Psikoloji

Psikopatolojinin Resme Etkisi: Ünlü Ressamların Zihninden Dökülenler

Psikopatolojinin resme etkisi, özellikle son zamanlarda merak edilen ve üzerine araştırmalar yapılan bir konu haline gelmekte. Psikopatoloji; bireylerin duygu, düşünce ve davranış bozukluğunu, anormal/uyumsuz davranışlarını araştırır.

Peki, bir insanın psikolojik durumunu yaptığı resimlerden nasıl anlarız? Bir tablo, bütünüyle ressamın iç dünyasından izler barındırır mı? Bir fırça darbesi, hissedilen duyguyu nasıl aktarır?

Tarihten bugüne birçok ünlü ressam, eserlerini ortaya koyduğu zamanlarda psikolojik rahatsızlıklar yaşamış. Yaşadıklarını, hissettiklerini ve düşündüklerini resimlerine aktarmış ve o benzersiz eserler ortaya çıkmıştır. Gelin, bazı ünlü ressamların eserlerine yansıttıklarına ve zihinlerindekileri görmeye çalışalım.

Vincent Van Gogh

1853 senesinde doğan Vincent Van Gogh, altı çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuydu. 37 senelik hayatı boyunca yaşadığı hüznü, mutsuzluğu, acıyı ve çaresizliği tuvallere döktü.

Hayatı kayıplarla geçti Van Gogh’un. Kardeşlerinin yaşadığı psikolojik rahatsızlıkların yanında bir kardeşi de ölü doğmuştu. Babasının ölümünden sonra ise, ilk büyük tablosunu yaptı.

Yaşadığı bunalım ve ataklara daha fazla dayanamayan Van Gogh, Auvers’te resimlerini çizdiği tarlalardan birinde intihar etti.

Çeşitli araştırmalarda Van Gogh’un bipolar, şizofreni gibi bozukluklara sahip olduğu ve travma sonrası stres bozukluğu yaşadığı öne sürülmekte.

Bipolar bozukluğun tanı kriterlerinde yer alan mani döneminde Van Gogh, uyku düzeninin bozulduğu aşırı bir heyecanla birlikte oldukça üretken bir dönem geçirdi. Bunun ardından, iki uzun süreli ve ağır depresyon dönemi yaşadı.

Bunlara ek olarak, aşırı bir sinirlilik ve saldırganlık hali mevcuttu. En şiddetli belirtiler arasında ise görsel ve işitsel halüsinasyonlar vardı.

İntiharından iki yıl önce, belirtileri çok daha şiddetlendi ve yaşadığı psikotik ataklar çoğaldı.

Bu dönemlerde ressam arkadaşı Gaugin ile eve çıktı ve aralarındaki anlaşmazlığın arttığı bir gün Gaugin’in üstüne yürüyüp kendi kulağını kesti. Bu olaydan sonra ise Van Gogh hastaneye yatırıldı.

Kardeşi Theo, tüm bu yaşadıklarının yanında Van Gogh’un en büyük desteğiydi. Theo’ya yazdığı bir mektupta yaşadıklarına anlam veremediğini ise şöyle anlatıyor Van Gogh:

Bana ne olduğunu tam anlamı ile tanımlayamıyorum. Şimdi ve daha sonrasında, hep korkunç bir kaygı yaşıyorum. Açıkçası nedensiz bir şey. Diğer taraftan, kafamda bir boşluk ve yorgunluk hissi yaşıyorum… Bu aralar, melankoli ve iğrenç pişmanlık ataklarım var.

Vincent Van Gogh Eserleri

Van Gogh, onlarca eserinde hayatı boyunca yaşadığı kayıpları, yalnızlığı ve acıyı resmetmiş bir ressam. “Van Gogh” dendiğinde, hepimizin zihninde en az bir resmi canlanır.

Psikopatolojinin resme etkisi, çok net bir şekilde görülüyor Van Gogh’un eserlerinde. Psikolojik rahatsızlıklar yaşadığı dönemde, çizdiği resimlerde, dünya genişliyor, bulutlar delice dönüyor, ağaçlar öfkeyle savruluyor adeta.

Hastanede kaldığı odayı tuvale aktarırken yalnızlığını telafi etmek için objeleri çift resmediyor Van Gogh. Hastaneden çıktıktan sonraki iki ay içinde 60 tablo yapıyor.

Otoportreleri

vincent van gogh

Özellikle büyük bir gerilim durumunu yansıtan otoportreleri ön plana çıkmakta.

Ağzı ve dudakları sımsıkı kapalı, bakışları sinirli, kaşları çatık, gözleri dalgın, yüzü heyecansız ve keder içinde resmetmiştir kendisini Van Gogh. Hissettiği huzursuzluk ve melankoliyi böyle döktü tuvale.

Son otoportresini annesi için yaptı. Ona sağlıklı ve iyi olduğunu göstermekti amacı. Fakat yine resimde yaşadığı hüzün, kayıp ve acı gözlerinden okunuyordu. Belki de, o zamanlardaki duygu durumunu en iyi yansıtma yöntemiydi onun için.

Yıldızlı Gece Adlı Eseri

yıldızlı gece

Van Gogh’un en ünlü eseri, başyapıtı… Hepimizin bir yerlerde karşısına çıkmıştır. İnsanı içine çeken, uzun uzun baktıran ve düşündüren etkileyici bir eser Yıldızlı Gece.

Bu eseri Van Gogh, hastanede kaldığı dönemde, 1889 senesinde yaptı. Sessiz sakin bir köy, dramatik ve çılgınca dönen bulutlarla kaplı bir gökyüzü görüyoruz resimde.

Bu eserdeki dönen çizgiler, fiziksel ve zihinsel kırılmalarına eşlik eden baş dönmesini, hatta görsel halüsinasyon fenomeninin temsili olabileceği düşünülmekte.

Kullandığı cansız, mavi renk ve koyu tonlar da onun depresyon ataklarının bir dışa vurumu gibi görünüyor.

Psikopatolojinin resme etkisi, Van Gogh’un bu eserinde çizgilerinde ve renk tonlarında açık bir şekilde görünmekte.

Auvers’te Çizdiği Eserleri

fırtına bulutları altında buğday tarlası

Yaşamının son dönemlerinde Auvers’te yaşadı Van Gogh. Burada birkaç manzara resmetti. Bu döneme ait resimlerinde yoğun bir depresyon ve yalnızlık ön planda.

Yaşadığı derin duygusal çöküntüyü kırsal alanları resmederek haykırmaya çalıştı. Fırtına Bulutları Altında Buğday Tarlası adlı eserini “acı bir çığlık” olarak tanımladı ünlü ressam.

İçinde, zihninde kopan fırtınaları yansıttı eserlerinde. Buradaki eserlerinde de yine soluk mavi tonları ön planda. Birçok araştırmacının ortak fikri, mavi rengin depresyonu temsil ettiği yönünde olduğunu düşünürsek; Van Gogh’un depresyonda olduğu dönemlerinde mavi rengi oldukça fazla kullandığını söyleyebiliriz.

Auvers’te kardeşi Theo’ya yazdığı bir mektupta ise Van Gogh, yaşadığı depresyonu ve eserleri hakkındaki düşüncelerini şöyle anlatıyor:

“Ve halen dayanılmaz depresyon nöbetleri beni yeniyor; ve bununla birlikte sağlığım düzeldikçe beynim daha sağlıklı oluyor. Masrafını karşılamayan ve çok pahalıya mal olup hiç bir getirisi olmayan resim çalışmalarım da aptalca geliyor. İşte o zaman kendimi çok mutsuz hissediyorum ve en kötüsü de bu yaşta başka bir şeye başlamak inanılmaz derece de zor.”

Louis Wain

louis wain

Ailenin en büyük çocuğu olarak 1860 yılında Londra’da doğan Louis Wain, özellikle kedi formu konusunda uzmanlaşmış ünlü bir ressam. Onu diğer ressamlardan ayıran özelliği, insani vasıfların başka bir varlığa atfedilmesiyle kedi temsillerini oluşturması.

Wain’in beş kız kardeşi vardı. Etrafındakiler tarafından fiziksel olarak zayıf görüldü ve akademik performansı da düşüktü.

Bir dönem resim öğretmenliği yaptı fakat sonrasında resim öğretmenliğini bırakıp illüstratör oldu.

Bir süre sonra Emily Richardson ile evlendi. Mutlu ve güzel giden evlilikleri, Emily’nin meme kanserini yenemeyip hayatını kaybetmesiyle son buldu. Emily’nin hastalığı sırasında siyah beyaz bir sokak kedisi sahiplendiler. Peter adını verdikleri kedi, Emily için büyük bir destek kaynağı olmuştu. Wain ise, Emily hasta yatağında yatarken Peter’ı sık sık çizmeye başladı. Kedileri resmetmeye ilk kez bu şekilde ilgi duydu.

Eşi Emily’nin ölümünden sonra ise kedi çizimleri onun için neredeyse bir saplantı haline geldi.

Daha sonra yaşadığı kedisi Peter’ın ve kız kardeşlerinden birinin ölümü gibi travmatik olaylar, psikolojik sağlamlığını olumsuz etkileyerek zihinsel çöküşüne neden oldu. Şizofreni onu etkisi altına aldı.

Psikopatalojinin resme etkisi, Wain’in hayatına ve eserlerine baktığımızda büyük bir anlam kazanmakta.

Gittikçe daha fazla paranoya yaşayan Wain, şiddetli psikoz yaşadı. Çevresindeki insanlara karşı güvensizlik ve düşmanlık duymaya başladı.

Kız kardeşlerine saldırganlık ve öfke gösterdikten sonra ise psikiyatri kliniklerine yatırılmış ve 1939 senesinde ölümüne kadar burada kalmıştır.

Louis Wain Eserleri

louis wain

Louis Wain’in eserlerine kronolojik bir sırayla bakıldığında, sahip olduğu şizofreninin onu nasıl etkisi altına aldığı net bir şekilde görülmekte.

Psikopatolojinin resme etkisi için belki de en iyi örnek Louis Wain. Günler geçtikçe yaptığı resimlerin geçirdiği değişim bunun kanıtı niteliğinde.

Örnek resimlerde gördüğünüz gibi, başlarda normal kabul edilebilecek kedi resimleri, giderek çok daha farklı formlar almıştır.

Değişen bu kedi formları, Wain’in yaşadığı zihinsel bozulmayla güçlü bir şekilde bağlantılı.

Eserlerindeki kedilerin ifadeleri, deneyimlediği duygusal yükü, dehşeti ve gerçeklikten uzaklaşmasını göstermekte.

Şizofreninin tanı kriterlerinin en önemlisinin gerçeklikten kopma olduğu düşünüldüğünde; Wain, deneyimlediği bu kopuşu açıkça resmetmiştir. Diğer bir deyişle, dış dünyayı deneyimlemenin ve yorumlamanın alışılmamış yolları çizimlerinde yankılanmıştır.

Edvard Munch

edvard munch

Edvard Munch, 1863 senesinde Norveç’te doğan ünlü ressam. Akıllı ve zeki bir insandı. Akademik hayatında da başarılıydı. Mühendislik okumak için girdiği üniversiteyi bir sene sonra ressam olma arzusuyla bıraktı.

Birçok kayıp yaşadı Munch. Önce annesi ve bir kız kardeşini kaybetti. Bir diğer kız kardeşine şizofreni teşhisi kondu ve o da bir süre sonra zatürreden dolayı hayatını kaybetti. Hastalıklar ve ölümler ile travmatik deneyimler, Edvard’ı hastalıkların kendisi için de kaçınılmaz olduğu korkusuna kapılmasına neden oldu.

Korkularını babasının ölümünden sonra şu cümlelerle anlattı:

“Babam mizaç olarak gergin ve saplantılı bir şekilde dindardı – psikonevroz noktasına kadar. Deliliğin tohumlarını ondan miras aldım. Korku, keder ve ölüm melekleri doğduğum günden beri yanımdaydı.”

Hayatı boyunca yaşadığı dönemin acılarına tanıklık etmesi ve hastalıklarla mücadele eden yakınlarının acılarına ortak olması onda derin izler bırakmıştı.

Şiddetli anksiyete atakları, insanlardan korkma, halüsinasyon ve paranoya, Munch’ın hastaneye yatmasına neden oldu.

Yaşadıklarından sonra Edvard Munch’a depresyon, anksiyete ve bipolar bozukluk teşhisleri kondu.

Edvard Munch Eserleri

Edvard Munch, psikolojik, zihinsel ve duygusal durumunu yaptığı resimlere aktaran bir ressam. Psikopatolojinin resme etkisi, Munch’ın eserlerinde açıkça görünmekte.

Resimlerinde kullandığı renk tonları, figürlerin ve ifadelerin tasviri Munch’ın acıları ve korkuları hakkında oldukça fazla ipucu vermekte.

Eserlerinin çoğunda karamsar temalar hakim. Resmen kaygı, ölüm ve korkuyu resmetmiş Edward Munch.

Hasta Çocuk Adlı Eseri

hasta çocuk

Hasta Çocuk adlı eseri, Edvard’ın 1877’de kız kardeşinin tüberkülozdan ölmesinden önceki anı canlandırdığı bir eser.

Hayatı boyunca tekrar tekrar bu eserinin üzerinde çalıştı. Sevdiği birini kaybetmenin yıkıcı sonuçlarından biriydi bu. Takıntılı bir şekilde aynı resim üzerinde defalarca çalışması, psikolojik yıkımının bir belirtisiydi.

Derin duygular barındıran bir eser Hasta Çocuk. Solgun ve hasta bir kız çocuğu, ona bakamayacak kadar üzgün bir kadın.

Koyu ve cansız renkler, psikolojik durumunu yansıtmakta. Hissettiği üzüntü, korku ve acıyı böyle tasvir etti belki de.

Bu resmin sonraki çalışmalarına ilham kaynağı olduğunu düşünen Munch, hayatının o dönemlerini şöyle anlatıyor:

Ölümün bu kadar kaçınılmaz, bu kadar yakın olduğuna inanamadım. Gerçekten ölecek miydi?

Çığlık Adlı Eseri

çığlık

Edvard Munch’ın neredeyse hepimizin gördüğü, etkilendiği en ünlü resmi.

Norveç’te yaşarken sanatını icra etmekte zorlanmaya başladı Munch. Takdir görmemek ve maddi sıkıntılar çekmek, onu kırdı ve Almanya’ya taşındı.

Bu sırada eserleri ölüm temasından uzaklaştı ve endişe ve kaygı duygularına yoğunlaştı. Bu endişe ve kaygıyı en net ve belirgin görebildiğimiz eseri ise Çığlık adlı eseri.

Munch, bu ünlü eseri hakkında şu cümleleri sarf ediyor:

Güneş batmaya başladı, birden gökyüzü kan rengine döndü, anksiyete ile titreyerek orada durdum ve dosdoğru geçen sonsuz bir çığlık hissettim. Hastalığımda olduğu gibi; yaşam korkum, benim için gereklidir. Onlar benden farksız değildir, onların imhası benim sanatımı da yok edecektir.

Resim, Munch’ın yürüyüşte gün batımını izlerken yaşadığı bir deneyimi anlatmakta. Bütün doğanın çığlık attığını hissettiğini ifade eden Munch’ın duyduğu endişenin dışavurumunu görüyoruz.

Başka bir ifadeyle Çığlık eseri, psikolojik durumunun dünyayı ona nasıl gösterdiğinin bir yansıması.

Kendini İfade Etme Aracı

İnsanların psikolojik ve zihinsel durumu kendini ifade etme şekillerini etkiler. Kimisi konuşarak anlatır içindekileri, kimisi yazarak, kimiyse resmederek. Öyle ya da böyle, geçmişten günümüze sanat bir kendini ifade etme aracı olmuştur.

Vincent Van Gogh, Louis Wain ve Edvard Munch, hayatlarında birçok acı kayıp ve zorluk yaşamış ünlü ressamlar.

Psikopatolojinin resme etkisi, onların yaşamlarına ve eserlerine baktığımızda daha da anlam kazanmakta. Hissettiklerini, düşündüklerini, mücadelelerini ifade etme yöntemiydi onlar için resimler. Zihinlerinden dökülenler tuvalde yerlerini aldı. Yıllar sonra hala onların duygu durumlarını anlayabilmemiz için…

Kaynakça

Kireç, D. Psikanalitik kuram çerçevesinde psikolojik rahatsızlıkların yaratıcılığa ve sanat eserlerine yansıma biçimleri. Kesit Akademi Dergisi, (18), 258-271.

Mota, P. (2021). Creativity and Mental Illness: Vincent van Gogh as the Archetypal Figure. Journal of Psychohistory, 49(2).

McGennis, A. (1999). Louis Wain: his life, his art and his mental illness. Irish Journal of Psychological Medicine, 16(1), 27-28.

Azeem, H. (2015). The art of Edvard Munch: a window onto a mind. BJPsych Advances, 21(1), 51-53.

Salderay, B. (2014). Psikolojik temelli zihinsel rahatsızlık, sanat ve yaratıcılık. International Refereed Journal Of Design And Architecture, 1(2), 10-26.

Psk. Arzu Nur Özkan

27 Mart 1998 tarihinde İstanbul’da doğdum ve doğduğum günden beri hayatın akışında kendi yolumu bulmaya çalışıyorum. Yeditepe Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve çift anadal programı ile Psikoloji bölümlerinden derece ile mezun oldum. Yazı yazmak her zaman sevdiğim bir hobim oldu. Psikoloji gibi alanları seven hepimizi bir araya getiren Kazan’da yazılarım sizlerle buluşacak.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir