz. Normal şartlarda büyüyen bir çocuğun sahip olduğu eğlenme hakkı elinden alınmış çocukların öyküsüne kulak verdik. Mavi tavşanı onun tek arkadaşı olmuş bir çocuğun.

Savaşın Yıktıkları

Bu müzede savaş çocuklarının sadece bir avuç kadarına tanıklık ediyoruz. Halbuki günümüzde milyonlarca çocuk terör saldırılarının, politik çatışmaların ve savaşların masum mağdurları, kurbanları oluyor. Temel gereksinimlerine ulaşamayan milyonlarca çocuk açlık, hastalık ve yoksulluk içinde yaşam mücadelesi veriyor.

Bunun yanı sıra birçok çocuk yakınlarını kaybediyor; fiziksel, cinsel veya duygusal istismara maruz kalıyor. Zorunlu göçe maruz kalan çocuklar, beraberinde göç bölgelerinde kötü muameleye ve ötekileştirmeye de uğruyorlar. Milletlerinden, kültürlerinden uzaklaşmak zorunluluğunda bırakıyorlar. Aynı zamanda okuldan ve diğer sosyal destek yapılarından yoksun hale geliyorlar (Erden & Gürdil, 2009).

Fiziksel ve duygusal ihtiyaçları karşılanmadığı gibi, sosyal ihtiyaçları da karşılık bulamıyor. Tabii bu sıralananlar, buzdağının görünen kısmı. Nitekim aldıkları psikolojik hasarın sözü çok geçmese de, ileri yetişkinlik hayatlarının şekillenmesinde en önde gelen faktör.

Süregiden travmatik yaşantılar içerisinde büyüyen çocukların yetişkinlik dönemlerinde psikososyal alanda ciddi bozulmalar meydana gelir. Birçok araştırma, savaş çocuklarının ileri yaşantılarında TSSB ile mücadele ettiğini ortaya koymuş.

Bu bozukluğa çoğunlukla öfke, tedirginlik, huzursuzluk ve saldırganlık hissi eşlik eder. Savaşın neden olduğu travmanın ardından gözlenen bir diğer durum ise kendini suçlamadır (Terr, 1983). Henüz muhakeme yeteneği gelişmemiş çocuklar, başlarına gelen olayların ya da yaşadıkları kayıpların kendilerinden kaynaklandığını düşünürler. Daha büyük yaş grubu çocuklarda ise suçluluk, “Önlemek için bir şey yapmalıydım.” hissi ile ön plana çıkar.

Bu suçluluk hissiyatı ise sosyal hayatlarının büyük bir parçası haline gelerek beraberinde psikolojik rahatsızlıklara ve kaçınmacı davranışlara yol açabilir. Ek olarak, savaş çocuklarının ileri dönemlerinde travmatik olayın yarattığı duygudurumun hafifletilmesi amacıyla alkol veya madde kötüye kullanımına yönelim gibi davranışlara rastlanabilir. Bu kullanım, travmayı yeniden yaşama ihtimallerini bastırmak amaçlı da tercih edilebilir.

Savaşın Yıktıkları – II

UNICEF, raporunda savaşın çocuklar üzerinde bıraktığı psikolojik etkileri şu şekilde özetliyor:

İster doğrudan ister dolaylı olsun, çocuklar her zaman silahlı çatışmalardan ilk etkilenen nüfus kesimini oluşturur. Silahlı çatışma çocukların yaşamında birçok yönden değişikliğe yol açar. Hayatta kalabilseler bile, yakınlarını yitirebilirler, yoldan çıkarılabilirler, tecavüze maruz kalabilirler. Şiddetin, yerlerinden yurtlarından olmanın, yoksulluğun ve sevdiklerini yitirmenin getirdiği derin duygusal yaralar ve psikososyal travma ile baş başa kalabilirler” (UNICEF, 2015).

Konu üzerinde yapılan çeşitli araştırmalar, TSSB semptomlarının yanı sıra savaş çocuklarında uzun süreli depresif belirtiler, anksiyete bozuklukları ve özgül fobiler geliştirdiklerini ortaya koymuş. Üstelik çatışma esnasında ebeveyn kaybı yaşayan çocukların genç yetişkinlik döneminde birtakım ruhsal problemlere rastlanmış.

Aynı zamanda ebeveyn kaybının savaşla ilgili travmanın etkilerini daha da arttırdığını saptanmış (Kızmaz, 2018). Savaş ortamında gelişen semptomların bireyi yetişkinliğinde etkilediği boyuta dair bir uzlaşım mevcut değil. Ancak psikolojik yardımın ve travmaların üzerinde çalışması ile etkileme alanının azaltılması mümkün.

Lafı toparlamak gerekirse; savaş çocukları, travmatize olmuş çocukluklarının bedelini yetişkinliklerinde de ödemeye devam ederler. Savaşın yıktıkları, yalnızca devletler arası politik çatışmaların arasında sıkışan binalar, parklar, insanlar değil; milyonlarca çocuğun hakları, umutları, hayalleri ve geleceğidir. Bu gerçeği suratıma çarpan yer ise Savaş Çocukları Müze’si oldu.

Eğer yolunuz Saraybosna taraflarına düşer ise bu müzeyi mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Sizlere dijitalden de olsa küçük bir aktarımını yaptığım bu müze, her bir savaş çocuğunun katkısı ile gittikçe sonsuzlaşıyor. Onların acı deneyimlerine çok küçük bir pencereden ortak olmak benim için çok anlamlıydı. İçerisinde pek çok duyguyu barındıran bu müzeden istediğiniz duyguyu alıp çıkabilirsiniz. Umarım okurken keyif almışsınızdır ve bu müze sizde bir merak uyandırmıştır. Savaşın kazananı yoktur; yalnızca kayıptır, yıkımdır.

Kaynakça

Erden, G., & Gürdil, G. (2009). Savaş yaşantılarının ardından çocuk ve ergenlerde gözlenen travma tepkileri ve psiko-sosyal yardım önerileri. Türk Psikoloji Yazıları, 12(24), 1-13.

Kızmaz, Z. (2018). Çatışma, Terör ve Savaşın Çocuklar Üzerindeki Etkisi. TERÖR VE UYUŞTURUCU MADDE ŞİDDETİ, 1.

Özdemir, S. (2017). Savaşın Çocuklar Üzerindeki Etkileri, Sağlık ve Umut. Turkiye Klinikleri Journal of Nursing Sciences, 9(4).

Terr, L. C. (1983). Chowchilla revisited: The effects of psychic trauma four years after a school-bus kidnapping. American Journal of Psychiatry, 140, 1543-1550 

UNICEF (2005), Dünya Çocuklarının Durumu: Çocukluk Tehdit Altında, Ankara

Psk. Zeynep Temel

İstanbul doğumluyum. University of Nottingham'ın Psikoloji bölümünden mezun oldum. Bir danışmanlık ofisinde psikolog olarak görev almaktayım. Alanda Bilişsel Davranışçı Terapi, Sanat Terapisi, Kısa Süreli Çözüm Odaklı Terapi vb. eğitimler aldım. Okumak, yeni yerler keşfetmek ve seramik yapmak en büyük tutkularımdan. Psikoloji severleri buluşturan bu platformda yazılarım sizlerle!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir