Edebiyat

Satıcının Ölümü: Modern İnsanın Ölümü

Satıcının Ölümü, ünlü Amerikalı oyun ve metin yazarı Arthur Miller’ın Pulitzer Ödüllü tiyatro oyunu. Bu yazımızda, Arthur Miller imzalı Satıcının Ölümü incelemesi ile karşınızdayız.

İlk sahnelendiğinde tüm dünyada yankı uyandıran oyun gerek ele aldığı konu, gerek ise işlenme biçimiyle büyük bir beğeni topladı. Bu nedenle uzun süreler boyunca sahnelenmeye devam etti. Oyunun başarısı Pulitzer Tiyatro Ödülü’yle de taçlandı. Ancak Satıcının Ölümü‘nün başarısı bununla sınırlı kalmadı. Yapıt 1985’te beyaz perdeye uyarlandı. Dustin Hoffman’ın başrolde yer aldığı film, 38. Primetime Emmy Ödülleri ve 43. Altın Küre Ödülleri törenlerinde çeşitli dallarda dereceler aldı. 

Tabii bu başarının esas mimarının Arthur Miller olduğunu söylemek yanlış olmayacak. Peki, kimdir Arthur Miller? New York’ta 1915 yılında yaşama gözlerini açan A.Miller lisans eğitimini Michigan Üniversitesi’nde tamamlıyor. İlk olarak gazetecilik okuyan Miller, sonrasında Edebiyat ve İngiliz Dili üzerine yüksek öğrenim görüyor. Bu sırada bir yandan, Michigan Daily gazetesinde redaktörlük yapıyor. Diğer bir yandan da deneme yazıları ve oyunlar kaleme alıyor. 

Başarılı yazarın ilk oyunu No Villian (Kötü Adam) olsa da ona asıl şöhreti getiren oyunu 1947’de kaleme aldığı All My Sons (Hepsi Oğullarım). Tüm dünyada yankı uyandıran ve dünya tiyatro klasikleri arasına giren yapıtı ise Death of a Salesman (Satıcının Ölümü). Miller birçok oyununda olduğu gibi, bu yapıtıyla da kapitalist toplumun sıkı bir eleştirisini yapıyor. Tıpkı Marksist sinema da örneklerine rastladığımız gibi, o da oyunu aracılığıyla eleştirisini iletiyor seyirciye ve okura.

İşte, bu yazıda yazarın Türkiye’de de sahnelenmiş olan Satıcının Ölümü’nü inceleyeceğiz. İncelemeye geçmeden önce, II. Dünya Savaşı sonrası Amerikalı bireyin yaşamını konu alan oyunu anlamak için dönemin havasını kısaca soluyacağız. İkinci olarak, oyunun konusuna kısaca değineceğim. Ardından, yüklü sembollerle dolu olan yapıtta öne çıkanlardan; Modern İnsan-Willy Loman ilişkisini ve “Kırsal-Kent Çatışması” başlığı altında Biff-Happy ikiliği üzerinden incelemeye koyulacağız. 

Satıcının Ölümü ve Amerikan Rüyası  

Tiyatro dünyasına damga vuran ve ardından beyaz perde uyarlamasıyla sinema camiasında da yankı uyandıran oyun, Willy Loman adlı karakterin trajik öyküsünü konu alıyor. Hikâye zaman bakımından II. Dünya Savaşı sonrası Amerikan toplumunda geçiyor. 

Hepimizin bildiği gibi bir zamanlar Amerika; şöhretin, zenginliğin ve başarının çok çalışma neticesinde elde edileceğine dair sıkı bir geleneğe (Amerikan Rüyası) sahipti. Bu gelenek, insanlara zenginlik ve başarının kendi ellerinde olduğunu vaat etmekteydi. Bunun yolu da çok çalışmaktan geçmekteydi. Tabii Amerikan Rüyası diye tabir edilen bu gelenek göründüğü kadar masum değildi. Çok çalışmakla başarılı ve zengin olunabileceğine dair bu inanış temelde kapitalist sisteme hizmet etmekteydi.    

Bir başka açıdan ise kişilerin yoksullukları kişilerin kendilerine bağlamaktaydı. Yani, eğer biri yoksulsa, bunun nedeni ne devlet ne de sistemdi. Böyle olmasının tek bir nedeni vardı, o da kişinin yeterince çalışmamasıydı. Yoksulluk ya da zengin olmak kişinin çalışma azmiyle ilişkiliydi. Yoksul biri ne kadar çalışma azmi gösterirse, kendi ve ailesi için o denli iyi bir gelecek kurabilirdi. Aksi halde, bu kişi kendi yetersizliği nedeniyle yoksul ya da başarısızdı.  

İşte, oyunun ana karakteri Willy Loman bu rüyaya aldanan ve bu uğurda yaşamını hiç eden bireylere trajik öyküsüyle çarpıcı bir örnek oluşturuyor.   

(Yazının devamı, Satıcının Ölümü’nün sonu hakkında sürprizbozanspoiler içermekte.) 

Oyunun Konusu    

Willy Loman, ailesiyle beraber refah içinde yaşamak için yaşamını işine adamış evli ve iki çocuk babası bir adam. O, Loman ailesinin geçimini yıllarını vermiş olduğu bir şirkette satıcılık yaparak sağlamakta. Hırslı adamın yıllardır süregelen tek hayali ailesiyle refah içinde yaşamak. Bay Loman’ın hayattaki amacını kısaca, başarı ve zenginlik olarak özetlemek mümkün. Motivasyonu ise çok çalışmak:

Dünya, içinde inci saklayan bir istiridyedir, yan gelip yatarak onun içindekine erişemezsiniz. [1]

O, kendi amaçlarını büyük oğlu Biff’e de henüz küçük yaşlardan itibaren empoze ediyor. Tüm beklentisi ileride yaşlandığında, Biff’in tıpkı kendisi gibi bir şirkette çalışarak iyi paralar kazanması. Ancak Biff hiçbir zaman babasının beklentilerini karşılamıyor. Bu nedenle baba ve oğlunun ilişkileri mesafeli. Happy ise Loman çiftinin küçük oğulları. Biff’e kıyasla babasının beklentilerini karşılama çabası içinde olan Happy içinde bulunduğu toplumun “değerler”ine ayak uydurmuş bir karakter.

Willy Loman ise artık yaşlı bir adam olduğu için köşeye çekilmek istiyor. Ne yazık ki bu isteği gerçekleşmiyor. Küçük oğlu anca kendisini idare ediyor. Büyük oğlunun ise ne yaptığı belli değil. Onun Teksas’tan eve döndüğünü öğrenince küplere biniyor. Evin annesi Linda ise Willy’nin en büyük destekçisi. Sürekli oğullarına babalarını üzmemeleri gerektiği yönünde uyarılar yapan Linda, evin gelir gider hesaplarıyla uğraşmakta.

Anlaşıldığı gibi, Wily Loman’ın beklentileri bir türlü gerçekleşmemiş. Ailenin ellerindeki tek varlıkları ise yaşadıkları ev. Ancak evin kredisi hala bitmiş değil. Bu nedenle Loman çalışmaya devam etmek zorunda. İşten beklentisi ise onu yormayacak şekilde kendisine ofiste masa başı bir iş verilmesi. Ancak Bay Loman’ın hayalleri işten kovulmasıyla suya düşüyor. Zaten psikolojik açıdan sıkıntılar yaşamakta ve bir tür bunalımda olan adam için, işten kovulması bardağı taşıran son damla oluyor. Willy Loman oyunun sonunda intihar ediyor.    

Modern İnsanın Temsili: Willy Loman

Her eser ortaya çıktığı dönemden izler taşır. Bu bakımdan, ortaya konan eser ve dönemin koşulları arasında koparılamaz bir bağ olduğunu söylemek mümkün. Bu da bizlere okuduğumuz eserlerin veya izlediğimiz yapıtların çıktıkları dönemin insan dünyasına dair ipuçları verdiklerini gösterir. Böyle olmasının yanı sıra, geçmiş yazın veya görsel yapıtların önemli bir işlevi daha vardır, o da gelecekteki toplumsal yaşam ve insan ilişkilerine de ayna tutmaları.

Günümüzden 74 yıl önce kaleme alınan Satıcının Ölümü tam da yukarıda bahsi geçen duruma somut bir örnek teşkil eder. Her ne kadar Satıcının Ölümü, W.Loman üzerinden Amerika’daki acımasız kapitalist sistemin bir eleştirisini yapıyor olsa da yapıtı günümüzde kapitalizmin varmış olduğu son nokta ve “biz modernler” açısından da değerlendirmek mümkün.  

Şöyle ki: Bahsettiğimiz gibi, Loman artık altmışlı yaşlarına gelmiş, bunca yıllık ömrünü ise işine adamış bir adam. Elindeki tek varı ise kredisini hala ödemekte olduğu evi. Ağır çalışma şartları ve beklentilerini karşılayamama durumu ise Willy’i bunalıma sokuyor. Onun beklentilerini ne çocukları ne de işi karşılamış değil. Bu nedenle, sürekli geçmişine özlem duyuyor. Aynı zamanda halüsinasyonlar görüp zaman zaman kendini öldürme planları yapıyor. Nihayetinde bu planını, “büyük oğlu Biff’in kendisinin ölümünün ardından hayat sigortasından gelecek parayla iş kurabileceği” hayaliyle devreye sokuyor.

Eminim, Willy Loman sizlere de bir yerlerden tanıdık geliyor. Belki ömrünü işe adamış babanız, belki kariyer basamaklarını hırsla tırmanan kardeşiniz, belki de bir gün refah içinde yaşayacağı umuduyla hunharca çalışan sizler… Bugün gelinen son noktada kapitalizmin yarattığı hayat şartları koca bir insan ömrünü çalışmakla geçirmeye zorluyor. Elde avuçta kalan –ki o da şanslıysanız- belki bir ev belki de bir araba… Feda ettiğimiz ise yaşamlarımız. Bu durumu Loman’ın şu sözleriyle özetlemek mümkün:

Düşünsene. Ömür boyu çalışıp bir evin borcunu öde. Sonunda senin olsun, ama içinde oturacak kimse bulunmasın. [2]

Bu bakımdan, Satıcının Ölümü yalnızca Willy Loman’ın değil, aynı zamanda modern insanın da ölümünün habercisidir aslında. Bay Loman, bir kurgunun hayal ürünü olan karakterinden çok daha fazlası. O, her birimizin çalışmakla yitirdiği yaşamlarına adeta ayna tutuyor.  

Kırsal-Kent Çatışması: Biff-Happy

Hemen belirtelim ki, Miller’ın eserinden birçok sembol ve ironi yakalayıp çıkarmak mümkün. Willy Loman’ın modern insanın temsili olması bunlardan yalnızca biriydi. Eserde karşımıza çıkan bir diğer önemli detay ise Biff ve Happy üzerinden işlenen kırsal- kent çatışması. Aslında iki kardeşin arasındaki çatışmayı, Bay Loman’ın zaman zaman kendi içinde yaşadığı çatışmanın bir uzantısı olarak da düşünmek mümkün. Mesela, Willy’nin intihar etmeden hemen önce bahçelerine fidan dikmesi bunun bir örneği. Aynı zamanda, sıkça kent yaşamından dert yanması da. O, eşi Linda’ya bir yerde şöyle diyor: 

Sokak boydan boya araba dolu. Bu civarda bir nefeslik olsun temiz hava yok. Ot, çim bitmez oldu, arka bahçede havuç bile yetişmiyor. [3]

Biff ve Happy düzleminde ise kırsal-kent çatışması daha da görünür bir hal alıyor. Şöyle ki: Evin büyük oğlu, Biff’in yaşam değerleri babası ile taban tabana zıt. Liseyi bitirdikten sonra bir türlü dikiş tutturamayan Biff, New York’u terk edip önce Nabraska’ya, sonra Arizona’ya yerleşiyor. Ardından da Teksas’a. Fakat burada ne iş yaptığı bilinmeyen genç bir süre sonra ailesinin yanına dönüyor. Babasıyla arasındaki ilişkinin yabancılaşmış olduğunu anladığımız Biff’in kardeşiyle diyalog esnasında kurduğu şu cümleler onun karakterine ışık tutuyor:

Liseden sonra altı yedi yıl harcadım, sırf kendimi hazırlamak için. Müsşteri hizmetlerinde sekreterlik, satıcılık, çeşitli işler. Sefilce bir yaşam tarzı, varoluş bu. Sıcak yaz sabahlarında metroya binmek. Yaşamın tamamını depodaki malları sayarak, ya da telefon ederek veya alım satım işleri yaparak geçirmek. Bütün arzum gömleğimi çıkartıp kırlarda dolaşmak olduğu halde, senede iki haftalık bir tatil içinelli hafta çile çekmek. Ve daima bir başkasını geçmek için yarış. Ve daha neler…İşte geleceği güvence altına almanın yolu.”[4]

Happy ise kardeşiyle tamamen farklı bir karaktere sahip. O, babasının, yani kapitalizme ayak uydurmuş modern insanın bir temsilcisi aslında. Kapitalizmin; bencillik, rekabet, çıkar, “hedefe ulaşmak için her yol mubah” türünden değerlerini sindirmiş bir genç adam. Abisiyle konuştuğu sırada söylediği şu cümleler Happy hakkındaki tespitlerimizi doğrular nitelikte:

Bana neler olduğunu anlamıyorum, belki de aşırı yarışma duygusu ya da öyle bir şey, kızı baştan çıkardım, hayatını mahvettim… İşin kötüsü şimdi de başımdan savamıyorum. Hem de bu işi yaptığım üçüncü üst düzey yöneticinin nişanlısı. Çok adi bir karakter özelliği değil mi? Üstüne üstlük, bir de düğünlerine gidiyorum! (Öfkeli ama gülerek) [5]

O her ne kadar çağının değerlerini benimsemiş ve adı Happy (mutlu) olsa da aslında genç adam bulunduğu noktadan hiç de memnun ve mutlu değil. Anlıyoruz ki, yazar aslında ona Happy adını vererek bir ironi oyunu yapıyor bizlere. 

Bu açılardan bakılınca, kıra özlem duyan Biff’in bizzat kırsalı; bulunduğu durumdan memnun olmasa da Happy’nin kenti temsil ettiğini söylemek mümkün. Özellikle, eserin sonunda babaları öldükten sonra iki kardeşin farklı yollara gitmeyi tercih etmeleri bu çıkarımı destekliyor.

Şöyle ki: Biff babasının ölümünün ardından oldukça sarsılıyor. Babasının ömrü boyunca yanlış düşlerin peşinden gittiğini dile getiriyor. Bu esnada iki kardeş arasında bir tartışma yaşanıyor. Biff’in sözlerinden rahatsız olan Happy, şehirde kalıp abisine meydan okurcasına şehri yeneceğini belirtiyor ve ekliyor:

Pekâlâ, çocuk. Sana ve herkese göstereceğim ki Willy Loman boşuna ölmedi. Güzel bir rüyası vardı. İnsanın sahip olabileceği tek rüya… Sonunda bir numara olmak. O bunun için savaştı ve ben de onun için başaracağım. [6]

Happy’e acıyla bakan Biff’in tek isteği ise annesini yanına alıp kentten uzaklaşmak. Ancak gitmeden hemen önce, Linda, Bay Loman’ın mezarının yanına gider. Kredinin son taksit günü yaşlı adamın öldüğü gün bitmiştir. Linda hıçkırarak artık “özgür” olduklarını söyler. 

Geriye Kalan: Modern İnsanın Ölümü  

Anlaşıldığı gibi, Miller’ın usta kaleminden çıkan Satıcının Ölümü oldukça trajik bir hikâye. Ayrıca, okuruna/izleyicisine gerisinde yüklü mesajlar bırakan bir başyapıt. Aslında zamansız bir eser olduğunu söylersem de abartmış olmam sanıyorum. Zamansız derken kast ettiğim ise eserin günümüz insanlık vaziyetini de çarpıcı bir biçimde ortaya koyuyor oluşu. Başka bir deyişle, Satıcının Ölümü çağına ışık tutan bir eser olmasının yanı sıra, çağını aşmış bir eser de. Yukarıda vurguladığım gibi, çağımızda ve özellikle ülkemizde Willy Lomanlar, Lindalar, Happyler her yerde. Biffler de var elbet ama azınlıkta. Nitekim gördüğümüz gibi, Satıcının Ölümü yalnızca Loman ailesinin değil, hepimizin hikâyesi… Satıcının Ölümü ise yalnızca satıcının değil de modern insanın ölümü adeta… 

Kaynakça:

 Arthur Miller, Satıcının Ölümü, çev. Aytuğ İz’at-Y. Emre İz’at, İstanbul: Mitos Boyut.

[6] S. 124.

[5] A.g.e., s. 19.

[4] A.g.e., s.16.

[3] A.g.e.11.

[2]A.g.e, s. 9.

[1] Arthur Miller, Satıcının Ölümü, çev. Aytuğ İz’at-Y. Emre İz’at, İstanbul: Mitos Boyut, s. 34.

Ahsen Kurtuluş Bilir

Felsefe ve Sosyoloji mezunuyum. Mezun olduktan sonra; Çocuklar için Felsefe (P4C), Akıl ve Zeka Oyunları Eğitmeni, İçerik Editörlüğü alanlarında sertifikalar aldım. Kendimi şöyle tanımlıyorum: Araştırıyor, Okuyor, İzliyor, Düşünüyor ve Yazıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir